Zılgıt yemiş isyanları
meleklerin,
Tabir-i caizse
sözcüklerin yok sayıldığı,
Düşlerin haram;
Aşkların kaçmışken
tadı…
Biriken yangılarda, ahkâmların
rükûsuna
Akıl sır erdiremediği
şeytan menzili düşüşlerin,
Düşlerin koruduğunda
yıkandığı yetmezmiş gibi
Meczup bir fısıltı yine
orağın ürkütücü tınısı.
Aryalarında saklı düş
bekçisi zaman,
Gölgelerin peşrevine
tanıklık nasılsa mümkün,
Soytarı sancılarından
doğan yalanlar
Yine metruk nizamlarda
Yansız kelamı ile
devinen şiir yüzlü adam.
Kâh eren kâh yeren;
Kâh söven bir redif
belki de
Söz geçmez cahil lehçe
Yine adında kayıp
neşeyi yüklenmişken
Peyder pey hazmettiği,
Surelerin dokunduğu sükûtun
yoksun olduğu;
Sol’un solduğu buzul
yangın
Mahşerin göbeğinde
kanatan aryalarla iç dışlı,
Sakıncaların meali olsa
da her şiir
Bir tutam neşeyi
hasbelkader pay etmek ise
Handikap olsa olsa,
demelerle geçip de ömür
Kalburüstü bir yürekte
Neyse fikir yansıyan
yine bire bir nüansı
Gönül pervazında şaşkın
bir miladın Tanrısı.
Öfkenin zuhuru, özür
derinden;
Sevgiyi yamadıkça evren
bir dolduruşu yine hükmeden,
Sunumunda bir ihlâs bir
Fatiha,
Ayrılığın dalyası kim
bilir kaçıncı sure?
Hanidir yakın belleyip
uzağında devinen;
Bir yüreği miat
belleyip sevdalanmayı zehir eden
Bir rötuşta konaklıysan,
En çekince yüklü maruzatı
varsın
Dile getirme sen:
Hele ki ölü bir
şehirden yetim düşen
Şiir tadında bir istila
Gecenin ermeye diş
bilediği şafak öncesi metanete.