Anlamsız sözlerle tarihini yok sayarak eleştiren bulduğu sahte kahramanları ya da ithal şövalyeleri kutsayan ama kutsal sularının aktığı pınardan bile bir kere içmeyen güruha mı yoksa birkaç kitap okuyan veya birkaç kafa sallayan şakirt bulan her şeyi bilen bir tek haddini ıskalayan uzattığı sakalları fetva için ehliyet kabul eden, “bence” dilinden düşerse uydura, uymazsa da güneşe kızan yarasa gibi kendi mağaralarında kulakları tırmalayan çığlıklarıyla yollarını bulduklarını zanneden güruha mı kızsam bilemedim. Bu toplumun şu andaki karmaşık, doğudan gulyabani masallarıyla korkan batıya ise sahte saygıyla yaklaşamayan kendi özüne ise eşek arısının bal arısı kolonisine olan yabancılığı kadar yabancı olan durumuna neden oldukları için kızmaktayım.

                Kendi fikir hezeyanlarını hakikat kılıfıyla ambalajlayıp seyyar satıcı özgüveni ile sokak sokak ev ev satmayı şiar edinmiş olanlar bu kadar kolay müşteri bulabiliyorlarsa bu durumun vahametinin ne boyutta olduğunu göstermesi açısından çok önemli. Hem de kızdığım iki güruh için de geçerli kolay müşteri bulabilme. Hakikatin alıcısı kalmamış sanki. Rastladığım bir olay bunun en canlı örneği. Bir kermes, kitap kermesi hanım hanımcık kardeşlerimin toplumsal duyarlılıkları sonucu diğerkâmlığı yaymak, anlatmak için oluşturdukları bir aktivite. Kendi kendine yardım ettiğini düşünen kermesteki kitapları üçer beşer toplayıp bir de pazarlık yaparak etrafına peşkeş çeken, haddini bilmeden hayatının her anını ilim ve irfan peşinde geçirmiş bugün dahi aynı anlayışa sahip sayılabilecek insanların içine kolaylıkla eklenebilecek bir zatı, İmam Gazali’yi, gayet bilmiş ve ukala bir tavırla sadece bir kitabının içine sığdıran bir adam karşımda. Kızcağızların umutsuz ricalarının hala pazarlık jargonuyla karşılanması. İş kimine bir damla can suyu, bir lokma ekmek, hatırlamak, yaşatmak, aynı gemide olduğunu hissettirmek değil mi? İşte doğunun cömertliği o kitap kermesine gerek bile olmadan karşılığında fayda sağlamadan, beklemeden o eli tutmayı gerektirirken, batının hümanizması ise kendisine de fayda sağlayarak (oportünizm) ama karşılığını ya da fazlasını vererek o kurulan çadırın meşruiyetini kanıtlamakta iken ya bu kendini doğunun ilim tarlasını hasat etmiş imajı vereni fakat batının ego gömleğini giyerek diğerkâmlığı bile faydacılık( oportünizm) duvarını inşa ettirmek için aç biilaç çalıştıran ve karşılığında ancak karnını doyuracak ayarı bozuk bir akçe vereni hangi çerçeveye sığdıracağız? Ne batı, ne doğu olamamanın acı gerçeğini anlamamak bunun için hiç çaba sarf etmemek en büyük sorun. Farkında olmadan mutasyon geçirmiş, iyiyle kötüyü , doğruyla yanlışı, inandığıyla karşısında durduğunu birbirine sentez yapan ve bu sentezi de sanki doğal bir oluşum, tekamül neticesi varılan bir merhale olarak  gören gözler, ömrünün son demlerinde artık an ile dünü karıştıran hakikat konusunda karar yeterliliğini çoktan kaybetmiş hasta bir adama ait olan gözlerle aynı.

                Bu illete çare ancak yeniden dirilişte aynı Avrupa aydınlanması gibi fakat ne Fransa, ne Amerika, ne İran ne Rusya ne de başka sahalardan gelebilir, bu sadece ve sadece kendi özümüzden çıkabilir. Yüzyılların verdiği Türk-İslam sentezinden. İnsan birikmiş bir geçmişin yüksekliğinden nasıl var olmaya başlıyorsa bir millette ancak kendi birikmişlerinden çıkardığı olumlu ve olumsuz dersleri değerlendirerek yolunu çizebilir. Yanlışlarını değerlendirir, yeni araçlar, yeni sistemler üzerinde durur fakat asla  ve asla kendi özünü meydana getiren unsurlardan birinin dahi kaybolmasına izin vermez. An, bize ait bizi oluşturan her şeyi dikkatlice ama derinine inerek kazıp çıkartmak vakti. Hiç bir çizik vermeden, "bundan bir şey olmaz" demeden, bütün hassasiyetimizle bu iş üzerine temelleri oturtulmuş bir toplum oluşturma vakti. Bugünün, dünün kavgalarını bırakıp, bırakırken de popülist davranarak hakikatin hakkını da yemeden, doğru hedefe doğru yolda ilerleyecek şekilde tekrardan ele almak bütün süreçleri. İşte o zaman hakiki Diriliş hakiki Millette meydana gelecektir.

 

Vesselam                                                                                                                                         Mehmet Şahan
( Kendimizi Bulmak başlıklı yazı Şahan tarafından 26.12.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.