Sanrı, halüsinasyon olarak da bilinen, olmayan, aslında varlığı görenin dışındakiler tarafından sezilemeyen görünenlerin, insan dünyasında yer almasıdır...


Psikolojik bir takım problemleri bulunan kimselerle, bazı madde kullanıcılarında görülen bu sanrısal görünmeler, ciddi bir tedavi süreci sonrası ortadan kaldırılabileceği gibi, bazı durumlarda ise, paronaya, yani kuşkuculuğun en zirvesine kadar taşıyabilmektedir insanı...

Çocukluk döneminde, duyumsanan bazı varlık isimleri, anlatılan bir takım öyküler, sanrıların en temel besin kaynağıdır. Bu nedenledirki, çocuklarımızla iletişim kurarken, onları bazı davranışlarından alı koymak adına hayali varlıklar türetip, onları bu varlıklarla ürkütmek isterken, kerelerce düşünmeli, bu yola asla başvurmamalıyız. Zira, gelecek yaşam deneyimleri arasında bu anlatıların, çok büyük rolü olacak, bu anlatılar, bireyin iç dünyasında sürekli varlık göstererek, onun sanrısal görüntülerle karşılaştığında, bu görüntülerden kurtulup korunmasına olanak tanımayacaktır...

Psikoloji biliminin, en fazla tiiye alınan söylencesi olan "hadi bana çocukluğunuzu anlatın, hadi çocukluğunuza inelim" yaklaşımı, malesef hiç de tiiye alınası bir olgu değildir. Çocukluğun derinlikleri, bireyin varlığı, yaşamsal önem sıralaması ve dahası hakkında veri edinmemizi sağladığı gibi, sanrısal karşılaşmalarında da, bizi aydınlatabilmektedir. Sanrılarla, çocukların kimi zaman varlığına sizi bile inandırmaya kalkıştıkları hayali arkadaşları, aynı kategoride değerlendirmemek gerekir. Hayali arkadaşlar, çocuğun yaratıcılığıyla ve hayal dünyasıyla, yalnızlıklarıyla, oyun alışkanlıkları ve yaşadığı travmalarla yakından ilintili olup, hayali arkadaşlıkların varlığı aslında önemli bir bireyselleşme, kendine varış ve kendini buluş basamağı görevi üslenmektedir...

Ancak çocuk, hayali arkadaşlarını, işlediği suçlara dahil ediyor, örneğin: evi ateşe verip, bunu da hayali arkadaşının yaptığını ileri sürüyorsa, bu durumda hemen bir uzman yardımı alınmalıdır. Yetişkin ve çocuk halüsinasyonları, çok farklı boyutlarda karşımıza çıkabilmektedir. Çocuk dünyası, kendi dar bilişiyle ve eksik yaşam deneyimleriyle, sadece bazı kavramları büründürdüğü sanrılarına, yetişkinliğe adım attıkça gelişkin bir yapı kazandırır...

Son dönemlerde, kişisel iletişim araçları, yaygın internet kullanımı dolayısıyla, bilgiye erişim, epey kolaylaştı. Bilgi kadar, kirli ve yanlış bilgiye, yanlış yönlendirebilen bilgiye ulaşmak da yaygınlaştı bununla birlikte tabi. İşte bu nedenle, sanrılar ve sanrılara muhattap olanların da sayısında artış görülmekte. Aralarında direk bir orantı bulunduğuna dair henüz bilimsel veriler bulunmasa da, sanrıların yalnız insanlarca daha sık görülegeldiği, bilinen bir gerçeklik...

Araştırıp okuyan, okuduklarını yorumlayan bireyler olmak, bu nedenle önemli belki de. Zira, okuyup yordamak, bize iç dünyamızın gizemli kapılarını aralıyor biz farkında olmaksızın. Okuduklarımız, anımsatabiliyor bazı yaşam deneyimlerimizi bize. Bu sayede de, görünen ve görünmeyen ayrımı başta olmak üzere, pek çok ayrımın bilincine erişiyoruz...

Herkesin karşılaşabileceği sanrı görme durumu, hiç bir zaman sadece bir zümreye, bir gruba ya da bir rahatsızlığa direk mal edilemez. Yukarıda da söylediğim üzere: psikolojik bir takım rahatsızlıkları bulunan ve madde kullanan bazı insanlarda, bu sanrı görme hali daha yoğun ve keskin yaşanıyorsa da, kimi zaman hepimizin, sanrılar gördüğümüz muhakkaktır. Tabi sanrı görme hali ile, bir tür savunma mekanizması olan ve belli beklentiler içinde olduğumuzda beliren durumu, karıştırmamak gerekir. Bir telefon beklediğimizde, etrafımızda duyulan tüm sesleri, telefon zilinin sesiyle özdeşleştirmek, bu farklı bir durumdur. Ya da birini beklerken, kapıdan giren her yüzü o sanıp, sonunda bunun böyle olmadığını öğrenmek, bunlar farklı kategorilerde yer alır...

Tabi başka pek çok etkenle doğru orantısı bulunan sanrı görme hali, mutlaka kalıcı hasarlar bırakmadan ve üzerimizde yaralayıcı olmadan, müdahaleye muhtaç bir haldir. Esenlikler dilerim efendim...
( Sanrılar Çıldırmış Olmalı başlıklı yazı Fırat AVCI tarafından 3.02.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.