Türk Mafya dünyasının
en sert, en
haşin ve en
acımasız babalarındandı Ayı Müştak.
Dolayısıyla da tam
bir kocaoğlan olmasına karşın hiç
kimse yüzüne karşı
‘’Ayı’’ diyemezdi ona. Biricik
sevgilisi Aşüfte hariç.
Aşüfte’nin ismi elbette
ki Aşüfte değil Şükriye ya da Şuküfe gibi
bir şeydi ama
Ayı Müştak her
türlü ayılığına rağmen direkt
olarak sevgilisine Şu- Küfe
demeyi çok ayıp
kabul ettiğinden ona
Aşüfte diyordu. Şükriye ya
da Şuküfe önceleri
buna itiraz etse
de her şeye rağmen sevgilisi
Bir Mafya babasıydı.
İtirazları uzun sürmedi. O
da benimsedi Aşüfte
ismini.
Aşüfte iyi kadındı,
hoş kadındı ama
takıntılı bir kadındı
ve şimdi de
şiire takmıştı kafasını.
Ayı Müştak’ın tam
karşısında durdu ve
gözlerinin içine baktı.
-Bana bak ayı. Bundan
böyle artık romantik olacaksın.
Bana şiirler yazıp
okuyacaksın.
Ayı Müştak şaşırmıştı
bu istek karşısında.
Hemen ense kökünde
el bağlamış şekilde
ayakta duran en
güvendiği koruması Müsleheddin’e
seslendi arkasını bile dönmeden
-Ula Müslehediiin? Haçan
pak pakayum yencen ne
istiy? Şiir diy
ha bu kari.
Ula şiir nedur?
Trabzon’lu Ayı Müştak’ın
has odabaşısı Dadaş
Müsleheddin saygıyla cevap verdi efendisine.
-Şey diyir baba. Hani
var ya ‘’ Ben
bir güççük cezveyem /
Elden ele gezmeyem/
Verin ola benim yarimi/
Boynum büküh gezmeyem…İşte
öyle bir şeydir
baba.
Aşüfte öfkeyle ayağını yere
vurdu.
-Of yaaa. Ne kadar
banal, ne kadar hödüksünüz.
Bu ne şimdi? Siz
buna şiir mi
diyorsunuz?
Ayı Müştak tekrar
seslendi Müsleheddin’e
-Ula gabyana Müslehediiin.
Aşüfte yencen beğenmedu
daaa. Haçan başka
bir tane soyle.
Müsleheddin bir metre
çapındaki kafa tasının
içindeki yarım gram
beyni zorlamaya başladı.
Acaba hafızasında başka bir
şey var mıydı?
Hahhh. Nihayet bulmuştu:
Posta Gazetesinde okuyup
ezberlediği harika bir
şiir vardı. Kırk
altı yıldır şiir
yazan bir sultan-ı
şuara tarafından yazılmıştı şiir. Tane
tane okumaya başladı:
Uzunca zamandır görmeyeli
seni.
Bir başka kadın,
bir hoş olmuşsun
Kollarıma alıp da sarmayalı
seni
Beyaz peynir gibiydin
kaşar olmuşsun
Aşüfte, öfke ile
Ayı Müştak’ın önündeki sehpa
üzerinde duran on dörtlüyü
alıp şarjördeki tüm
kurşunları Müsleheddin’in kafasına
sıktı. Lakin Müsleheddin’de öyle
bir kafa vardı
ki kurşunlardan bir
teki dahi kafatasından içeri
duhul eyleyemedi. Tüm
kurşunlar kafaya isabet
ettikten sonra sekip
başka yerle saplandı.
Ayı Müştak gayet
sakin bir şekilde
yine Müsleheddin’e seslendi.
- Haçan yencen kizdi
galiba
Müsleheddin de anlamamıştı bu
öfke nöbetinin sebebini.
-Yence daşşş…nı yiyem.
Bir gusurumuz mu
oldi?
Yenge ve
daşşş… kelimeleri yan yana
gelince Aşüfte tam
kudurdu ve duvarda
asılı duran roket
atarı aldı eline.
Durumun vahametini anlayan Ayı Müştak
son anda roket
atarı Aşüfte’nin elinden
aldı ve munis
bir şekilde konuştu:
-Ula pok
yiyenun karisi. Polisi
paşuma mi yığacasun? Hem pilmeymisun
Müslededdin’e roket atar
işlemez. Ne tiye
gürültü çıkaraysun? Hem oni
beğenmeysun , bunu beğenmeysun
çimi beğenecesun?
Aşüfte burnundan soluyarak
cevap verdi.
- Ahhh ahhhh. Bende
şans olsaydı şimdi
burada Tazeoğlu karşımda
şiir okuyor olurdu
zaten.
Ayı Müştak’ın gözleri
manda gözü gibi
açıldı. Hayretten dona
kalmıştı adeta. Kendi
kendine ‘’ Ula vay
çopek Teyzeoğli, demek
sen şiir da
yazaysun ha?’’ Dedikten
sonra aniden Müsleheddin’e
döndü.
-Ula çabuk baa
teyzeoolini cetur?
Müsleheddin de şaşırmıştı.
Bu aynın it
sürüsü gibi teyze
oğlu vardı. Baba
hangisini istiyordu acaba?
Ama öte taraftan
babaya ‘’ Hancisini istiyirsin?’’ Diye
de sorulmazdı. En
iyisi babaya en
yakın bir mevkide
ikamet etmekte olan
Emekli Tarih Öğretmeni
Hacı Sami Efendiyi
getirmekti.
*******
Tefeciliğin verdiği alışkanlıkla
beş vakit namazına
beş daha ekleyerek
kılan Hacı Sami Efendi, ( Tabii ki
hacılıkla macılıkla alakası
yoktu namussuzun. Namazla niyazla
da…) Emekli ikramiyesiyle açtığı (
yalan tabii ki) nalbur
dükkanında elinde tesbih, çenesi
uzun sakallarına eğilmiş
vaziyette ‘’ It's
now or never/ come hold me tight/Kiss me my darling/ be mine tonight
‘’ Diye
zikir çekmekteydi. Birden bire
Godzilla’nın 21. Yüzyıl
Türkiye temsilcisi Müsleheddin’i
karşısında görünce anında
‘’ Aşkın ile aşıklar,
yansın ya Resulallah/ İçip aşkın
şarabın/ kansın ya
Resulallah’’ İlahisine geçiş
yaptı.
Aslında severdi Müsleheddin,
Hacı Sami Efendi’yi.
O bakımdan saygıyla
selamladı onu.
- Selamünalayküm Hacı baba.
-Ve aleyküsselamü rahmetullahi ve
berakatuhu, ebeden ve
daimen Müsleheddin Efendi
oğlum Hayırdır böyle?
Şu koca
dünyada Müslehedddin’e ‘’Efendi’’
Diyen tek insan
Hacı Sami Efendiydi. Her ne
kadar manasını bilmese
de Müsleheddin’in de
hoşuna giderdi kendisine
‘’Efendi oğlum’’ Denmesi.
Yine saygıyla cevap
verdi:
- Ayı Müştak…Çok afedersen
Sami Baba. Yani,
Müştak Baba seni istiyir.
Hacı Sami Efendi
merak etmişti.
-Hayırdır. Ne yapacakmış
beni Allah’ın öküzü?
Müsleheddin düzeltti.
-Öküz değil Sami Baba.
Ayı…
Sami Efendi sakallarını
sıvazlayarak güldü.
- Ha ayı, ha öküz.
Neticede heyvan oğlu
heyvan… Neymiş derdi?
Müsleheddin yine saygıyla
cevap verdi:
-Aşüfte’ye şiir ohuyacahmışsan.
Aşüfte lafını duyan
Hacı Sami Efendinin
gözleri parladı. Hatuna
bitiyordu resmen. Arada
Ayı Müştak olmasa,
aaah olmasa…
Ağzından dizlerine damlayan
suları kağıt peçete ile
sildikten sonra cevap
verdi.
- Bak peşin peşin
söyleyeyim. O kadın
tesettüre girmezse kesinlikle
o eve adım
atmam. Nâ mahrem karşısına
öyle dekolte çıkıyor
ondan sonra işin
yoksa bir sürü
günah…O günahları sevaba
tedavül edene kadar
canım çıkıyor sonra.
Müsleheddin ne nâ mahremden,
ne tesettürden, ne de
tedavülden bir şey
anlamamıştı tabii ki.
-Vallah Hacı baba,
cel dedi gelecehsan.
Hacı Sami. ‘’Eyi
madem gidelim ‘’ Dedikten
sonra ‘’ If I should stay/ I would only be in your way ‘’
diye bir
şarkı tutturdu ve
Müsleheddin’in omuzlarına
atladı. ( Müştak
baba çok tasarruf sever bir
baba olduğu için
bu gibi ufak işlerde araba kullanmıyordu.)
Müsleheddin merakla sordu:
-Hacı baba ne
ohuyirsen?
Hacı Sami şarkının
‘’ So I'll go but I know/ I'll think of
you every step of the way’’
bölümüne gelmişti ki şarkın
buraya
kadar olan kısmının
Türkçesi şuydu : Eğer Kalırsam/ Sadece Senin Yolunda
olacağım/ Öyle Gideceğim Ama Biliyorum/ Yolun Her Basamağında
Seni Düşüneceğim ‘’
Müsleheddin’in sorusuna cevap
verdi:
- Çok
mübarek bir ilahidir.
Sen anlamazsın Müsleheddin
Efendi Evladım.
Müsleheddin bir kez
daha kendisine Efendi
ve evladım diyen
bu adamın- omuzları
üzerindeki- bacaklarına sıkı
sıkı sarıldı. Ne
muhteşem, ne mübarek
bir adamdı bu…
Gözlerinden süzülen iki
damla yaş kuraklıktan
çatlayan toprağın üzerinde
önce buhar, sonra
tuza dönüştüğünde Müsleheddin,
omuzundaki Hacı Sami Efendi’yi Ayı
Müştak’ın malikanesine getirdi
ve tam olarak
Aşüfte’nin karşısında yere
indirdi.
Hacı Sami efendi
Şükriye’deki( Yani Aşüfte’deki ) imaj
değişikliği karşısında şaşırmıştı
onu görünce. Çünkü Aşüfte
tam bir ‘’Süslüman’’ olmuştu ki
artık ‘’Süslüman’’ın ne olduğunu
tarife sanırım gerek
yok.
Aşüfte merakla sordu?
-Ulan öküz. Bu tefeci
yobazı niçin getirdin
yine buraya?
Müsleheddin fena bozulmuştu
‘’Öküz’’ Lafına. Hele de
Hacı Sami’den aldığ
iltifattan sonra… Tabii ki
Hacı Sami Efendi de
bozulmuştu. Ayı Müştak
cevapladı Aşüfte’yi.
-Teyzeoğlu dedun ceturduk.
Daha ne istiysun
kari?
Aşüfte öfkeyle gürledi.
-Ulan ayı. Ben
Tazeoğlu dedim. Bu
yobaz ne anlar şiirden?
Hacı Sami atıldı?
-Ben mi
anlamam? Bir tane
okuyayım da gör
bakalım o Tazeoğlu
dediğin heriften geri
kalır tarafım var
mı?
Ve daha
hiç kimse ‘’Hoop
‘’ Diyemeden başladı şiirine
hem de doğaçlama
olarak.
YAPMA BÖYLE EZA CEFA ŞÜKRİYE
Üst
tarafta
görmekteyim ambalaj.
Alt tarafın topa
yapmakta degaj.
O nasıl kaporta nasıl
bir bagaj?
İnan ki dağıldı kafa
Şükriye.
Ne güzel de
takıp takıştırmışsın.
Yakışmamış ama
yakıştırmışsın.
Anlamadım nasıl
sıkıştırmışsın.
Karpuzların sığmaz rafa
Şükriye
Kaşlar hilal, gözlerin
sanki badem.
Mest-ü harab oldu bak
benî Adem.
Öldürecek inan dolmadan
vadem.
Portakallar sanki Yafa
Şükriye.
Ardın sıra böyle efil
efiliz.
Nice var ki perişanız,
sefiliz.
İmanına, ihlasına
kefiliz.
Bak hepimiz geçtik safa
Şükriye.
Kadıköy’de bir göründün
mest olduk.
Etiler’de yollarına post
olduk.
Laleli’de cümle alem
hast’olduk.
Darmadağın oldu Vefa
Şükriye.
Tek başına bizleri
güdüyorsun.
Didik didik eyleyip
didiyorsun.
Kim ne derse desin sen
ediyorsun,
Kutsal bir görevi ifa
Şükriye.
Biliriz ki pîr-ü pak
senin için.
N’olmuş yani ortada ise
kıçın?
Madem görünmüyor tek
teli saçın.
Devam eyle, bakma lafa
Şükriye
Dönsün dursun yine
çarkı-ı felekler.
Kıskansınlar seni bütün melekler.
Löpür löpür sallandıkça
kelekler.
Olursun canlara şifa
Şükriye.
Basenlerin pantolondan
taşıyor.
Görenlerin aklı fikri
şaşıyor.
İnan nefis kabarıyor,
şişiyor.
Yapma böyle eza cefa
Şükriye.
Agresif der varsın etsin
her an yas.
Sulanırsa tut boynundan
hemen as.
Aman sakın şu Sami’ye
verme pas.
Ne ilk olsun ne son defa
Şükriye.