Hikaye / Yaşamdan Hikayeler

Eklenme Tarihi : 18.12.2016
Okunma Sayısı : 1521
Yorum Sayısı : 0



Dünyada eşine az rastlanır doğal bir oluşum. Şimdi de güzel ama o zamanlar bir harikaydı Pamukkale.
Travertenlere ilk adım attığınızda en sıcak günlerde bile  sanki bir kar yığınına basmış gibi
hissederdiniz kendinizi. Belkide bu süt beyaz güzelliğin bozulmasındaki etken bölgede kurulu eski
otellerin çevreye gereği gibi değer vermemesindendi. 

Travertenler sudaki kalsiyum karbonatların çökelmesi ile oluşuyor. Ziyaretçilerin havuzlarda dolaşması, 
çöken kalkerlerin sertleşemeden dağılmasına sebep oluyor. Yumuşak olan alanlarda çok fazla 
dolaşılmaması, kalkerlerin vücuda sürülmemesi gerekiyor. Suların şilafı olduğuna inanan insanlar bile var. 

Kalsiyum karbonatları maske gibi suratlarına vücutlarına süren, hatta şişeye doldurup götüren kişiler 
mevcut. Bu gereksiz hareketler suların berraklığını kaybetmesine, o muhteşem berrak görüntüden 
mahrum kalınmasına ve en önemlisi travertenlerin çok çabuk deforme olmasına neden oluyormuş.

Şimdilerde bu güzellik korumaya alınmış ve bizim zamanımızda ki gibi olmasa da yine bir güzelliğe 
bürünmüş. Geçmişten günümüze o eski güzelliğiyle hatırımdadır Pamukkale.

Büyüklerin aralarında Pamukkale'ye gidileceğini konuştuğunu duyduğumda çok sevinmiştim. Hem yollarda
piknik yapacaktık. Hem de hayallerimi süsleyen o eşsiz güzelliği görme şansım olacaktı.

Kadınlar akşamdan piknik hazırlıklarına başlamışlardı. Yufka ekmekler, börekler, çeşit çeşit yemekler
müthiş bir hazırlık vardı.

Sabahın ilk saatlerinde evin önüne eski bir minibüs yanaştı. Çok heyecanlıydım. Aslında önde oturup
yolda giderken her şeyi, her yeri izlemek istiyordum.  Ama minibüs geldiğinde zaten bir kaç akraba
içindeydi ve Ercan ağabey isminde bir akrabaları en öne oturmuştu. Yanına gittim ve Ercan ağabey ben
senin yerinde oturabilir miyim diye sordum. Ercan ağabey beni kırmadı ve ben zaten buraları karış
karış biliyorum tabi ki sen önde otur ve etrafına bakarak git dedi.

Yaklaşık yirmi kişi kadar olmuştuk, tabi çoğunluğu çocuklar ve gençler oluşturuyordu. Neşe içinde 
yola çıktık.  Yola çıkınca anladım ki amaç sadece Pamukkaleye  gitmek değildi. Bir kaç köy dolaştık.
Hemen her yerde duruyorduk. Babam fotoğraflar çekiyordu. Denizli merkezde kalabalık grubumuz üçer
dörder kişi olarak dolaştı. Sonunda bir noktada buluştuk ve Pamukkale'ye doğru yola çıktık. Her 
şey o kadar güzeldi ki, bir yerlerde durup piknik yaptık. Sonra yine yola devam.

Pamukkale'ye vardığımızda beklediğimden çok bir doğal güzellikle karşılaştım.

Büyükler bir yerlerde otururuken biz gençler havuza girdik. Daha sonra Travertenler üzerinde
dolaşmaya başladık. Gözlerime inanamıyordum, bu nasıl bir güzellikti.

Travertenleri’nin hemen arka tarafında bulunan antik bir kent Frigya. Tam kuruluş tarihi belirsiz 
olsa da MÖ 2. yüzyılda Bergama Krallığı zamanında 2. Eumenes tarafından kurulduğu, ismininse 
Yunan Mitolojisi’ne göre Bergama’nın kurucusu sayılan Telephos’un karısı Amazonlar Kraliçesi 
Hiera’dan geldiği tahmin ediliyormuş.

Daha nereler, nereler Nekropol (ölüler şehri – mezar), Domitiyan Yolu ve Kapısı, Oktokonus 
Tapınağı, amfitiyatro, Frontinus Caddesi ve Kapısı, Agora, Kuzey Bizans Kapısı, Güney Bizans 
Kapısı, okul binası, çeşme binası, Apollon kutsal alanı, su kanalları, Filipus Martynonu ve Köprüsü, 
Direkli Kilisesi, katedral ve Roma hamamı gibi yapılardan kalıntılar.

Dönüş yolculuğunda yorgunluktan ve o müthiş tertemiz havadan sarhoş gibi olmuştum, yol 
boyunca arada bir yükselen neşeli kahkahalarla gözlerimi açsam da sürekli uyudum. 

Zaten eve gelir gelmezde hiç bir şey yapmadan, elimi yüzümü yıkayıp doğru yatağıma koştum.

Allahım, ne güzel insanlardı bunlar, ne güzellikler yaşatmışlardı bize, hem de dostluktan başka
hiç bir karşılık beklemeden.

Yavaş yavaş dönüş hazırlığı başlıyordu. Öyle alışmıştım ki bu güzel köye ve bu güzel insanlara,
önceleri geceleri ne yapılır diye düşündüğüm bu köyde arkadaşlarımla o kadar güzel vakit 
geçirmiştik  ki, canım  hiç İzmit'e, evimize dönmek istemiyordu. İşin aslına bakarsanız tüm
aile aynı durumdaydık. Bize yaklaşık on beş gün ev sahipliği yapan, bizi ağırlayan dostlarımız
içinde durum farklı sayılmazdı.  Babamın ikinci babam dediği Şükrü dede, Naciye nine hepsi,
herkes ayrılacağımız için çok üzgündü.

Yirmi yedinci bölümün sonu
Mehmet Fikret ÜNALAN 
( Bin Dokuz Yüz Seksene Doğru (Yirmi Yedinci Bölüm) başlıklı yazı MehmetFikret tarafından 18.12.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.