Darbe Özgürlüğü (!)
Darbe yapma özgürlüğümü kullanmak istiyorum. Bunun öyle
maytaba alınacak yanı yok. Nasıl ki birileri, “Benim günah işleme özgürlüğüm
var,” diyorsa, hele hele bu kişi mebussa, ben de; hayda hayda darbe yapma özgürlüğümü
rahatlıkla öne sürebilirim.
Darbe yapmak o kadar kolay ki…Bu öyle bedavaya
detaylandırılacak konu değil. Darbeci olmak isteyenler önce, “Darbeciler”
derneğine üye olacak. Ayrıca, darbe uzmanlarının eğitimine katılması lazım
gelir ki, bunun için derneğe yüklüce para yatırması gerekir. Darbeciliğe özenen
bu kişi, darbesi sertifikası aldığında, “Dünyayı ben yarattım “diyebilir. Kendisini
baş tacı yapacak yığınla sempatizan bulmada sıkıntı çekmez. Kucak açacak
dernek, cemaat de bulabilir. Demek istemem o dur ki, darbeci olduktan sonra
ballının da ballısı iş bulması mümkünün de mümkünüdür. Haybeden geçinme yollarının
önü de açılabilir.
En kolay darbe yapacak kimlerdir diye
sorulursa, “Mebuslardır,” derim.
Hadi
gelin, mebuslar için bir senaryo kuralım- yazalım.
Muhalefetteki mebuslar, “Yetti galik. Bu
adamlar ebedi seçilecekler. Ahaliye desek
ki, on beş yılda erkek karısından usanıyor. –Bu söz, İskandinav ülkelerinden
İsveç’te söylenmiş sanırım. Sosyalist parti kırk yıl iktidarda kalınca öbür
parti, erkek seçmenlere yüzlü görünmek için “İnsan kırk yılda karısından bıkar.
Siz hala bu partiden bıkmadınız mı?” gibisinden seçim propagandası yapmış– Mebushanedeki
muhalefet mebusları, mevcut iktidardan
kurtulmanın yegane yolunu, gizilden yapılan epey istişare sonrasında tespit
ediyorlar. İktidarın iktidarına son vermek için önce hükümeti alaşağı etmek
gerek. Bunu hayata geçirmenin yolu da,
geçmişte olan bir örneği uygulamak.
Muhalefetteki partilerde keyif değme
gitsin. En başta, ortak bir hedefe kilitlenmenin zevki sefası alabildiğine hoş.
Beş, altı ve yedinci kolları gizliden, iktidar partisi mebuslarının orta göbeğine
dalmakta. Yani zayıf halkalarını bir bir ele geçirmede. Başarı, altı çarpı on
ve artı bir. Beş, altı ve yedinci kolların genel koordinatörü; muhalefetin
ortak karargahına, “Altmış artı bir mebus yeterli mi?” diye soruyor. Keyiften
ağzı kulaklarına eren muhalefetin ortak karargahındaki ortak şefi, “Eyi eyi. Fazla
mebus göz çıkarmaz,” deyip mebus devşirilmesine son vermelerini istiyor.
Muhalefet parti liderleriyle devşirilen
mebuslardan on kadarının katıldığı gizli bir toplantı yapılıyor. Alınan ortak
karar şu. Hükümet düşürülecek. Bakanlık
sayısı yüz bire çıkarılacak. İktidar partisinden devşirilen altmış bir mebusa
bakanlık verilecek. Kalan kırk bakanlık da, partiler arasında üleşilecek.
Geçmişte buna benzer hükümet düşürme ve
yeni hükümet kurma olmuştu. Partilerinden ayrılan mebuslarına hepsine bakanlık
verilmişti. Şimdi de bu uygulanacaktı. O
olay, yeni kurulacak özlü hükümetin emsali olacaktı.
Kumpas
gerçekleşti. Sıra sonuç almaya geldi.
Muhalefet partileri tek bir cemaat- pardon- tek bir cephe olarak hükümet ve başbakan hakkında gensoru veriyor. Gensorunun meali de şöyle. Hükümet, “gaydırı gubbah Cemile’m” türküsünün çalınmasını yasak ediyor. Tek bir ses tek bir nefes olan muhalefet partileri, “Halkın beğenisine mal olmuş bir türkü nasıl yasak edilir” diyerekten işte bu gensoruyu veriyor.
Bundan
önceki gensoruları, sayısal el kaldırma üstünlükleriyle bertaraf eden hükümet
bu gensoruyu da umursamıyor.
Aha?
O da ne? Gensoru sonuçları. Red: 268,
Kabul: 278
Başbakan, bu beklenilmeyen hükümet düşmesini içine sindiremiyor. Darbeyle karşı karşıya olduğunu anlayıp, fena bozuluyor. Derhal baskı yapıp, ülkede yayın yapan bütün televizyonlarda boy gösteriyor. “Bu bir darbedir! “ diyor gür sesle. Oysa sesi kısık çıkardı. Kızınca ses telleri gevşemiş olmalı. “Ey! ahali! Ey! ödabalar! (Özel darbe bastırıcıları) Ey! Kara gömlekliler! Ey! Ak kefenliler! ” diye haykırıyor bu defa. “Biz sizlere, 555 sayılı nizamnameyle bugünleri işaret etmiştik. Yetişin! Hükümetimize yapılan darbeyi def edin!”
Ahaliden, “Hükümetim beni bugünler için
yedirip içirip, giydirdi,” diyenler…Ödabalar, kara gömlekliler, ak kefenliler
“Hurra!” deyip tezden seyittiler
mebushaneye… Ellerinde tüfek, balta kaza, bağ bıçağı ve beyzbol
sopalarıyla. Mebushaneye girişleri engellenmedi. Denk getirdikleri mebusları
boğazladılar. Karın deşen Jaklar çıktı ortaya. Ciğer sökenler, elindeki kanlı
kalple poz verenler. Boğazladığı kurbanları önünde selfi çektirenler gırla
gitti. Sonuçta; mebushane oldu mezbaha…
Darbe engellendi. Daha doğrusu, munis bir darbeye, acımaz bir şekilde karşı darbe yapıldı. Ölmekten yırtan sözde darbeciler tutuklandı. Dünya ülkelerinin önde gelen sözde insancıl, hayvancıl ve doğacıl liderleri, demokratik bir uygulamayı darbe diye nitelendiren başbakan ve bakanları şiddetle kınadılar. Ülke, kara listeye alınmak istendi.
Başbakan, darbenin kanlı bir şekilde bastırılmasını kınayan bazı ülke liderlerine; “Ülkem, gaydırı gubbah bir devlet değildir!” diyerek hadlerini bildirmek istedi. Devamla, “Muhalefet
partileri ve onların bakanlık tuzağına aldanan içimizdeki bazı hainler,
hükümetimizi düşürmek için darbeye başvurdular!” diyerek haykırdı. “Bu
zavallıların, darbenin bir başka anlamını bilmiyorduk demeleri, onları suçluluktan
kurtarmaz!.. Bütün dünya bilmelidir ki, bizim Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlükteki
darbe tarifinde; Demokratik yollardan yararlanarak hükümeti istifa ettirme de darbedir...Bu böyle biline!..”
Sözün bittiği yerdeyim. İnanmayan, TDK’nun
Büyük Türkçe Sözlüğüne bakabilir.
Veysel Başer