Domuz, Kuran’da açıkça adı
geçerek yasaklanan tek hayvandır. (Mâide, 3) Domuz etinin yasak olduğunu kabul
etmeyen gâvur olur. İslam hukuku kitaplarında “Derisi tabaklanma kabul etmez.”
ifadesi geçer. Yani post yapılamaz. Atalarımız da “Domuzdan post, gâvurdan dost
olmaz” demişlerdir.
10 yıl önce yazılıp
yayınlanmış bu yazıyı sadece bu cümle ile güncellemek istiyorum.
İnternette, meraklısı
olduğum “Kayseri Tarihi Eserleri’ni gezinirken, yabancı bir sitede Cami-i
Kebir’in fotoğrafı dikkatimi çekti; tıkladım; “fotoğraf büyüyecek” diye
beklerken üzerime hücum eden bir domuza dönüşüverdi. Camiye tıklayanlar,
çoğunlukla, Müslüman olacaktı. Gâvur, teknolojiyi domuzuna kullanıyor; hıncını
alıyordu.
Geçen yazlardan birinde,
Kayseri Müzesi’nin önündeyken, bir grup gelerek “Mehmed Zengî Türbesi’ne
girdiler. İçerden çıkartılan bir çörtenin resimleri çekildi. Çörtenin şekli
hakkında kimi oğlak, kimi dana, kimi buzağı dedi. Adamlar tam çıkaramadılar ama
içlerinden biri, “Ulan ne buzağısı, domuz bu domuz! Domuz yavrusu!” dedi.
Dikkatle incelediler; yenisini yapmak üzere gittiler. Bilindiği gibi, “Eski
Kayseri Evleri” Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilmekteydi.
Rum ve Ermeniler Kayseri’de,
Müslümanlarla birlikte yüzyıllarca, dinlerinde, dillerinde, kültürlerinde
özgürce yaşadılar. Müslümanlar, bütün cephelerde savaş verirken Rum ve
Ermeniler Kayseri’deydiler. Her konuda mesafe aldılar; iktisadî ve siyasî
olarak semirdiler. Müslüman halk zayıf düşünce ayrılıkçı Ermeni “Camuoğlu” da
besili bir domuz gibi semirmişti. Bunun simgesi olarak da, Konağı’nın balkon
bordüründen çörtenine kadar, domuz figürleri yaptırmıştı. Ancak yaptığı
kışkırtmaların yani domuzluğun hikâyesi, Kayserilinin dilinde, şu iki satırlık
şiirde kaldı: “Oku Camuoğlu oku / Elinle yedin bu boku!”
Adalet, er ya da geç; ama
mutlaka gerçekleşecek. Domuzluk yapanlara ders olsun.
1993 yılında Suriye / Şam’da
idim. Sırplar, Saray Bosna ve Bosna-Hersekli Müslümanlara soykırım uygulamakta;
savaş adına toplu katliamlar yaşanmaktaydı. Devam ettiğim “Yabancı Dil
Okulu’nda, Arnavut bir karı-koca vardı. Sordum:
- “Sırp ve Hırvatlar
Müslümanları, kurdun koyun sürüsünü parçaladığı gibi boğup parçalıyor, onlar da
koyun gibi ölüyor!? Ben bunu anlamıyorum?”
- Hocam, Yugoslavya Hükümeti
zamanında başımızda komünist bir idare vardı. Her bölgede hâkimiyeti sağlıyor;
bölgeler arasında ve her bölgenin içinde uyumlu olarak yaşıyorduk. Ordu
Hıristiyan kültürü ağırlıklı olduğundan, askerin temel yemeği domuzdu.
Müslümanlar domuz eti yemediklerinden askerliğe geçemediler. Sırp ve Hırvatlar
için ise en sevgili yemekti. Ülke parçalanınca, ordu ve silah onların elinde
kaldı. Bu yüzden onlar canavar, Müslümanlar koyun durumunda! Yoksa onların da
kendilerini savunacak kadar haysiyetleri var. Ayrıca ellerinde, oldukları
yerden İtalya’yı vurabilecek silahları var.” cevabını verdi.
Bilmediğim durumun öyle olduğunu anlayınca hak verdim. İster istemez “Vay gâvurun domuzları vay!” dedim. Tabii ki tek sebep bu değildi ama önemli nedenlerden biriydi..
10 yıl sonra, soykırım
deseler de “Modern Haçlı Seferi” olan Müslüman-Arnavut ve Boşnakların toplu
mezarları şu günlerde gündemde. Ama asıl gündemde olması gereken, BM’nin
“Güvenli Bölge” ilan edip de çekildiği, gâvurun domuzluğunu yaparak masum
insanları katlettirmesidir.
Domuzluk yapmak sadece Ermeni
Camuoğlu’nun işi mi? İlle de Avrupa’nın gâvuru mu bizim domuzdan tiksindiğimizi
biliyor? Başörtülü kadını domuza benzeterek karikatür çizen mahlûkun nüfus
cüzdanının “din” hanesinde ne yazıyor, bilmiyorum. Kur’an ayetleriyle
emredilen, analarımızca 1000 yıldır örtülen başörtüyü öyle gösteren ve
başörtülüyü öyle gösterene “Gâvurun domuzu!” diyemiyorum çünkü nüfus cüzdanında
“Müslüman” yazıyorsa, “medeni hukuk” açısından aleyhime delil olarak
kullanılabilir. Tanzimat Fermanı’ndan itibaren, resmen, “Gâvura gâvur demek”
sakıncalı olmaya başlamıştır.
Nasıldı o? Bir ilahi vardı:
“Kendi kâfir adı Müslüman çoktur!”
Bu adam, bu meseleden
aleyhine açılan davada berat etmiş. Haberde, “İzmir 2. Asliye Ceza Mahkemesine, “Basın yolu ile hakaret” davası
açılan Selçuk’un karikatüründe hakaret unsuru görmeyen Mahkeme, berat kararı
verdi.”deniyor. Bunu anladım da, bu karardan sonra “Madem hakaret sayılmıyormuş…”
deyip -bence de yaşlı bir domuza benzeyen- bu yaratığı neden “sevdiği,
ilgilendiği ve benzediği yaratığa benzeterek” çizen bir Müslüman karikatürist
yok?!
“Ceza, suçun cinsinden olmalıdır.”
Nasıl olsa suç da değilmiş!
Adı “Cumhuriyet” gazetesi bunu hep yapıyor. Bir
zamanlar da adı Mustafa olan bir yazarı vardı. Domuz etinin yenmesi için
sürekli yazı yazardı. Adamın din hanesinde ne yazıyor bilmem ama adına
bakılırsa Müslüman ama domuza hayran! Ben işte bunun için “nüfus cüzdanından
din hanesinin kalkmasını ya da 15 yaşından sonra, özgür iradeyle, fotoğraf gibi
yapıştırılmasını” istiyorum. Gâvura gâvur diyebilmek için.
Şimdi de Turhan
adlı yazarı, 2 yıl önce çizdiği domuzuna bir karikatürden suçsuz görülmüş. Domuzla
yatan domuzla kalkar. Top kafalılar “Saha düz, top yuvarlak!” derlerdi. Şimdi
de ben, “Dünya yuvarlak, top da, (bu
memlekette) hukuk da!” diyorum.
Bazen öyle sinir olurum ki
kelimeler derdimi anlatmaya yetmez; yine onlara yüklenir; “Gâvurun domuzu!”
derim. Tabii ki adı değil kendi Müslüman olanın domuzu olmaz; olmamalıdır. Ama
domuzluğu kimin yapacağı bilinemez.
Atalarımız ne demişler?