BİRAZ  HİNT,  BİRAZ  İSİVÇRELİ, BİRAZ FRANSIZ  BİR OSMANLI  HANIM  SULTANI - ATATÜRK, MİLLİ  MÜCADELE  VE  CUMHURİYET -  7. BÖLÜM -

İngiliz  İstihbarat  Subayı  John  Godolphine  Bennet,  gözlerine  inanamıyordu.

-Of  of  offff.  İsimlere  bak !  Miralay( Albay )  Refet (  Refet  Bele ), Miralay Kazım  (  Kazım  Dirik ), Miralay  Tabip  Tâli  Bey (Tâli  Öngören ), Kaymakam( Yarbay ) Arif  Bey (  İzmir  Suikastı  davası  sebebiyle 1926  da  idam  edildiği  için  bir  soyadı  olamadı.), Binbaşı  Hüsrev Bey  (  Hüsrev  Gerede ), Binbaşı  Kemal  Bey (  Kemal  Doğan ), Tabip  Binbaşı  Refik  Bey (  Refik  Saydam ),Yüzbaşı  Cevat  Abbas (Gürer), Yüzbaşı  Mümtaz ( Tünay ),  Yüzbaşı İsmail  Hakkı (Ede), Yüzbaşı Ali  Şevket (Öndersev),  Yüzbaşı Mustafa  Vasfi ( Süsoy ), Mülazım-ı  Sâni (  Üsteğmen ) Hayati,Mülazım-ı  Sâni Arif  Hikmet ( Gerçekçi ), Mülazım-ı  Sâni  Abdullah (  Kunt ),  Mülazım ( Teğmen )  Muzaffer  Kılıç  ve bir  sürü  erat...Mustafa  Kemal,  bunlarla mı  gidiyor  Samsun'a?

Karşısındaki  istihbarat  elemanı  kısaca  ''Evet ''  Dedi.

Bennet  hayretler  içindeydi.

- Bu  kadar  komutan  Samsun'a  bizim  isteklerimizi  yerine  getirmek  için  mi  gidiyor  yani?  

-Efendim ! Yaptığımız  tüm  araştırmalar  ve  edindiğimiz  istihbarata göre  evet  öyle...  Samsun  ve  çevresinde  Türklerin  ellerinden  silahları  almak,  aptalca  bir  direnişin  önüne  geçmek  için  gidiyorlar.

-Bu  kadar  çok  subayla?

-Evet  efendim.  Bu  kadar  çok  subayla... Biz  de  siz  gibi  sorduk: ''  Bu  kadar  çok  subayla  mı?''  Diye.  Verdikleri  cevap  aynen  şuydu:  ''  Türk  milleti  üniformalıları  sivillerden  daha  fazla  dinler  ve  hatta  biraz  da  korkarlar.  Karşılarında  bu  kadar çok  subayı  görünce  bize  inanacaklar  ve  silahlarını  teslim  edecekler. ''  

-Ya  tersi  olur  da  bu  adamlar  bölge  halkını  teşkilatlandırırsa?

-Bu  durumda   biz  de  Mondros  Ateşkes  Antlaşmasının  yedinci  maddesine  dayanarak  oraları  işgal  ederiz.

-Saçmalık !  Önce  adamların  silahlanmalarına  ve teşkilatlanmalarına    göz  yumacağız,  hatta  bizzat  kendi  ellerimizle  göndereceğiz  bu  subayları, sonra  onlarla  savaşacağız.  

-Efendim !  Kendi  ellerimizle  kısmını  anlayamadım.

-Anlaşılmayacak  ne  var?  Bu  Mustafa  Kemal  ve  ekibi  hangi  yolla  gidecek  Samsun'a?

-Deniz  yoluyla  efendim.

-Binecekleri  gemi  ya  da  vapurun   Karadeniz'e  açılabilmesi  için  vizeyi kimden  alacaklar?

-Bizden  elbette.

-Yani  doğrudan  doğruya  General  Milne'den.  O  şimdi  burada  olmadığına  göre  de  benden...Yani  bir  yerde  onları  gönderecek  olan  benim.

-Efendim !  Siz  hiç  merak  etmeyin.  Binecekleri  gemiyi  didik  didik  arayacağız.  Tek  silah  taşıyamazlar.

Yüzbaşı  Bennet  acı  acı  gülümsedi.

-Anlamıyorsunuz  değil  mi?  Adamlar  silah  değil  beyin  götürüyorlar;  beyinn.

-Ama  efendim,  bu  durumda    o  vizeyi  vermezsek  Padişah  bize  '' Hem  Karadeniz  Bölgesindeki  olayları önleyin  diyorsunuz  hem  de  oraya  göndereceğimiz  heyete  mani  oluyorsunuz. '' Demez  mi?

-Tek  sıkıntı  o  zaten.  Adamları  çok  iyi  incelediniz  değil  mi?  İçlerinde  İttihatçı  yok ?

-Evet  efendim !  İçlerinde  İttihatçı  yok.  Eskiden  İttihatçı  olanlar  da çoktan  ayrılmış  o  gruptan.  Haaa  çok  önemli  bir  şey  daha  var:

-Ne?

-Aldığımız  haberlere  göre  Enver( Enver  Paşa ),  Saraya bir  mektup  yazarak Mustafa  Kemal'in  kesinlikle  Samsun'a  gönderilmemesini  istemiş.

-Hayret !  O  herif    Almanya'ya  kaçmamış  mıydı?

-Kaçmasına  kaçmıştı  ama  herif  ne  de  olsa  sarayın  damadı.  Yine  de  etkili  olabilir.

-Hımmmm.  Enver,  Mustafa  Kemal'in  Samsun'a  gitmesine engel  olmaya  kalkmışsa  bu  durumda  biz  hiç  tereddüt  etmeden  onu  Samsun'a  yollamalıyız.  Saray'dan  vize  isteği  ile  ilgili  yazı  geldiği  anda  hemen  imzayı  basıp  göndermek  lazım  Mustafa  Kemal'i.  Umarım  en başta  belirttiğim  endişelerimin  hepsi  boş  olur. 

-Hiç  merak  etmeyin  efendim. ( * )

*******

Padişah  Vahdettin'in  talimatı,  Damat  Ferit  Paşa'nın   bizzat  dikte  ettirmesiyle  Mustafa Kemal'in  Samsun'daki  görevi  ve  yetkileri  açık  açık  yazıldı.  Buna  göre

1. Bölgede iç güvenliğin sağlanması,düzenli hale getirilmesi ve bu düzensizliğin çıkış sebeplerinin tespit edilmesi.

2-  Bölgede dağınık bir halde varlığından söz edilen silah ve cephanenin bir an önce toplattırılarak uygun depolara konması ve korunması.
3- Çeşitli yerlerde bir takım sivil teşekküllerin varlığı ve bu teşekküllere yönelik ileri sürülen, asker topladığı, ordunun el altından bu teşekkülleri koruduğu şeklindeki iddiaların  araştırılması ve  eğer doğrun  ise  yasaklanması  ve  bu  teşekküllerin  ortadan  kaldırılması.

Bu  görevlerle  Samsun'a  gönderilecek  olan  Mustafa  Kemal'e  askeri  ve  sivil tüm  makamlara  emir  verebilme yetkisi  de  veriliyordu.

Artık  sıra  bu  emir  ve  yetkilerin Mustafa  Kemal'e  bizzat  verilmesindeydi.

6  Mayıs  1919 da  Mustafa Kemal’in yetki ve görev alanı ile ilgili yönerge kendisine  Şakir  Paşa tarafından  verilmiş,ayrıca tüm kolordulara, sivil yöneticilere bildirilmişti. Şimdi  kala  kala  sadece  İngiliz  vizesi  kalmıştı.  Onu  aldığı  takdirde  Mustafa  Kemal  ve  arkadaşlarının  Samsun'a gitmesi  için  hiç bir  engel  kalmayacaktı.

Her  şey  adeta  bir  altın  tepsi  içinde  ve çok  da  beklemediği  bir  şekilde  sunulmaktaydı  Mustafa  Kemal'e...

*****

15 Mayıs 1919 da  İstanbul'a  adeta  bir  bomba  düştü.  Henüz  hiç bir  gazete  yazmadığı  halde  İzmir'in  Yunanlılar  tarafından  işgal  edildiği  haberi  aynı  gün  önce  sarayda  bomba  etkisi  yarattı  daha  sonra  da  sarayın  ''Aman  halka  duyurulmasın.''  Israrına  rağmen  çok  kısa  bir  zamanda  herkes  tarafından  duyuldu.  Zaten  saray  duyurmasa  bile  işgal  kuvvetleri  çoktan  uçurmuştu  haberi. İstanbul'da  yaşayan  Rumların büyük  bir  bölümü  bayram  kutlamalarına  başlamıştı  bile.

Mustafa  Kemal  artık İstanbul'da  duramazdı.  Bir  an  önce  yola  çıkmalıydı.  

16  Mayıs  1919 da İngiliz  vizesi  işi  de  halledildikten  sonra  sıra  artık  vedalaşma  faslına  gelmişti.  

O  gün  Padişah  Vahdettin  Cuma  namazı  için Yıldız  Camiine  gitmişti.  Cuma  namazından  sonra  Mustafa  Kemal  huzura  çıktı.

Padişah  ile  buluştuğu  odada    kendisinden  başka  Damat  Ferit  ve  Padişah baş  yaveri  Avni  Paşa  bulunuyordu.

Padişahın  işaretiyle Mustafa  Kemal  de  oturdu. Adeta  diz  dizeydiler.

Dışarıda  işgalcilerin  gemileri  saraya  adeta  ''  Biz  buradayız!  Sakın  ola  bir  yanlış  adım  atmayasınız. '' Der  gibi  namlularını saraya  çevirmişken  Padişah  Vahdettin'in  bir  eli  masa  üzerinde bulunan  bir  kitapta, diğer  eli  çenesine  dayanmış  vaziyette  bir müddet  durdu.  Sonra elini o  kitaptan  kaldırmadan kısık  bir  sesle  konuşmaya  başladı.

- 'Paşa, Paşa! Şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin. Bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir. (Masa  üzerindeki  kitap  bir  tarih  kitabıdır.) Tarihe geçmiştir. Bunları unutun.Asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden önemli olabilir.  Paşa Paşa ! Devleti kurtarabilirsin." 

Mustafa  Kemal  Paşa  saygıyla  cevap  verdi:

-Hakkımdaki teveccüh ve itimada arz-ı teşekkür ederim.Elimden gelen hizmette kusur etmeyeceğime emniyet buyurunuz.Merak buyurmayın  efendim.Nokta-i nazar-ı şahanenizi anladım. İrade-i seniyeniz olursa hemen hareket edeceğim ve bana emir buyurduklarımzı bir an unutmayacağım.

-Muvaffak  Ol

Odadakiler  hep  bir  ağızdan:

-Amin... ( ** )

Saraydan,  kimselere  görünmemeye  özen  göstererek  çıkarken  Mustafa Kemal'e  üzerinde  Padişahın isminin  baş  harfleri  bulunan  bir saat  hediye  edildi.Mustafa  Kemal,  daha  sonra  Şişli'deki  evine  gitti.  Annesi  Zübeyde  Hanım  ve  kız kardeşi  Makbule  ile  sarılıp  vedalaşarak  aynı  günün  gecesinde  Bandırma  adlı  vapurla    ve  arkadaşlarıyla  yola  çıktı. 

Devam  edecek.

RESİMLER

1-  Yüzbaşı  Bennett
2- Mustafa  Kemal'e  verilen  İngiliz  Vizesi
3- Enver  Paşa'nın,  Musta  Kemal'in  Samsun'a  gönderilmemesi  için  Saraya  yazdığı  mektup.
4- Atatürk'ü  Samsun'a  götüren  Bandırma  vapuru.  

-------------------------------------------------------


(*) İngiliz  istihbarat Subayı  Bennett'in  aslında  Teşkilat-ı mahsusa  adına  çalışan  biri  olduğu  iddiaları  var  ise  de  bu  tamamen  uçuk,  absürt   bir  iddiadır  ve  buna  dair  en  ufak  bir  delil yoktur.  

(**) Mustafa  Kemal  ile  Sultan  Vahdettin  arasında  cereyan  eden   görüşme( Veya  görüşmeler )  ile  ilgili  senaryolardan  biri ve  en  bilineni  yukarıda  yazdığım  senaryodur  ki  bunu  bizzat  Atatürk  anlatmıştır.  Ancak  başka  senaryolar  da  vardır  bu  konuyla  ilgili  olarak. 

Bunlardan  biri o  gün  o  konuşma  esnasında  Padişahın  yanında  bulunan  Hüseyin  Avni  Paşaya  aittir.  Ona  göre  de  şöyle  bir  sahne  yaşanmış:

..Zat-ı Şahane elbise-i askeriyeleri labis olduğu halde(  Üzerinde  asker  kıyafeti  olduğu  halde )  ayakta bulunuyorlar. Önlerinde masanın üzerinde dahi Kelam-ı Kadim duruyordu.
Sadrazam Paşa ve  ben padişahın iki tarafında bir adım gerisinde idik. Mustafa Kemal paşa tavr-ı askeriyesine dini bir eda dahi vererek ilerledi ve sağ elini Kelam-ı kadim'in üzerine koyarak şu yemini eyledi: ( O  yemini  günümüz  Türkçesiyle  yazıyorum.

“Bakanlar Kurulu’nca düzenlenip Padişah’ın iradesine sunulan yirmi  bir maddelik özel talimatta bana verilen yetkiler doğrultusunda padişahımızın Anadolu illerindeki bütün mülki ve askeri memurlar üzerinde icrasına görevlendirildiğim denetleme ve soruşturmaları, Halife hazretlerinin yüksek rızası çerçevesinde iftihar kaynağım ve kölece övüncüm olan tam bir sadakatla elimden geldiği kadar yapacağıma vallahi billahi.''

Bir  başka  senaryo  da 1927-1938  yılları  arasında  Atatürk'e  hizmet  etmiş  olan Cemal Granada'ya  aittir.   O  da  şöyle diyor?

… Atatürk’le Ruşen Eşref Ünaydın arasında bir konuşma başladı.(  Bu  olay  tabii  ki Kurtuluş  Savaşından  sonraki  yıllara  aittir  anlatıma göre )  Can kulağıyla dinlediğim konuşma, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’na başlayışının hikayesiydi.
Atatürk, son Padişah Vahdettin tarafından Saraya çağırılmıştı. Kabul sırasında Vahidettin ilk olarak ona şu soruyu sormuştu:
– Şu gördüğünüz düşman gemilerini buradan nasıl çıkarabilirsiniz?
– O gördüğünüz zırhlılar karada yürümez.
– Peki bu işi nasıl yapabilirsiniz?
– Emredersiniz.
– Ne yaparsanız yapın, fakat bunları buradan kovun.

Ve kendisine şu görevi veriyor:

– Yanınıza çalışabileceğiniz maiyetinizi alınız. Samsun’a hareket ediniz. Yarın Bandırma vapuru hareketinize hazırdır. Şark vilayetleri askeri müfettişi olarak yola çıkın. Allah yardımcınız olsun.

(  Bir  tarihçinin  asla  nazar-ı  dikkate  alacağı  bir  şey  değil.  Zira  konuşmada   Atatürk'e  9.  Ordu Müfettişliği  görevi sanki  16  Mayıs  1919 da  Samsun'a  gideceği  gün  verilmiş  gibi  anlatılmış. Öyle  değil  tabii  ki. ) 

Padişah, Atatürk’ün elini sıkıyor. O da Saraydan ayrılıyor...

Dördüncü  senaryo  ise  şöyle:

Erzurum Kongresine Mustafa Kemal ile birlikte giden Sivas vilayeti delegelerinden (Sivas Merkez Sancağı Delegesi) Fazlullah Hoca, Mustafa Kemal Atatürk’ün kendisine şunları dediğini aktarıyor:
“…Cuma tatilinden bilistifade arkadaşım Ziya Bey’le Gazi Paşa’yı (M. Kemal’i) ziyarete gittik. Bize Istanbul’un Müttefik Devletler’in işgal-i askerisi altında bulunduğunu ve Padişah’ın adeta esir olduğunu ve onlar orada bulundukça; idaresi nafiz (geçerli) olmadığından, buna nihayet vermek üzere kendisini gizlice davet ederek, bu hizmeti ifa etmek için Anadolu’ya gönderdiğini ve iki ellerini açarak: ‘Aman oğlum! Milletimin yüksek sesini işitmeliyim.’ dediğini yana yakıla anlattı. Harbiye Nezareti’nden aldığı şifre ve telgrafları okuyarak bütün askeri kumandanlar kendisiyle hemefkar ve müttefik olduğundan yalnız Kuva-yı Milliye’nin birleştirilmesi mevzuundan ve saireden bahsetmişti.”

Evet,  değişik  ve  farklı  hikayeler  var  bu  konuda  ancak  tarih, O  dedi,  bu  anlattılarla  değil belgelerle  yazılıyor.  


( Biraz Hint, Biraz İsivçreli, Biraz Fransız Bir Osmanlı Hanım Sultanı - Ata başlıklı yazı Sami Biber tarafından 3.03.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.