Hayatta  en  gıcık  olduğum  şeydir  tam  tuvaletteyken  telefonumun  çalması.  O  yüzden  bir  sürü  cep  telefonum  tuvalete  düşüp  bir  daha  kullanılamayacak  hale gelmiştir. Ama  şimdi  yine  çalıyordu.  ‘’Çalsın  dursun  anasını  satayım  açmayacağım’’ Dedim  ama  ısrarla  çalıyordu.  Belli  ki  arayan  her  kimse  acil  bir  durum  vardı.

Bir  taraftan dizlerinize kadar  indirmiş  olduğunuz   pantolonunuzun ceplerinde  cep  telefonu  aramak,  öte  taraftan  def-i  hacet  eylemek  ne  kadar  zordur  tahmin  edemezsiniz  eğer  yaşamamışsanız. 

Neyse,  zar  zor  buldum  telefonu.  Baktım  benim  eski  hatun  arıyor.  Ulan  zaten  kabızım  resmen  inliyorum  tuvalette,  şimdi  bu  salak  karı  ben  bu  haldeyken  niçin  arıyor  ki.  Öfkeyle  açma  tuşuna dokunup  daha  o  bir  şey  demeden  parladım:

- Ulan  Şayeste…Ne  var ulan sabah  sabah.  Bi  ağız  tadıyla  sıçamayacak  mıyım  senin  yüzünden? Boşandıktan  sonra  bile  adama  çektirmek  için  özel  kurs  filan  mı  aldın  sen?

Karşı  taraftan  bir  erkek  sesi:

-Tuluat  Beyle  mi  görüşüyorum?

Allaaaaahhh.  Cinlerim  tepeme  çıktı.  Hem  bir  erkek  telefon  eden hem  de  bana  Talat  diyeceğine  dalga  geçer  gibi  Tuluat  Bey  diyor.

-Ulan  bana  bak  soytarı.  Oraya  gelirsem  gösteririm  sana  tuluatı. Kimsin  lan  sen?

-Ben  İstanbul  Asayiş  Şubeden  Baş komiser  Sipahi. Tuluat Beyle  mi  görüşüyorum.

Haydaaa.  Adam  komisermiş  yahu.  Bunlarla  ters  gitmek  olmaz. Ama  dedim  ya  kabızım. Canım  burnumda.

-Bana  bak  Süvari  ya  da  Sürahi her kimsen.  Benim  adım  Tuluat  değil.  Talat.  Hem  benim  eski  eşimin  telefonunun  sende  ne  işi  var?

-Lütfen  atarlanmayın  beyefendi.  Telefonda  adınız  ‘’Eski  Eş  Tuluat’’  diye  kayıtlıysa benim  suçum  ne?

Ulan  vay  namussuz  karı  vay.  Adımı  Tuluat  diye kaydetmiş  demek  ki  telefonuna.

-Tamam  komiserim  orayı  anladım  da o  telefonun  sizde  ne  işi  var?

-Onu  buraya  geldiğinizde  anlatacağım.

-Nereye  geldiğimde?

-Adli  tıp  morgunu  biliyorsunuz  değil  mi?

-Sultanahmet’teydi  sanırım  değil  mi?

-Evet..Sultanahmet  Köftecisinin  hemen  yakınlarında.

-Haaa  anladım.  Beni  köfte yemeye  davet  ediyorsunuz. Çok  teşekkür  ederim  ama  hâla  eski  eşimin  telefonu  niçin  sizde  anlayamadım.

Adam  kızdı  galiba.

-Kardeşim  ne  köftesi. Ben  burada  paramparça  olmuş  bir  cesedin  başındayım,  sen  bana  köfte  yemekten  bahsediyorsun.  Haydi  tepemin  tasını  attırma  da  acele  morga  gel.

Parçalanmış  ceset  mi?  Ulan  yoksa? Yoksa  bu  Şayeste  mi?

-Pardon komiserim.  Yanlış  duymadıysam  parçalanmış  bir  ceset  dediniz  değil  mi?  Ölmüş  mü  rahmetli?

-Oğlum  sen  manyak  mısın?  Parçalanmış  ulan.  Parçalanmış.  Kafa  kol,  bacaklar  gövde  hepsi  ayrı  parçalar  haline  getirilmiş.  Sence  yaşaması  mümkün  mü?

Hayret…İki  saattir  tuvaletteyim  ama  kabızlık  mabızlık  kalmadı  birden.  Pantolonumu  yukarı  çekip  zar  zor  fermuarı  da  kapattıktan  sonra  cevap  verdim

-Öyle  demeyin komiserim.  Allahtan  ümit  kesilmez.

Komser  daha  da  kızdı galiba.

-Yahu  ölmüş  işte  ölmüüüüşşşş.  Yani  ümit  filan  kalmamış.

- Tamam  komiserim  ya.  Kızmayın.  Ama  bu  arada  lafı  gargaraya  getirip  eski  eşimin  telefonunun  niçin  sizde  olduğu  sorusunu  unuttuğumu  sanmayın.  Hakket  o  telefon  niçin  sizde?

Bu  sefer  hepten  çıldırdı

-Ulan  deyno.  Hâla  anlamadın  mı?  Bu  parçalanan  karı,  pardon  parçalanan  hanımefendi  senin  eski  eşin  olabilir.  Cesedin  yanında  bir  telefon  bulduk.  Karıştırdığımızda  ulaşabildiklerimizin  hiç  biri  İstanbul’da  değildi.  Bir  sen  İstanbul’dasın.  Atla  gel  de  bir  bak  bakalım  bu  senin  eski  eşin  mi?

-Atla  mı  gelmem  gerekiyor?  

-Ulan  bana  bak…Neyse…  Bir  şekilde  acele  buraya  gel  de  neyle  gelirsen  gel. Gel  bak  bakalım  bu  ceset  senin  eski  eşin  mi?

-Hımmm.  Gelmeme   gerek  yok  o  zaman. Şayeste  değildir  kesinlikle.

-Allah  Allahhhh.  Çattık  belaya  yahu.  Kardeşim  cesedi  görmeden  nasıl  bilirisin?

- Komiserim.  Kötüler  ölmez.  Kesin  o  değildir. Ama  yine  de  hatırın için  gelip  bir  bakayım.  Çünkü  hâla  aydınlığa  kavuşturamadığımız  bir  sorunumuz  var: Benim  eski  eşimin  telefonunun sizde  ne  işi  var?

Komiser  Sipahi  ‘’  hıııırrrr’’ mı  dedi,  yoksa  at  gibi  kişnedi  mi  pek  anlayamadım  ama  acayip  bir  ses  çıkardığı  kesindi. Hemen  iki  bardak  çay,  biraz  galeta  atıştırıp  üzerine  bir  de  sigara  yakıp  normal  ayarlarıma  döndükten  sonra  bu  asabi  komiserle  buluşmak  üzere  yola  çıktım. 

O gün hava  olabildiğince  güzeldi.  Kafamı  gökyüzüne  kaldırdığımda  bembeyaz  bulutlarla  kaplı  olduğunu  gördüm.  Evet  şu  sirrus.  Hemen  yanındaki Sirrokümülüs  bulutları,  az  ilerisinde  de altokümülüsler  sıralanmış.  Oh  beee  yaşamak  güzel  şey.  Her  taraf  hanımeli  kokuyor. Bazıları  belli  ki  fabrika  işçisi,  elleri  makine yağı  kokuyor.  Şu  hanımın eli  de  soğan kokuyor.  Büyük  ihtimalle  ya  aşçıdır  ya  da  pasaklı  bir  ev  kadını.  Doğanın tüm  kokularını  içime  çekiyorum  ama  namussuz  Doğan egzos  kokusunu  çok  fazla  saldı.  Bu haliyle  muayeneden  nasıl  geçer  Allah  bilir. Hem  Doğan  mı  kaldı  be  yavrum. Paraya  kıyıp  daha  modelli bir araba  alsana.

Etrafımda  ne  var  ne  yok  her  şeyi  dikkatle  inceleyerek  Üsküdar’a  varıyorum.  Vapura  bindiğim  anda  martılar  sarıyor  her  tarafı.  Daha  doğrusu  çığlık  çığlığa  benim  bindiğim  vapurdan  uzaklaşıyorlar.  Uzun  zamandır  hep  böyle.  Ne  zaman  vapura  binsem  tüm  martılar  vapurdan    metrelerce  uzağa  kanat  açıyorlar.  Sanırım  bir  keresinde  martıya  simit  atma olayını  yanlış  anladığım  ve  onlara  can  simidi  atıp  iki  tanesinin telef  olmasına  sebep  olduğum  için  olsa  gerek.

Eminönü’ne  geliyorum  nihayet.  Oradan  bir  tramvaya  atlayıp  Sultanahmet’e  çıkacağım.  Daha  doğrusu  Gülhane  Parkının  oraya.

Ahhh  Gülhane  Parkı  aaahhh.  Ne  çok  hatıralarım  gizli  sende…

Tam  parkın  önünde  yine  telefonum  çaldı. Arayan  komiser  Sipahi.

-Alooo  Beyefendi  nerede  kaldınız?

-Geliyorum  yahu.  Bu  ne  acele?

-Beyefendi  bir  an  önce  gelin  de  şu  kimlik  tespit etme  işini  halledelim.

-Komiserim.  Meftanın  bir  yere  kıpırdayacak  hali  yok  değil  mi?  Morgda  olduğuna göre  kokması  ya  da  kaçması  diye  bir  şey  de  söz  konusu  değil.  O  halde  az  daha  beklesin.  Hazır  buraya  kadar  gelmişken  ben  şöyle  bir  parka  uğrayım  sonra gelirim.

Yok  bu  sefer  resmen  kızdı.  Çünkü  biiip  li  sözler  söylemeye  başladı. Valla  hiiiç  kimsenin  nazını  çekecek  halde  değilim.  Mutlaka  parka  girmem lazım.  Çünkü  Şayeste  ile  ilk  kez  burada…

Aman  Allah’ım  işte şurası göz göze geldiğimiz yer…Şurası söyleşip güldüğümüz yer…Şurası baş başa kaldığımz yer…Buralara sık sık gelişim ondan.  

İyi  de  ben  buralara  sık  sık  gelmiyorum  ki.  Hay  Allah’ım  yaaa.  Tabiii  Gülhane  Parkı  değildi,  Yıldız  Parkıydı  o.  Boşu  boşuna  bekletiyorum  Komiser  Sipahi’yi.  En  iyisi  morga  gideyim  ben. 

Parkın  önündeki  mısırcıdan  bir  közlenmiş  mısır  aldım  ve  ağzımda  közde  mısırın  o kendine  has  nefis  tadı,  dilimde  buruk  bir  aşk şarkısıyla  Morgun  kapısı önüne  geldim  

‘’ Misiri  guruttun  mi,  ambarda  duruttin  mi?  Nenen  çarik  giyerdi,  bunlari  unuttun  mi?’’

Kapıdaki  polis memuru  merakla  sordu?

-Anlamadım.  Neyi  unuttum  mu?

-Mısır’ın  başına gelenleri  diyorum.  Asla  unutmamak  lazım.  Eğer  dikkatli olmazsak  ülke  olarak  bizim  de  başımıza gelebilir.

Polis  memurunun  gözleri  açıldı  kocaman  kocaman. 

-Amca  ne  diyorsun  sen  Allahını  seversen? Hem  ne  işin  var  morgta?  Burası  dingonun  ahırı  mı?

-Valla  evlat  aslında ben  de  dedim  sizin  komisere  ‘’ O  Şayeste  değildir’’  Diye  ama  tutturdu ille  de gel  diye.

-Seni  baş  komiserim Sipahi  mi  çağırdı?

-Evet.

-  O  zaman  hiç  durma  buralarda  hemen  içeri  gir.  Valla  öfkeden  burnundan  soluyor.

Merakla  sordum.

- Öfkeli  olmadığı  zaman  neresinden soluyor? 

Allah’ım  Ya  Rabbim  yaaa.  Bu  polis teşkilatı  hep mi böyle  asabi  yoksa  asabi  olanları  bana mı  çattı  bu  gün.  Bu  da  sinirlendi  ve  ‘’ De get  lan’’ deyip  bana  eliyle  komiser  Sipahi’nin  olduğu  odayı  gösterdi.

Odanın  kapısın  açtım  ki  Aman  Allahımmm

***********

Ahan  da  böyle  en  heyecanlı  yerinde  keserim 

Beklerseniz  devamı  gelecek  tabii  ki
( Gerilim- Dehşet- Vahşet Hüzün- Aşk Ve Komedi. 1. Bölüm başlıklı yazı Sami Biber tarafından 22.10.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.