Bir duygu, sezgi, hissiyat, hatta bir
ihtiyaç mıdır sevgi ? Ne kadar güçlü ne kadar zayıf ya da ne kadar masum? Neye
göre ya da kime göre? Küçük bir çocuğun annesine duyduğu sevgi ya da cimri bir
iş adamının paralarına duyduğu... Ya da yaşlı bir teyzenin çiçeklerine olanla birilerini
ezmeyi kendine zevk edinmiş küstah insanlarınki... Hepsi aynı kavramla ifade
edilir ama aynı mıdır?
Sevmek kelimesinden türer sevgi. Sevmek... Ne kadar da güzel. En güzel eylem diyebiliriz. Ne kadar da masum..? Ya da sevgi duyulması başkası tarafından... Ne kadar da harika! Peki sevdiğimiz insanlar neden en çok üzer ? Hayal kırıklığı, pişmanlık, hüzün.. Ne de kötü duygular.. Ama bunları hep en sevdiği getirmez mi insana? En çok sevdiği aynı zamanda en çok darbeyi de vuran değil midir? En çok mutlu eden en çokta üzen olur hep. Günümüzün popüler hastalığı ‘depresyon’ ya. Hep bu insanlar yüzünden olmaz mı? En sevilenler yüzünden..
Araştırmalara göre seri katillerin yüzde
bilmem kaçı sevgisiz büyümüşlermiş. Teröristler, tecavüzcüler.. Ya da
etrafınızdaki duygusuz insanlara sorun. Hayatlarındaki sevgi yoksunluğundan
bahsederler ya hani. Çoktur ya böyle hikayeler. İlla aleni cinayetler de olmaz
zaten. Sevdiği , sevgilisi yüzünden intihar edenleri, kendine zarar verenleri,
içenleri, kaçanları, hatta aklını kaçıranları hep duymadık mı? O zaman sevgi ne
kadar masum? Hatta masum mu?
Anne-baba sevgisi diyelim. İşte bu bir
ihtiyaç. Bitki gibi topraktan bitmemişiz ya. Şu hayatta en gereklisi belki. Bir
babanın evladına gözlerinin ışıldayarak bakması bile her şeye yetmez mi? Bir
annenin duasını alarak hayatta yol almak muhteşem değil mi? Üzüldüğünde
sığınabileceğin limanların olması, seni her düştüğünde kolundan tutup kaldıranların
olması, kendini güvende hissettiğin sıcacık kucakların olması ve bunların annen
ve baban olması kadar harika bir şey var mıdır? İşte bunları hep sevgi doğurur.
Sevginin ürünleridir bunlar. Bunlara sahip şanslılar var. Bir de şanssızlar...
Bir midir peki şanslıyla şansızın konumu? Elbette değil. Fakat hepsi aynı
hayatta aynı mücadeleyi vermek zorunda. Hayatın acımasız kuralı bu. Ne kadar da
suçlu evladını sevgiden yoksun bırakmış bir baba. Ya da çocuğunun başını bir
kere bile okşamamış bir anne... İhtiyaç dedik. Eksik bırakırlarsa zalim
olmazlar mı? Ama anneler çok zalim olmaz ya anne bu. Ya da olur mu..?
Peki kız-erkek arasındaki sevgi? Yoğun hali
‘aşk’... Ne şiirler , şarkılar yok ki bunun üzerine... Ne efsaneler, hikayeler,
romanlar... Şu dünya hayatındaki en güzel şey! ...mi? Belkide en kötü şey. Bir
şeyin iyiliği kötülüğü neye göre zaten. Aşk ne canlar yakar ne göz yaşları
akıtır ne de üzer insanı. Can yakan şey iyi midir, güzel midir? Kör eder, sağır
eder, felç eder, hasta eder... Bunlar iyi şeyler değildir ki. Sevginin ürünü
olan ‘aşk’ yapar bunları. O zaman bir daha sormak lazım sevgi ne kadar masum?
Hatta masum mu?
Şimdiye kadar sevgi dedim hep. Ama eksik
söyledim. Beşeri sevgi demeliydim ya da beşere olan sevgi. Hem çok güzel hem
çok kötü. Hem çok masum hem çok zalim. Yokluğu zarar veren şey büsbütün masum
olamaz çünki. Dedim ya beşeri... Beşeri olan asıl değildir, gerçek değildir.
İnsandan gelen çünki. Çünki insan var mıdır? Bugün var yarın yok. Peki gerçek
sevgi yani asıl sevgi nedir?
Bence asıl sevgi Yaradan’dan gelen ve
Yaradan’a duyulandır. O asla üzmez , O asla hayal kırıklığına uğratmaz, O asla yarı
yolda bırakmaz, O asla sevmekten vazgeçmez, O asla bizi unutmaz, O asla gitmez!
O hep var ve her yerde. Bıkmadan usanmadan bizi dinler her daim dinler. Hep en
yakındadır asla uzaklaşmaz! O hep sever, hep sever! Beşer bunu unutur.
Şükretmez, fark etmez yeri gelir isyan eder, görmez en yakınındakini en
sevgiliyi asıl sevgiliyi! Beşer beşerde arar ya hep, gerçeği bırakır sahteye
koşar. Hep unutur, hep unutur... Ama gerçek sevgiyi bulan bilir asıl huzuru ve
bazısı bunu asla bırakmaz ama çoğu da yine şaşar yine bırakır. Beşer ya bu,
şaşar zaten. Az şaşanlardan olmayı nasip etsin en Sevgili...
Sevgiler...
Yazarın