1 Göğe Bakalım

 


 

            Tezgâhımda acılarım var.

            "İsot bunlar isot!" diye haykırasım var.

            "Urfalıyam ezelden..." diye de türkü çığırasım var ama sesim güzel değil.

            Dertlerim var taptaze...

            Kalbime yeni girdi, hiç çekilmemiş hem de.

            Bedava!

            Alan yok, bakan çok.

            Şifa olan yok, dert olan çok.

            Ben böyle tezgahın....  Zabıtası olurum, yıkarım, kırarım!

            Baksana şu dağ izine! Kızgın bir bakışın ve ani terk edişinle oluştu. Yüreğim yanık yanık... Kokusunu duysana! Seni kınamıyorum bunu yaptığın için, suçlamıyorum. Sakın beni yanlış anlama! İstersen anla! Yeter ki anla! Yoksa başka nasıl iz bırakırız bu yalan dünyada değil mi? Bizler aşkın müdavimleriyiz bu hayat kahvesinde. Elbette sermayemiz hüzün olacak, çektiğimiz elbet dert olacak. Öyle pamuktan aşklara, mıymıylı sevdalara istekli değiliz. El bebek gül bebek sevmelere gelmez yüreğimiz, hoyrattır Anadolu gibi; sert rüzgarlar görmüştür, yalçın kayalılara tırmanmıştır ve ayaz yemiştir. Dibine kadar yalnızlığı boylamıştır. Kolay değil öyle sakin durmak ve öyle huşu içinde aşkı yaşamak şık değildir bize.

            Yüreğim ağrıyor seni görmeyince!

            Of Allah'ım of!

            Onsuz içim ne kadar da kof!

            Nasıl bir derttir bu? Bir insan başka bir insanın yüreğini nasıl ağırtabilir, nasıl ağlatabilir? Şimdi kalkıp yürek nakli mi olalım seni unutmak için! Allah için git işine ya! Unutmak da nereden çıktı? Hem kolay mı seni unutmak! Bak başkasını demiyorum "seni" diyorum. Göğe asılmış bir yıldızsın sen her baktığımda orada duran... Kokladığım en güzel çiçeksin dünya bahçesinde; değil kopartmaya, koklamaya dahi kıyamadığım. Ben nasıl kalkıp seni unuturum bile isteye, akıl işi değil.

            "Gel de dinsin bu ağrı!" diyesim var ama serde erkeklik var.

            Sen gelme bu ağrı da devam etsin.

            Çünkü canım ağrıyınca varlığına ne kadar muhtaç olduğumu hatırlıyor ve seni nasıl sevdiğimin bir kez daha farkına varıyorum. Yokluğunda bile ders çıkartıyorum gördüğün gibi. Tuhaf karşılayabilirsin bunları, anlamazlıktan gelebilirsin, cevap vermek zorunda da değilsin.

            Ama ağrı sahiden var. Dur göstereyim tam nerede olduğunu!

            Sol yanımda... Olduğun yerde yani.

            Kaburgalarımın arkasında, yüreğimin tam da ortasında...

            Bırak kanasın. Kırılsın kaburgalarım bir ok gibi saplansın kalbime. Bülbül öyle yapmadı mı aşkı için, gecenin yarısında başlayıp günün ağardığı saate kadar terennüm etmedi mi aşkını? Gül açmadı inadına, kapandıkça kapandı karanlık arttıkça içine. Bir tomurcuk gibi asılı kaldı dalda ve bülbülün feryadına sağır kesildi. Ağaran vakte kadar aşkını şakıyan bülbül güçten düşerek ve bir yaprak gibi salınarak kendisini atmadı mı gülün dikenlerinin üstüne? Ve kanı akmadı mı gülün ak tenine, al al olmadı mı gülün yaprakları.

            Senin yokluğun da benim kalbime batan dikendir.

            Yaşamak bir başka güzelken seninle, sensiz yaşamak bir başka rezildir.

            Yüreğim ağrıyor, ey bütün dertlerimin üstündeki dert.

            Gel de derdime dert kat!

            Aklımı oynat, yüreğimi sök.

            İçindeki her türlü nefreti dök.

            En çok da sen bende olmadığında ağrıyor kalbim.

            Nasıl bir ağrı, rabbim düşmanıma vermesin; dayanılacak gibi değil. Tırnağınızın çekilmesi yahut dişinizin sökülmesi gibi değil, başka bir şey gibi. Her zerreniz hissedercesine sancıyı, inim inim inlercesine, kahrınızı döke döke...

            Gül güneşsiz olmaz, papatya acısız ve elbette ki ben de sensiz olamam. Alayına isyan değil de nedir şimdi bu kurduğum cümle? Bir şekilde ihtiyacımız var birbirimize. Bunu bir sen bilirsin bir de ben bilirim. Başkasına lüzum var mı? Yok.

            Sen kuruyan bir dudaksan ben de o dudağa hasret buz gibi bir içimlik suyum.

            Sen güzele aşina bir gözsen ben de o göze girmesi gerekenim.

            Sen insanlığı kucaklayan bir kalp isen ben de o kalpteki süveydayım.

            Gördüğün gibi sen neysen ben bin beteriyim.

            Şairin dediği gibi: "Beni bırak göğe bakalım"

            Gökteki en parlak yıldızsan ben de uzayım.

            Bir damlaysan ben de okyanusum. Bitmez bu söylem.

            Tezgâhımda acılarım var.

            Kalp tentenemde aşk acısı işlenir. Uzun ve sivri iğnelerle kalp içre adlarımızın baş harfleri yazılır. İşte bu yüzden sevmek güzel, beklemeden seni, tutmadan, sıkmadan, bıkmadan... Yıldız gibi ağmadan, çığ gibi kopmadan, yağmur gibi boşalmadan...

            Bırak beni, ağrısın yüreğim geceler boyu hem de. Sen yoksan kırılsın paramparça olsun. Bak nasıl da acıya müştakım, nasıl da layıkım. Aklım dağılsın bir meyhane sofrası gibi. Bak nasıl da acıya meyilliyim, nasıl da acıya meydan okuyorum. Ellerim dolansın ellerine, kollarım kollarına...Bak nasıl da muhtacım sana, bu yüzden acı'msın.

            Bırak ömrün ömrüme kördüğüm olsun.

            Yaşanacak günlerimize değsin.

            

( Göğe Bakalım başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 19.11.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.