DİLENCİ ( ruh suretlerinde kalbimin yelkenleri )
Sertan her gün aynı yoldan gidiyordu işine. Genelde mutlu
bir adamdı. Takım elbisesini titizlikle ütüler iki çizgi yapmamaya dikkat
ederdi. Onun için önemli olan şey ; sağlık ile hayatını sürdürmesiydi. Bu
sebeple lüks arabasını bile otoparkta bırakıyor Antalya’nın sokaklarında
keyifle deniz havası alıyordu. Zaten araba ile yolda giderken insan o kadar
güzel anları kaçırıyordu ki gereksizdi. Martıların denize inişini o an da dondurma
dükkanına koşan çocukların cıvıltısı, sevimli bir köpeğin insanların onu
sevmesi için yaptığı türlü şirinlikler ve daha nicesi..Araba acelesi olan
ruhlar için tasarlanmış mekanik ve soğuk bir araçtı ve Sertan’ın tarzı
değildi.Yine keyifle Maraş dondurmacısının önünden geçti.Çocukların şen
kahkahalarını görünce çocukluğunu anımsadı.Diğer çocuklar gibi
olmamıştı.Zenginliği hiç güç olarak görmemiş hep kendi gücü ve çalışkanlığı ile
bir yerlere gelmeye çabalamıştı.Bir gün babasıyla dondurmacıya gittiklerinde
dondurma alamayan çocukları görüp ‘’baba
onlara dondurma alalım mı ? ‘’sözleriyle ailesinden taktir görmüştü. Sırf bu
yüzden evine hizmetçi bile almıyordu. Ayda bir gelen temizlikçi kadın düzenleme
için yeterliydi. Kendine yetebilmek kadar güzel bir şey var mıydı ?
Sokakta yürürken karşı kaldırımda dilenci bir
anne ve kızı gördü. Duvarın köşesine sinmiş şekilde duruyorlardı. Başlarının da
önde olması çok ilginçti. Sertan durumu anlayamadı hal bu ki sokakta gördüğü
bütün dilenci tipleri insanları ağlamaklı seslerle zorlayan, ajitasyon ile
beslenen kişilerdi. Ama bu anne kız önünden geçen kimseye ‘’o seslerle
‘’yaklaşmıyordu. Sadece küçük kız çocuğunun elinde bir karton vardı. Küçücük
elleriyle onu tutuyordu. Sertan, kafası karışmış bir şekilde karşıdan karşıya
geçti. Onlara doğru ilerlerken önlerinden geçip gidenlerin onları hayalet
misali görmediklerini fark etti. Sanki saydam bir duvar gibi çılgın kalabalık
önlerinden akıp gidiyordu.İşte dedi Sertan ‘’Bir yere yetişmeye çalışan,
hayatın tadını anlamadan yaşayıp giden mağdur ruhlar ‘’ Anneannesi öğretmişti
aslında ona bu duruşu.Ne asil bir kadındı Mahmure hanım kelimelere
yetmezdi.Evdeki tüm hizmetçilere iyi davranan kehribar rengi incilerini
boynundan çıkarmayan ve hayata dimdik bakan o yeşil gözlü güzel kadın…Kütüphane
odasına her Sertan’ı çağırdığında güzel bir hikaye dinleyeceğini bilirdi bu
bıcırık.
O gün yine küçük çırpı bacakları ile anneannesine koşmuş
sevgiyle sarılmıştı. Mahmure hanım bu zeki çocuğu çok severdi. Hep yaşından
büyük sorular sorar herkesi şaşırtmayı başarırdı. Sertan yine anneannesine
meraklı bir bakış atmış hiç beklenmedik zor bir soru sormuştu. ‘’Anneanne para
nedir, neden annem babam beni para için her gün yalnız bırakıyorlar ?? Yaşlı
kadın bu soruya hiç şaşırmadı. Zaten torunun farklı bir çocuk olduğunu
biliyordu. Usulca gülümsedi ’’ Gel otur bakalım’’ dedi. Bak çocuğum para
ihtiyacımızı almak için kazandığımız ama fazlasını istediğinde seni
köleleştiren bir şey. Banka hesaplarında rakamlar topluluğu ama iyi şeyler için
kullanılırsa dünyanın en büyük gücü evladım. Sen hep iyilik için kullan ‘’
demişti. İşte yıllar geçtikçe anlamıştı ki bu deneyimli yeşil gözler yine haklı
çıkıyordu.
Karşı kaldırıma
geçtiğinde büyük adımlarla yavaş yavaş köşeye yaklaştı. Gerçekten de başları
önlerine eğik hiç sesleri çıkmıyordu bu anne kızın. Küçüğün elinde tuttuğu
kartona doğru yaklaştı. Kartonun üstünde ‘’Okul masraflarım için yardım edin ‘’
yazıyordu. Sertan kadına sıcak bir ‘’merhaba’’ dedi. Fakat birazdan
yaşayacakları onu derinden üzecekti. Kadın kafasını kaldırdı ama hiç cevap
vermedi. Tekrarlanan bir merhaba kelimesi düğümü çözdü ve kadın el işaretleri
ile bir şeyler anlatmaya çalıştı. Kızı da aynı şekilde hareketler yaparak gözlerinin
içine derin derin baktılar. Anne ve kızı dilsizdi. Fakat nasıl olur da dilenmek
gibi zor bir şeye kalkışmışlardı. Sertan çömeldiği duvar kenarından kalktı.
Cebinden çıkardığı elli lirayı kutuya attı. Fakat bu tabi ki çözüm değildi. Bu
çözümü de kesinlikle bulacaktı.
Tüm mesai boyu o kız ve annesini düşündü. Birçok dostu
arkadaşı vardı onlar yardım edebilirdi. Ama bu işi çözüme ulaştırabilecek tek
dostu ‘’eski okul arkadaşı’’ olan Esra idi. Akşam yine işten dönerken anne ve
kızın kutusuna para bıraktı. Anne ve kız sabah gördükleri bu gülümseyen temiz
yüzlü adamı tekrar görmekten mutluluk duyup gülümsediler. İşte o an Sertan
anlamıştı bu gülümseme gerçek kurtuluşun ilk işaretiydi. Eve gelir gelmez hemen
telefona sarılıp dostuna konuyu açtı. ‘’ne gerekirse ben halledeceğim Esra çöz
bu işi ‘’ diyordu. Esra konuyla titizlikle ilgileneceğini şimdi sakin olması
gerektiğini söylüyordu.
Bir hafta sonra güneş Antalya’nın turkuaz mavi renklerine
vurduğunda güzel bir sabah doğmak üzereydi. Sertan gözlerini ovuşturarak
yatağından kalktı. Pencereyi açtığında keskin iyot kokusunu ciğerlerine çekerek
‘’iyi ki sigara içmiyorum diye düşündü. Yine tüm titizliğiyle iç odaya giderek
pantolonunu ütüledi. Buzdolabının kapağını açarak akşamdan hazırladığı peynirli
tostu ve portakal suyunu alıp balkona çıktı. Konya altı sahilinde insanlar
kalabalıklar halinde spor yapıyorlar ve denize giriyorlardı. Evden çıktığında
ise aklı küçük kız ve annesindeydi. Ne olmuştu acaba ?? ses seda yoktu iki gün
önce gittiğinde duvarın köşesinde de kimse yoktu. Hızlı adımlarla yürümeye
başladı. Köşeye geldiğinde ona doğru gülümseyen kadını gördü. Çok farklı
olmuştu güzel kıyafetler giyiyordu ama küçük kız yanında yoktu. Bu duruma anlam
veremedi. Kadın birden elini kaldırarak işaret parmağı ile karşı kaldırımı
gösterdi. Sertan başını çevirdiğinde ise o kadar güzel bir tablo ile karşılaştı
ki… Küçük kız okul çantası ve üniforması ile ona doğru gülümsüyor eski okul
arkadaşı Esra’nın elini tutuyordu. Küçük adımlar mutluluğa doğru kollarını
açarak koştu…
05.10.2015
ALİHAN ALTITAŞ