Kitap İnceleme Yazısı
Kitap Adı : Hilmi Şeker ile Hukukta Gerekçe ve
Süreç Adaleti Röportajı
Üst Başlık: -İskender Özturanlı’nın katılımıyla-
Yazarı : Av.
İbrahim Aycan
Yayınevi : Aristo
Yayınevi
Baskısı : Aralık 2018, 1.Baskı, İstanbul, 139
Sayfa
Barkodu :
9786052332863
Kendisiyle röportaj yapılan yazar Sayın
Hilmi Şeker’in Hukukta Gerekçe (1600
Sayfa) ve Süreç Adaleti (2017 Sayfa)
adlı kitaplarını zaten okuma listeme almıştım.
Bu röportaj, hem okumaya ilgimi artırdı hem de kitapları
daha iyi anlayabilmem için ön bilgi oluştu zihnimde.
Evet hukuku meslek olarak hukukçular icra etmeli fakat
bir sosyal bilim dalı olarak her birey duygu ve düşünce dünyasına katabilmeli,
toplumsal hak ve sorumluluklarını bilmeli. Bu açıdan bakıldığında, sorumluluk
ve ödevlerimizi ve bizi bekleyen sonuçlarını tamamen hukukçulara havale ve ciro
etme kolaycılığına kaçmamamız gerekiyor.
Ortalama
toplumsal hukuk bilinç seviyemiz yükseldiğinde, hukukçular da (yargıç, savcı,
avukat, noter, müfettiş, akademisyen) mesleklerini daha verimli, istekli ve
düzenli icra edeceklerdir.
Bu anlamda fen bilimleri, sosyal bilimler ve teknoloji
alanlarında farklı ve yoğun okumalar yaptıktan sonra, son iki yıldır hukuk
alanında kitaplar okumaktayım.
Bilimsel makale, Y. lisans bitirme tezleri, kanun,
mevzuat bilgilerinin yanında en çok ilgimi, hukuk felsefesi ve sosyolojisi, metodolojisi,
insan hakları hukuku, anayasa hukuku ve ceza hukuku çekti.
Sıra bekleyen ve önerilen kitaplara baktığımda uzun bir süre daha hukuk
limanına demir atacağız gibi görünüyor.
Bu kitap bir
mesleki günlük, fikir müzakeresi, özgeçmiş bilgisinden öte bir içerikle çıkıyor
karşımıza. Daha iyisini yapmanın, sunmanın, önermenin, beklemenin bir aşkı,
coşkusu, azmi, ıstırabı karşılıyor sizi satır aralarında. Adalet ruhunun ne
olduğunu idrak etmişseniz, şu yerküre atmosferinde yapayalnız olmadığınızın
sevinci, umudu kaplıyor içinizi. Kolay değil, zamanınızdan, özel yaşamınızdan,
sağlığınızdan çalarak 3600 sayfa düşünce eseri ortaya koyabilmek.
Sayın Hilmi Şeker, hukuk öncelikli bir
düşünür, aynı zamanda aktif görevde olan bir yargıç.
Bana göre o, bir hukuk felsefecisi, hukuk kuramcısı.
Ve bu alanda yeni eserler yazacağına, eserlerinin farklı
dillere çevrileceğine inanıyorum.
Önce sorularla
başlayalım: “Gerekçesizliğin bir gereği var mı?” Nedir gerekçe?
Gerekçe; mantıktır, dürüstlüktür, ahlaktır, haktır,
güvencedir ve hakkaniyeti temsil eder. Mihenk taşıdır. Öyleyse “gerekçe” sadece
hukuki uygulamaları ilgilendirmiyor. Bireysel, toplumsal ve evrensel ölçekte
attığımız her adımda, kabul edilebilir gerekçe(leri)miz olmalı değil mi?
Adalet; yaşamın, yönetimin, devletin, yasaların, tüm
sosyal ilişkilerin temeli kabul edildiğine göre, gerekçeyi en çok da hukuk
alanında ölçü ve ilke olarak görmek isteyeceğiz demektir.
Gerekçe, hukukta sadece hüküm kuran makamı
ilgilendirmiyor. Maddi gerçeklik, pozitif hukuk ve adalet arayışı, iddia
makamını da öncelikle bağlıyor.
İşte süreç adaleti burada devreye giriyor. Yargılama
evresi öncesindeki şartlar da hukukta gerekçe faktörünü olumlu veya olumsuz
besleyebiliyor.
Savunma makamını da hukukta gerekçe atmosferinin dışında
düşünemeyiz.
Hukukun evrensel ilkeleri, yargı bağımsızlığı ve
tarafsızlığı, silahların eşitliği ve benzeri ilkeler toplumda ve adalet
mekanizmasında hak ettiği yeri bulamamışsa,
“hukukta gerekçe” arayışı, anlayışı, öğretisi ve öngörüsü
afiş gibi duvarda asılı kalıyor.
Hukukta
gerekçe, etik ve estetik ilkelerle ortaya konan bir düşünce ürünü, adalet
arayışında mantık temelli ifade sanatıdır. Arka planında Hukuk, dil ve bilgi
felsefesi, sosyoloji, klasik mantık donanımı olanlar, hukukta gerekçeyi daha
hissedilebilir şekilde uygulayacaklardır.
Kabul edilebilir bir gerekçesi olmayan her karar, eylem,
öneri, öngörü, öğreti, kanun, proje; öznesini adaletten, etikten, estetikten,
bilimden, mantıktan uzaklaştırır.
Dil Felsefesi araştırmacısı Sayın Prof. Dr. Zeki Özcan
Bey’in bu alanda yazdığı eserler, okuruna yeni ufuklar açacaktır. Klasik
Mantıkçı Sayın Prof. Dr. İbrahim Emiroğlu Bey’in eserlerinin de dikkatli
okunmasını öneririm.
Zeki Özcan Hocamızın tabiri ile; “tam izolasyon, full
konsantrasyon” tercihi, bir hukuk insanını bilim dışı faktörlerden izole
ederek, tam gerçekliğe odaklanmasını kolaylaştıracaktır.
Gerekçe,
kararın meşruiyetini ortaya koyan bir denge/özdenetim aynası gibidir. O bir
bahane, formalite, göstermelik bir dayanak statüsüne indirgenemez.
Gerekçe, kararın yerindeliğini, meşruiyetini,
yasallığını, isabetliliğini, adilliğini, evrenselliğini, kabul edilebilirliğini
pekiştirir ve sergiler.
Tüm mahkeme
kararlarının gerekçeli yazılması, anayasamızın 141. Maddesinde teminat altına
alınsa da bana göre bu teminata “karardan
sonra gerekçesi beş iş günü içinde yazılır” hükmü
de eklenmelidir. Bu hükmü, devamlı konjonkturel olarak
değiştirilebilen kanunlara havale etmek uygun bir tercih olmasa gerek.
Hukukta gerekçe ve deliller; meşru, kanuni, mantıki,
bilimsel, gözlemlenebilir, ölçülebilir, tartılabilir olmalıdır. Hayali, farazi,
tahmini delil ve bulgular, gerekçeye dayanak olamaz.
Sayın yazarın,
güncel tanım ve tabir ile bagajında adalet eksenli, barış/özgürlük özlemli,
etik hassasiyeti olan düşünce, yargı ve yorum harmanı var.
Daha ana eserlerini okumadan, röportajın da coşkulu
ortamından etkilenerek, önceki birikimlerimle konuya katkım olması için bu
açıklamaları yazmaya ihtiyaç hissettim.
Şu da bir
gerçek ki, hukuki deliller, belgeler, tanık ifadeleri, açık duruşma ortamında,
taraflarca, zaman sınırı olmadan, serbestçe, özgürce tartışılmadan, sadece
evrakları boğuşturarak maddi gerçekliğe, isabetli bir karara ve gerekçe
yazımına zemin hazırlamak mümkün görülmüyor.
Gerekçe;
meşru, makul, mantıklı, isabetli, inandırıcı, diyalektik, retorik,
argümantasyon verileri/motifleri içermeli.
Sanık veya davacı, özgüvenle sınırsızca, edebi, medeni ve
semantik ahenk içerisinde, gümbür gümbür savunmasını yapabilmeli. Adalet
dağıtılan bir saraya, her yurttaş, millet bahçesine gidercesine gururla,
güvenle, coşku ve milli bir umutla, beklentiyle gidebilmeli.
Herhangi bir gerekçe yazısının zaten usul, metodoloji ve
yasaya uygun olması gerektiğini belirtmeye de gerek yoktur.
Fakat bir gerekçe,
karar, savunma ve iddianame; politik, ideolojik, mitolojik, konjonktürel, varsayımsal,
subliminal, metafizik, irrasyonel, sürrealist, spiritüel, paralojist, şovenist,
fanatik, teolojik, otoriter, efsanevi, kuşkucu, izafi, farazi, öge/obje/özne/süje
ve kriter barındıramaz.
İşte pozitif ve evrensel hukuk böyle bir bilimdir.
Karar yazılırken aslında gerekçe de zihin arka planında
oluşmaya başlar. Bir endüstriyel yapı inşa edilmeden önce ÇED raporu, zemin
etüdü, proje onayı, mimari proje, uygulama projesi ve imalat denetimi ve
benzeri bir süreçten geçer. Hukuki gerekçe de kararın meşru temellendirme
projesidir.
Wittgenstein,
“kuşku, sadece haklı gerekçeler var ise
meşrudur” der.
Bu felsefi bakış açısı, adalet ölçümüzün, hukuk
bilincimizin kırılma noktasını işaret etmektedir.
İddia veya hüküm kürsüsü adına yazılan gerekçelerde bu
sözün geçerliliği/haklılığı ne kadar gözlemlenebilir?
Hukukun üstünlüğü ikliminde, süreç adaleti sürgün verememişse,
hukukta gerekçe kavramının altı tam doldurulamayacaktır. Yani bu yaşamsal
ağacın meyvelerinin hormonlu olmasına gönlümüz razı olmaz. Adalet arayışı
sürgün gitmemeli, sürgün vermeli, yeşermeli.
Son olarak
kitap okurlarına, ilgililere, hukuku meslek olarak icra edenlere, hukuka aşk
derecesinde
İlgi duyanlara ya da bu alanlara aday olanlara şunu
ileterek sözümü tamamlamak isterim:
Adalet ve hukuk bilinci, sırtımızdan atacağımız bir yük
değildir, filan kişi icra ediyor, diğeri bolca okuyup yazıyor, diyerek havale
edebileceğimiz bir iş de değildir. Hukuk; sadece çek, senet, icra, iflas,
boşanma ve hakaret davalarının konusu da değildir.
Robenson Crusoe gibi bir adada tek başımıza yaşamıyorsak
eğer, adalet, eşitlik, özgürlük, paylaşım, temsil, dayanışma ve sosyal yaşam
hepimizi çok yakından ilgilendiriyor.
Bu bilinç yüksek ise, yaşamımızın tüm zaman, zemin ve
evrelerine olumlu katkı sağlayacaktır.
Yazarlar; yaşamından, zevklerinden, maddi imkanlarından
fedakârlık yaparak, kitap yoluyla
bizlere bilgi, deneyim ve mutluluk kaynağı sunarlar.
İnce/kalın, büyük/küçük, ucuz/pahalı diye ayrıma tabi
tutmadan, en çok ilgimizi çeken eserlerden
okumaya başlayalım. Bu inanılmaz verimli, coşkulu, neşeli
ve huzurlu dünyaya sizlerin de adımınızı atmanızı öneririm. Zaten bolca
okuyorsanız sorun yok, sizlerle kitap ortak paydasında zaten buluşuyoruz
demektir.
Yaşadığımız evren, aldığımız ışık, hissettiğimiz,
hissettirdiğimiz duygular, adalet mayasıyla yoğrulduğunda, kabul edilebilir /
devredilebilir bir miras niteliğine bürünecektir.
İyi okumalar.
04.08.2019
Ali Rıza Malkoç
#armozdeyis