Damarımdan vurdu kansız akşamlar
Kanlı bıçaklı olduğum şiir aşkına
Dökülse pür-nakıl yaş dolu sinemde
kırık bir tebessüm.
Ellerim soğuk, İstanbul ayazında
Gökten damlayan Porsuk Çayı
İkilemlerin mahareti belli ki
dediklerime binaen
Kır saçlarında ela gözlü sancının
Yükü yine kanatlarında bir nida
Düşerken soluksuz kaldığım yetmezmiş
gibi
Kamburu devasa büyüklükte sitemlerin
ruhu
Eşleşirken Temmuz akşamıyla.
Bir kırlangıç misali,
Bir kurbağayı öpmek kadar da anlamsız
Yedi düvel haykırsa ne yazar?
Yarım izmarit ve bir tane daha:
Sönecek mi bakalım yangını?
Kurum kurum kuramlar dökülür de
nifaktan,
Sevdalar yas tutarcasına
Köle harflerin bükük boynu
Yine gök kubbede metazori bir
aydınlık
Sözüm ona kalburüstü
Cahil tayfası sezerken kinini evrenin
Uleması gelse ne yazar,
Kandıkça yalanlarına cihanın?
Bir abdal mizacı yine yüklendik de
gideriz
Peşi sıra;
Kayarız kaydıraktan ölüm fısıldarken
çok uzaklardan.
Uzağın piri
Aslında yüreğin kirini yine boca
etmeli
Pervasız mısralardan dökülen yaş
misali
Körükledikçe yas bilinmeze tehdit
Yine sakındığım her edada,
Yürekte niyaz en hayırlısından
Bir yarın dilerim sadece Allah’tan.