Veteriner bey hastalanmış, tabi ben ağzımı yüzümü buruştur-unca kadın dönüp - Ne yani, veterinerler doktorlar hastalanmaz mı deyince? Tövbe estağfurullah bu sefer üçümüzde gülmeye başladık. Sözü alan ben - Ee, kedimizi ne zaman alacağız. Satıcı, aynı zamanda şef hanımın cevap geliyor - Kesin, 3 gün sonra. Bakın alacağınız gri kediye! Küçük bölmede ve narkozun etkisinde, ayağa kalması, yemek yemesi, onunla ilgilenmeniz mümkün değil, ayrıca kanunen de yasak! Kediye bakınca, alacağımız kedinin en az 10 yıl bizimle yaşayacağını düşündüm.
Burada benim için önemli bir konuya değinmek istiyorum. Avrupa ülkelerinde yaşamak, Türkiye'de ki yaşamaya maalesef benzemiyor, belki ileri de bu konuyu irdelemek adına bir yazı yazabilirim. Yıllar önce psikolojim bozulduğu dönemlerde psikolog doktorum bana - Evinizde bir hayvan barındırıyor musunuz diye sorunca - Evet, bir çift muhabbet kuşu demiştim, bana - Peki, köpek veya kedi almayı düşündünüz mü bende -Evet, bu o kadar da kolay değil ama küçük çocuklarım açısından elbette kedi almam iyi olabilirdi. Onlara hayvan sevgisini daha çocuklarım doğmadan önce, anne karnında tattırmıştım. Hele o, çocuklarımın her birinin doğuşunda muhabbet kuşlarımız ile tanışmaları, kuşların cıvıl cıvıl ötüşüyle, çocuklarımın agu, gugu diye bebek lisanında sesleri çıkarmaları beni nasıl da mutlu kılıyordu.
Beni can kulağıyla dinleyen doktor - Peki ya köpek almayı - Yok, hayır köpeğin apartman dairesinde beslenmesi çok zor, Danimarkalı komşularımdan biliyorum, bunu sizde biliyorsunuz Avrupa da kediden ziyade, köpek besleniyor. İlkokul çağımdan genç kızlık çağıma kadar kedilerle bir şekilde iç içe olunca, kediye bakmak bana çok daha ılımlı geliyor, demiştim. Bunun üzerine psikologun bana bir tavsiyesi olmuştu. - Evinize alacağınız her hangi bir hayvanın bu kuş olsa dahi! Lütfen göz kontağı yapıp derin bakın birde unutmadan rengi açık olsun, size özel tavsiyem! Size özel tavsiyem demesini ise şimdi daha iyi anlıyorum (Danimarka'nın soğuk iklimi, yabancı ülkede kimsesiz oluşum, Ailesine çok düşkün olan ben tam 4 sene sonra İstanbul'a ayak basınca) Gülsen doktora daha ne desin! Ve bu diyaloğumuzun üzerinden tam 30 yıl geçmiş, çocuklarım ise ergenlik dönemlerini çoktan bitirmiş, ekmeklerini ellerine almışlardı bile.
Birden doktorun sözlerini hatırladım - Evet, kedide istediğim tüy rengi gayet açık olmalıydı! Barınağın yetkilisi olan şef hanımına - Elinizde 3 aylık özellikle de rengi açık dişi kediniz yok mu? Demeye varmadan! Şef hanım - Geçen hafta ameliyat olan 2 tane kardeş kedimiz var, birisi füme, rengi kısa tüylü erkek, diğeri ise karamela rengi yani uçuk sarı beyaz hafif gri minik sevimli kız. Oğlum, düz füme rengi kızıl kahve renkli gözü olan erkek kediyi alalım dediğinde - Oğlum, ablanın istediği koyu griyi ben istememiştim, şimdi senin dediğin kediyi alırsam olmaz! Hem erkek kedinin idrarı çok pis kokarmış, sağa sola aşırı tırmık atarak halı ve perdeleri mahvederse. Tam o esnada yerde, füme renkli kedinin kız kardeşi bizim kedimiz olacak 3 renkli Pati hanımı zıp zıp, zıplarken gördüm. Tabi ki patilerine beyaz olmasına ve uzun tüylü olmasına bayıldım.
Arkası yarın :) Fotoğraftaki kedimiz 26 aylık Pati hanım...