1 Bin Dokuz Yüz Seksene Doğru (On Dokuzuncu Bölüm)

Hikaye / Yaşamdan Hikayeler

Eklenme Tarihi : 10.12.2016
Okunma Sayısı : 1681
Yorum Sayısı : 4



Ben böyle kara kara düşünürken, ertesi gün okulda yanıma Sinan geldi ve bir haber verdi.
Verdiği haber o an için hem sevindirici, hem de çok şaşırtıcıydı. 

-Sana bir haberim var
-Hayrola Sinan ne oldu yine, sıkıntılı bir şey değil inşallah!
-Yok yok sevineceksin, bugün Akademi-Der'e uğradım, bizim para cezalarımızı arkadaşlar üstlenmişler
dernek herkesten para toplamış.
-Yok canım o kadar parayı nasıl toplamışlar. 
-Genelde herkes üç beş kuruş katkıda bulunmuş, ancak çok para veren arkadaşlarda varmış isimlerini
söylemiyorlar.

Aslında kaynağının tam olarak ne olduğunu bilmememe rağmen bu şaşırtıcı olduğu kadar sevindirici bir
haberdi. Asıl mesele şimdi bunu babamla nasıl paylaşacağımdı, işim kolaylaşmış mıydı? Yoksa daha da
mı zorlaşmıştı?

Sonunda durumu ablamlara anlatmak daha iyi olacak, onlar nasıl olsa babamı ikna ederler diye 
düşündüm ve küçük ablamı aradım. Ablam babamın paranın dernek tarafından ödenmesini kabul 
etmeyeceğini ama yine de onunla bu konuyu konuşup ikna etmeye çalışacağını söyledi. İki gün sonra 
tekrar arayıp sonucu öğreneceğimi söyledikten sonra telefonu kapattım.

Sonradan öğrendiğime göre o günlerde babam sonunda onu ölüme götürecek hastalığa yakalanmış.
Bu halen yüreğimde dinmeyen bir acıdır. Adamcağız bir taraftan hastalıkla boğuşurken, bir taraftan 
da benim dertlerimle uğraşıyormuş. 

Aslında yaşadığım öğrenci olayları içinde daha bilmediği bir sürü şey vardı. Örneğin İstanbulda ki
kanlı 1 Mayısda benimde alanın yakınlarında olduğumu öğrenseydi kahrolurdu.

Yıl 1977 İstanbulda 1 Mayıs İşçi Bayramı geniş kitlelerin katılımıyla kutlanacaktı. Bağlı bulunduğum
Öğrenci derneğide törenlere katılma kararı almıştı. Ben İzmite gideceğimi söyleyerek arkadaşlarıma
törene katılmayacağımı bildirdim. Bir Mayısın bir hafta öncesinden İzmitdeki evimize gittim.

Ancak yine gençlik ateşi ile o sabah okula döneceğimi söyleyerek evden çıktım. Erkenden arkadaşlarımla İstanbulda buluşup korteje katıldım. Her şey o kadar güzel başlamıştı ki, davullar çalıyor, halaylar çekiliyordu. Hepimiz neşe içindeydik. O kadar kalabalıktı ki saat akşamın yedisine yaklaşmasına 
rağmen bizim grubumuz halen alana yaklaşamamıştı. 

Olayların başladığı anlarda biz sonradan insanların kaçıştığı Dolmabahçeyi Taksime bağlayan 
yokuştaydık. 

Her yere hoparlörler bağlandığı için alandaki sesler bulunduğumuz yere kadar geliyordu. Saat 19.00 
sularında dönemin DİSK başkanı Kemal TÜRKLER konuşmasının sonuna gelmişti. O sırada silah 
seslerini duymaya başladık.  Günlerce sonra öğrendiğimize göre sular İdaresi binasının üstünden ve meydandaki otelin çeşitli katlarından açılan ateş sonucu insanlar panik halde kaçmaya başlamış kısa 
bir süre içinde İntercontinental Otelinin de üst katlarından ateş açılmaya başlanmış. 

İnsanlar panik halde kaçmaya çalışırken, panzerler de kalabalığın arasına doğru girmeye ve kitleleri 
sıkıştırarak Kazancı Yokuşu`na itmeye başlamış. Yukardan gelen insan selinin en arkasında bizim 
grubumuz vardı. 

Kalabalığa ateş açılıyordu polis kalabalığı dağıtmak için panzerlerle araya girdi. Yine bazı 
kaynaklara göre bir kamyonun tıkadığı Kazancı Yokuşundan aşağıya kaçmaya çalışan kitlelerin 
üzerine bir daha ateş açılmış İnsanlar panzerler altında kalarak ve birbirlerini ezerek kaçmaya 
devam etmiş 

Sonucunda 28 kişi ezilme ya da boğulma nedeniyle, 5 kişi vurulma nedeniyle, 1 kişi de panzer 
altında kalarak yaşamını yitirmiş, yaklaşık 130 kişi de yaralanmış. Olayradan sonra 470 kişi göz 
altına alınmış ancak hiçbirisinin olayla ilgisi kurulamamış. Kimin ateş açtığı tam olarak
halen öğrenilemedi. Sular idaresinin çatısından ve otel odalarından ateş açanlar bulunamadı.

Tabi ki bunların aksini iddia edip, alandaki grupların bir birleri arasında çatıştığını söyleyenlerde
oldu. 

Yokuştan aşağı ilk inenlerden olduğum için o olayın vahametini anlayamamıştım. Sağıma 
soluma baktığımda yanımda hiçbir arkadaşımı göremedim. Deniz kenarına yaklaştım Kabataş 
iskelesikarşıdan görünmüştü. Birden Deniz motorlarından Sirkeci Sirkeci diye bağıran 
motorcuları gördüm. Hiç düşünmeden motora atladım. Bir müddet sonra Sirkeciden Hareme 
geçtim ve Eskişehire dönmek üzere biletimi aldım. 

Otobüs saatini bir kahvehanede beklerken televizyondan olayları izlediğimde nerelerden 
döndüğümü anladım. 

Halen korku içindeydim etraf polis kaynıyordu. O günlerde saçlarımı asker traşı gibi kesmiştim. 
Kahvehaneye giren polisler kimlik kontrolü yapmaya başladılar, kimliğimi gösterdim bir polis ne 
iş yaptığımı sorduğunda bir anda ilk aklıma geleni söyledim ve “ben askerim abi ne olmuş kavgamı 
çıkmış?” diyerek saf tavrına bürünerek polise soru yöneltince sanırım bundan bir şey olmaz diye 
düşünerek, polisler bana “hayırlı tezkereler” diyerek ayrıldılar. Allah’ dan asker kimliği falan 
sormadılar. 

Otobüsüm gece saat 23.00 de hareket etti. Sabaha karşı Eskişehirdeydim. Ev arkadaşlarım da evde
olmadığı için yalnızdım. Yatağıma yattım ve iki gün hiç kalkmadan uyudum. O gün ölen 34 kişiden 
birisi de ben olabilirdim. Ölümden yana korkum hiçbir zaman olmadı ama aileme yaşatacağım acıyı 
düşündükçe halen tüylerim diken diken olur. 

On dokuzuncu bölümün sonu
Mehmet Fikret ÜNALAN
( Bin Dokuz Yüz Seksene Doğru (On Dokuzuncu Bölüm) başlıklı yazı MehmetFikret tarafından 10.12.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.