II.4. Nübüvvet

 

                           Son olarak, Hz. Adem ve peygamberlerle ilgili bir iki ayeti, görüşlerimiz doğrultusunda inceleyerek bu bölümü bitirelim:

 “Allah, Adem’i, Nuh’u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini seçip alemlere üstün kıldı. (Bunlar) birbirinden türeyen nesil(ler)dir. Allah, işitendir, bilendir.” (3/33,34),

“İşte bunlar Allah’ın nimet verdiği peygamberlerden, Adem neslinden, Nuh ile beraber gemide taşıdığımız nesilden, İbrahim ve İsrail neslinden, yol gösterdiğimiz ve seçtiğimiz insanlardandır. Onlara Rahman’ın ayetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.” (19/58)

Hamdi Yazır ve bazı diğer tefsircilere göre, ayetlerde geçen ıstıfa (seçme) terimi, bir şeyi yabancı maddelerden ayıklamak, saf, halis ve temizini almak, özünü seçmek anlamları verdiğinden, Allah’ın, Adem’in gelecek kuşaklarından, peygamberleri, süzerek meydana getirdiği, peygamberlerin tüm insanların özü, süzülmüşü olduğu söylenebilir. Yani peygamberliği de, Allah’ın Rab’lık* vasfının bir tecellisi ve evrensel kanunlar olan evrim ve seçilme kanunlarıyla birlikte düşünmek gerekir. Bununla birlikte ayetlerde, Nuh, İbrahim v.b. nin seçilmesi gibi, Adem’in de seçildiği söylenir. Yani ıstıfa’yı yukardaki anlamına da dayanarak, benzerlerinden ayırarak seçmek anlamına alırsak, tıpkı diyelim Hz.Nuh’un, zamanındaki insanlar arasından seçilmesi gibi, Hz. Adem’in de dönemindeki insanlar arasından seçildiğini söyleyebiliriz. Çünkü ortada benzer seçenekler yoksa seçmekten nasıl bahsedilebilir? Yani ayet, Hz. Adem’i de katarak, Allah, Adem’i, Nuh’u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini seçip alemlere üstün kıldı…” diyor. Ve ardından, “(Bunlar) birbirinden türeyen nesil(ler)dir...” diyerek, Nuh, İbrahim v.b. lerinin Adem ilk nedeninden türediğini değil, birbirlerinden türeyen bir nesilden olduğunu söylüyor. Sonuçta, Hz. Adem’in, peygamberler zincirinin ilk halkası olduğu vurgulanmakla birlikte, insanlık zincirinin ilk tek halkası olduğu söylenmiyor. (19/58) ayetinde “İşte bunlar Allah’ın nimet verdiği peygamberlerden, Adem neslinden, Nuh ile beraber gemide taşıdığımız nesilden, İbrahim ve İsrail neslinden, yol gösterdiğimiz ve seçtiğimiz insanlardandır…” denilerek, peygamberlerin Adem neslinden, Nuh neslinden, v.b., yol gösterilip seçilen insanlar olduğu söylenir. Peki bütün insanlar, salt Hz. Adem’in neslinden geliyorsa, neden peygamberlik sinsilesinin Hz. Adem nesline dayandığı özellikle vurgulansın? Bunu cevabı ancak, Hz. Adem’in de Hz. Nuh gibi, türleri arasından seçilmiş olduğu, yani insanlığın ilk ve tek başlangıç noktası olmadığı şeklinde verilebilir.

 

                         Peygamberlik, her insanın bir özelliği değil, zaman zaman kimi insanların içinde parlayabilen bir tecellidir. Ancak tam da bu nedenle, nübüvvetin*, aslında her insanda, örtülü olarak ve hiç açığa çıkmayacak şekilde de olsa, bulunduğunu söyleyebiliriz. Yine Hamdi Yazır ve bazı diğer tefsircilere dayanarak deriz ki, kişinin soyunda, soya katılmış tüm diğer etkenlerin, sürüp giden ve mükemmelliğe doğru yönelen bir ayıklanma neticesinde bertaraf edilmesi sonucunda kişide nübüvvet doğuştan oluşur. Bu da, peygamberlerin aynı soydan geldiği görüşünün bir açıklamasıdır. Her türde görebileceğimiz, bir bireyde türün genel standardına ait özelliklerden daha üstün ya da eksik vasıfların meydana çıkması yetisi veya yetersizliği, insanda, özellikle ruhsal ve düşünsel planda öyle belirgindir ki, örneğin entelektüel yetenek açısından çok kısır ya da deha derecesinde üretken zihinler her kuşakta kendini gösterir. Bu yetenekler, doğuştan olabildiği gibi, kişinin salt zihni yapısı bile her an türlü değişim ve evrimsel gelişmeye açık olduğundan, hayattayken de olan, hatta kişisel iradenin de bir etken olarak katıldığı bir seçilme halinin sonuçlarıdır. İşte peygamberlik de, peygamberlerin hayatlarından da bildiğimiz üzere, doğuştan gelen kişisel potansiyelin yanında, peygamberin hayattayken de nübüvvete ait konulara iradi olarak eğilmesinin sonucudur. Ancak normal insanlardan farklı olarak peygamberlerde bu yöneliş, varlıksal bir zorunluluk diyebileceğimiz derecede baskın bir güç olarak içlerinden gelir ve yaşamlarının bir anında, diğer insanların açığa çıkarma kapasitesine doğuştan sahip olamadığı nübüvvet makamı, onlarda aşikâra çıkar.

 

                          Tekrar belirtmekte fayda vardır ki, ayetlerin ifadesiyle, tüm peygamberler Hz. Adem’in soyundan gelir. Ama zaten tüm insanlar Adem nesli olduğuna ve peygamberler de insan olduğuna göre, zaten her insan gibi peygamberler de Adem neslinden değil midir? Neden peygamberlerin Hz. Adem’in neslinden olduğu özellikle vurgulanır? Bunun bizce tek açıklaması, insanlığın ilk üyelerinin, kadın ya da erkek olsun, Adem ve eşi olarak simgelenmesi, yani Adem ve Havva’nın birer insan değil, insanlar gurubu olması ve bu grup içindeki, daha özel bir grubun (yada belki bir kişinin), Hz. Adem olarak, nübüvvet vasfına sahip insanlardan oluştuğu (veya bir insan olduğu) ve tüm gelecek peygamberlerin de bu insanlardan (ya da insandan) türediğidir. Zira cennedi bilinçten çıkarıldıktan sonra tövbesi kabul edilen ve Allah yolunda takva sahibi olan/olanlar da bu ilk peygamber/peygamberler, yani Hz. Adem’dir. Ve bizce yine bu nedenlerle, Kur’a’da ilk insanlar, ilk iki insan olarak Adem ve Havva diye değil de, cinsiyet sınıflandırması yapılmadan Adem ve eşi şeklinde tanımlanır. Ancak Hz. Adem olarak tanımlanan ilk peygamber/peygamberler grubu (bu grup, aynı anda birden ortaya çıkmış bir topluluğu değil de, aralarında çok yada az zaman farklarıda olsa, insanlığın ilk dönemlerinde ortaya çıkan peygamberleri simgeler), peygamberliğin erkeklere mahsus olması nedeniyle, bir cinsiyet sınıflandırmasını da içinde barındırır.

 

                             İnsanın yaradılışıyla ilgili bu kısa araştırmalardan sonra şimdi de tekrar ahiret, cennet, cehennem hayatlarına ve bilincin bu hayatlara açılması anlamına gelen kıyametin kopuşuna dair bazı ayetleri yorumlamaya çalışabiliriz.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

          GERÇEK

Adam gördüğü güzel rüyanın ardından “Gerçek gibiydi” dedi. Rüyadaki hayatı istemişti.

Bir başka adam, gördüğü kabusun gerçek olmadığına şükretti.

Ve rüya perisi, gün ışığının ardına gizlenip izlediği ve çok beğendiği bir hayata imrenirken

“Keşke gerçek olsaydı” diye iç geçirdi…

 

( Ya Hu Ve Adem - 2. Bölüm Adem Ve Evrim - 16 - başlıklı yazı KENAN KOÇ tarafından 5.02.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu