1
AKLIM
ÇOK İMKANIM YOK
Dürüstlüğün ahenk bulduğu,
sadakatin vefayla boyandığı bir vakitte bir adam vardı.
Bu adam genç yaşta olmasına rağmen bilgili
ve akıllıydı. Düşünceleri pak, yüreği mertti. Bulduğu her işte çalışıyor, ailesinin
geçimini sağlıyordu ve elinden geldikçe de etrafında ki insanlara yardımcı
olmayı, onları mutlu etmeyi seviyordu.
Yoksulluğun bir alev gibi sardığı ülkeyi
onu da etkilemişti. Eskiden iyi, kötü iş buluyordu. Ama artık o da kalmamıştı.
Sanki bir fırtınaydı yaşananlar ne var ne yok silip süpürmüştü. Arkasında
sadece açlık, acı ve hüznü bırakmıştı.
Genç adam günlerce, haftalarca düşünüp
durdu. Hem kendisini hem de sevdiklerini bu yoksulluktan kurtarmalıydı. Ve bir
gün aklına bir fikir geldi. Ama bu fikrini karşılayacak parası yoktu.
Çevresinden borç almak istedi. Onların durumu da belliydi. Kimse kendisine
yardım edecek göçte değildi.
Bilge adam şehre gidip orda bir çare
aramaya karar verir. Şehre gider ama orda da durum aynıdır. Yoksulluk çelik bir
elbise gibi herkesi sarmıştır.
Bilge adam orda da iş bulamamış aç ve
susuz sokaklarda yalnızlığıyla bir başına kal kalmıştı.
Belli bir vakitten sonra genç adam artık
sürekli aynı şeyi tekrar edip durmuş. “Aklım çok imkanım yok.” Bu cümle dışında
ağzında başka bir kelime çıkmıyor. Gittiği her yerde de bu cümleyi tekrar edip
duruyordu.
Yine bir gün kaldırımda gezerken aynı
cümlesini tekrarlamış. Bu durum bir bakkalın dikkatini çekmiş ve genç adamı
içeriye çağırmış.
- Aylardır seni izliyorum. Sürekli aynı
şeyi tekrar edip duruyorsun. Derdin nedir, ne istiyorsun? Diye sordu bakkal.
Bilge adam ise yine aynı cümleyi tekrar
edip durdu.
- Aklım çok, imkanım yok.
Dükkan sahibi.
- Tamam ne istiyorsan? Söyle de sana
yardımcı olayım.
Genç adam kendisinden bir miktar borç para
istedi. Bakkal
- Ne kadar lazım diye sordu.
O zamanın parasıyla eli kuruş dedi bilge
adam. Bakkal üstüne, başına bakmış kendince demiş ki yoksul birine benziyor.
Ailesine un, yağ, şeker, yiyecek alacağını düşünerek açmış kasayı ve eli kuruşu
genç bilge adama uzatmış. Genç adam da bu parayı borç olarak aldığını on gün
sonra borcunu fazlasıyla geri getireceğini söylemiş ve şehirden ayrılmış.
Bilge adam şehirden ayrılmadan önce bir
haftalık suyunu, yiyeceğini, bir tüfek, kurşun, kürek, bir de küçük bir elek
alıp ortadan kaybolmuş.
Şehirde onu tanıyanlar ya öldü ya da
köyüne geri dündü diye düşünmüşler. Bilge adam ise kuş uçmaz, kervan geçmez bir
deniz kenarında hendek kazıp içine girmiş, orda saklanmış. Saklandığı yerde
güneşlenmek ve dinlenmek için çıkan deniz hayvanlarını öldürmüş. Bu durum ta ki
kurşunları ve yiyeceği bitene kadar devam etmiş.
Bir hafta sonra genç bilge adam
saklandığı yerden çıkmış. Öldürdüğü deniz hayvanlarını toplamış ve
boğazlarındaki inci tanelerini almış.
Onuncu gün elinde küçük bir kese ile borç
aldığı bakkalla geldi. Bakkal sahibine
- Al bunu tart yarısı senin, yarısı da
benim. Dedi.
Küçük keseyi güren bakkal ilk başta bunu
kabul etmemiş ve merakından sormuş.
- Bu küçük kesenin içinde ne var?
Genç adam
- Aç bak dedi.
Bakkal sahibi küçük keseyi açınca
gözlerine inanamamış. Çuvalda inciler varmış. Tüm serveti daha bir inci tanesi
etmezken, bu adam ona yarısını veriyor.
Meraklı bakkal dayanamayıp bilge adama
sormuş.
- Bunları nerden getirdin?
Bilge adam
- Hani sana diyordum ya aklım çok, imkanım
yok. İşte sen bana imkan verdin bende sana hakkının fazlasını getirdim. Dedi.
Ve ardından köyünün yolunu tutmuş. Genç
adam ve sevdikleri mutlu yaşamlarına devam etmişler.
Yazarın