Makale / Araştırma

Eklenme Tarihi : 17.12.2016
Okunma Sayısı : 4625
Yorum Sayısı : 3
Günün Yazısı

Bu Yazı 18.12.2016 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.


Öyle  zannediyorum  ki  ‘’Ecel  şerbeti’’   diye  bir  tabiri  hayatında  hiç  duymamış  insan  yoktur  ülkemizde. Evet..Çok  bilindik  bir  ifadedir.  Hatta  ölen  insanlar  için  kullanırız. ‘’ Ecel  şerbetini  içti’’  deriz. ‘’Öldü’’  ifadesini  biraz  daha  sevimli  hale  getirmek  için  kullandığımız  bir  ifadedir ‘’Ecel  şerbetini  içti?’’

Ancak  hep  manevi  bir  şey  zannettiğimiz  ya  da  sanal  bir  şerbet  sandığımız ecel  şerbetinin  gerçekte  var  olan  bir  şerbet  olduğunu  biliyor  muydunuz?  Evet...Ecel  şerbeti  aynen  loğusa  şerbeti,  ya  da  ne  bileyim  bal  şerbeti,  gelincik  şerbeti,  kızılcık  şerbeti  gibi  gerçek  bir  şerbettir.

Tabii  ki  gerçek  bir  şerbettir  deyince  merak  edenler  olacaktır  ‘’  Hocam  bu  şerbet  neyden yapılıyor’’  Diye…İşin  doğrusu  bu  şerbet  neyden  yapılıyor  bilmiyorum. Dahası  bunun  hiç  önemi  yok.  Tatlı  ve  buz  gibi  bir  şerbet  olduğu  kesin.

Peki  bir  şerbete  konacak  başka  isim  bulunamamış  da neden  ‘’Ecel  şerbeti  ‘’  Denmiş?

Başka  bir  isim  verilemezdi  zira  bu  şerbeti  içen, içtikten  bir  kaç  saat  sonra  ya  ölürdü  ya  da hayatta kalırdı.

Efendim,   Osmanlı  Devleti  zamanında padişahın ‘’Alın  bunu’’  dediği  yani  idamına hükmettiği özellikle devlet  adamları  ve  siyasi  suçlular genelde  bu  günkü  Gülhane  Parkının sahile  yakın  kısmında  bulunan  Balıkhane  Kasrına  getirirler  ve  burada  üç  gün  bekletilirlerdi.  Neden  üç gün?  Zira  bu  üç  günde  -Hakkında  padişah  fermanı  olsa  bile- Divan-ı  Hümayunda  görüşme  yapılırdı.  Çünkü  padişahın  ani bir  öfkeyle  idaına  karar  vermesi  söz  konusu  olabilirdi.  Suçsuz  günahsız  bir  kişi  boşu  boşuna  idam  edilmesin,  padişah  bir  öfke  sonucu  böyle  bir  karar  vermiş  ise  öfkesi  yatışsın  diye  bekletilirdi  müstakbel  idamlık. Yani  zannedildiği  gibi  padişah  ellerini  çırpıp  ‘’ Bostancıbaşı’’  dediği  anda karşısında  duran  her  kimse  onun  kellesi  hemen kütüğe  konmazdı.  Bu  arada  gerçekten  de  suçsuz  olduğuna  inanılıyorsa  araya  ricacılar  girip  padişahın  bu  karadan  dönmesi sağlanabilirdi.  Yani  Balıkhane  kasrına  alınan kişi kesinlikle  ölecek  diye  bir  şey  yoktu.

İşte  bu  üç günlük  bekleme  süresinden  sonra  idam  mahkumu  adayı  şahsın  bulunduğu  hücreye  elinde  tepsi,  tepsinin  üzerinde  bir  kadeh  olduğu halde  Bostancıbaşı  girer  ve  bu  bostancıbaşı  taifesi  aslında çok  ürkütücü  insanlar  olsa  da  o  anda  oldukça  zarif  bir  şekilde  idam  mahkumuna  tepsi ile  birlikte  kadehi  uzatırdı.

İdam  mahkumu  adayı  için  kadehin  içindeki  şerbetin  kızılcık  şerbeti  mi,  gül  şerbeti  mi  olduğunun hiç  mi  hiç  önemi  yoktu.  Çünkü  keramet  şerbette  değil,  şerbetin  konduğu  kadehteydi.

Kadehin  rengi  beyaz  ise  ‘’Haydi  yine  yırttın’’  Anlamına  geliyordu  bu.  Yok  eğer  kadeh  kırmızı  renkli  ise  ‘’Ruhuna  el  Fatiha’’ O  bakımdan  kadehin  üstüne  konan  bez  parçası  açılp  da  kadehin  rengi görününceye  kadar  idam  mahkumu  adayı  bir  kaç kez  ölüp  ölüp dirilirdi  zaten.

İşte  üç  gün  boyunca  ‘’ Ulan  yırttık mı,  yoksa  gidici miyiz?’’ Diye  merakla  bekleyen  bu kişiye  içirilen  şerbetin  adıdır ‘’Ecel Şerbeti’’
Hemen  bir  noktanın  altını  çizelim: Ecel  şerbeti  kendisine  beyaz  kadehte  sunulan  zat  her  ne  kadar  kelleyi  kurtarsa  da  genelde  sürgüne  gönderiliyordu.  Yani  Balıkhane  kasrından  hiç hasar  almadan  çıkmak neredeyse  mümkün  değildi.

1818  yılında  padişah  II.  Mahmut  celallenir  ve  karşısında  titreyen  zât  için  ‘’  Bostancı  başı’’  Diye  el  çırpar.  Bu  kişi  kendisinden  sonra  Osmanlı  Devletinin  en  kudretli  ikinci  kişisi olan  Sadrazamı  Mehmet  Emin  Rauf Paşa’dır.

Zavallı  Mehmet  Emin  Rauf  Paşa, padişah  üzerinde  oldukça  etkisi  olan  ama  maalesef  padişahı  hep  yanlış  kararlara  sürükleyen Nişancı  Halet Efendinin  yine  padişahı  doldurması  sonucunda  en  kudretli  ikinci  şahıs  durumundan  müstakbel  idam  mahkumu  durumuna  düşmüştür.

Halet  Efendi  aslında  nalet  bir  efendidir.  Çeşitli  rüşvet,  iltimas  ve  ayak  oyunlarıyla  nişancı  olan  bu kişi  Fener  Rumlarını  memnun  etmek  için  padişahın  Yunan  İsyanına  karşı  yanlış kararlar  almasına,  dolayla da  bu  süreçte  Yunan  İsyanının büyümesine ve 1829 da  Yunanistan’ın  bağımsızlık  elde  etmesine  yol  açmış,  yine  bu  süreçte  akılcı  tavsiyelerde  bulunan  Mehmet  Emin  Rauf  Paşa’yı  gözden  düşürmüştür. Ayrıca  Yine  bu  Halet  Efendi  gerek  yeniçeri ocağı  ile  ilgili  olarak,  gerekse  diğer  alanlarda  padişahın  yapmak  istediği  ıslahatlara  karşı  olmuştur  hep.

Neyse…

İşte  bu  Halet  Efendinin  entrikalarıyla  padişah  II. Mahmut,  Sadrazamı  Mehmet  Emin  Rauf  Paşa’yı Balıkçılar  kasrına  gönderir.  Orada üç gün  bekleyecek  ve  kendisine  sunulacak  ecel  şerbetini  içecektir  Paşa.

Mehmet  Emin  Rauf  Paşa  üç  gün  bekledikten  sonra  nihayet  bostancıbaşı  elinde  tepsi  ve  kadehle  gelir.  Kadehin  üzeri  bir  bezle  örtülü  olduğu  için  ne  renk  olduğunu  tabii  ki  göremez  paşa.  Ama  işte  bu  korku  ve  heyecanlı  bekleyişin  stresinden  olsa gerek kadehin  üzerindeki örtü  açılıncaya  kadar  geçen  o  süre  içinde  erkekliğini  kaybeder( Rivayet  tabii  ki)

Gözü  kadehin   üzerindeki  örtüde  olan  paşa  içinden  bildiği  tüm  duaları  okurken örtü  açılır. Kadehin  rengi  beyazdır.  Yani  Mehmet  Emin  Rauf  Paşa  kefeni  yırtmıştır.

Beyaz  kadehteki buz  gibi  ecel  şerbetini kana  kana  içtikten  sonra  bostancıbaşı  ona  padişahın  elinden  çıkmış  bir  not  uzatır.  Notta aynen  şunlar  yazmaktadır:

‘’
Kallâvî kavuğun böylesine yakıştığı bu başa nasıl kıyılır?’’

Evet...Padişah,  oldukça  yakışıklı olan  ve  kafasına  taktığı  kallavi  kavuğu  o  yakışıklı  baş  ile  oldukça
  uyumlu  olan  sadrazamına  kıyamamıştır.  Lakin  daha  önce  de  belirttiğim  gibi o  kasra  girip  de  hiç  bir  hasar almadan  çıkmak  mümkün  değildir. Paşa  Sakız  Adasına sürülür.

Mehmet  Emin Rauf  Paşa   Sakız  adasına  sürüldükten  sonra tam  dört  kez  daha sadrazamlığa (  ya  da  Baş nazırlığa )  getirilerek  bu konuda rekor  kırdı.

1833 de II.  Mahmut  döneminde  tekrar  sadrazam  oldu
1838  yılında  yine  II.  Mahmut  döneminde  vezirlikler  nazırlığa ( bakanlık)  dönüştürüldüğünde  baş  nazır  oldu
1840-1841 yılları  arasında  Padişah Abdülmecit  Zamanında  yine baş nazır  oldu
1842- 1846  yılları  arasında  4.  Kez baş  nazır  oldu
1852 de  beşinci kez baş nazır  olduysa  da  aynı  Yıl  Mustafa  Reşit Paşa  ve  yenilik  yanlıları tarafından  padişaha  yapılan  baskılar  sonucu  bu  makamdan  azledildi. 1860  yılında ise  seksen  taşındayken  eceli  ile  öldü.

Eğer  1818 de ecel  şerbeti kırmızı  kadehle  gelmiş  olsaydı  paşa hayattan  38  yaşında  ayrılmış  olacaktı.  Yani  bir  kadehin  rengi  sayesinde  kırk  iki  yıl  daha  hayat  sürdü  bu  dünyada.

Peki  Halet  Efendi?

Padişah onu  Balıkhane kasrına  göndermedi.  Çünkü  onun  ne  kadar  zararlı  biri  olduğunu  anladığında  Halet  Efendi  Konya’da  bulunuyordu.  Ona 1823  yılında  sunulan  ecel  şerbetinin  kadehi  kırmızı  renkliydi.  Konya’da  kafası  kesilerek  idam  edildi.
------------------------------------------------------

Yarım saat  farkla  ve  bir köstekli  saat  sayesinde  idamdan  yırtan  paşayı  da yazayım  mı?

RESİMLER:
1- Halet  Efendi…
 Le Sacre de Napoléon resminde, 1805.

2- Osmanlı’nın  sevimsiz  adamları  cellatlarının mezar  taşlarından  bir  kaçı. (  Görüldüğü  gibi  ne  ad,  ne  işaret   var.  Hatta  ‘’Ruhuna  Fatiha’’  diye  bir  yazı  bile  yok. Oysa  onlar  sadece  görevlerini  yapan  insanlardı.
( Ecel Şerbeti Diye Bir Şerbetin Gerçekte Var Olduğunu Biliyor Muydunuz? başlıklı yazı Sami Biber tarafından 17.12.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.