Melodi  güzeldi,  her  kim  okuyorsa  notaların  hakkını  tam  anlamıyla  veriyordu.  Bu hicaz  humâyûn  şarkı  ancak  bu  kadar  içten,  ancak  bu  kadar  yanık  bir  şekilde  okunabilirdi.  Ancak  sanki  sözlerde  bir sıkıntı  vardı.

Sesin  geldiği  yöne  doğru  adımlarımı  yaklaştırdım.  Evet  bizim  Semiha’ydı  bu.  Mahallemizin  gülü  Semiha…   Darbukacı  Kör  Salih’in  kızı…

Beykoz  koru  yolunda  zaten  hepi  topu  iki  tane gülümüz  vardı:  Biri  işte  bu  Darbukacı  Kör  Salih’in  kızı  Semiha,  öteki  de  Agavni  Teyzenin  kızı  Seta.

 Semiha  koruya  doğru  gidilen  yolun  solunda,  Seta  sağında  otururdu.

Seta  bizlerden  az  büyüktü.  Biz  on iki on üç  yaşlarında,  Seta  ise   on  altı  yaşında  filandı.  Semiha  ise  on  dokuz -yirmi  yaşlarındaydı.

1960 lı  yılların  sonunda  Semiha zar zor  bir  plak  çıkarsa  da  o  dahi  bizler  gibi  ahşap  evlerden  betonarme  binalara  taşınma  bahtiyarlığına  erememişti  henüz.

Evet..Mahallenin  iki  gülünden  biri  olan  Semiha  bir  Müslüman  kızı  olmasına  rağmen  biz  ona  ‘’Gavur  Semiha’’  Diyorduk.  Çünkü  biz  garibanlara  hiç  yüz vermiyordu. Gözü  yükseklerdeydi.  Oysa  bir  Ermeni  kızı  olan  Seta  bizim  için  tam  anlamıyla  dini  bütün  bir  Müslümandı.  Çünkü  bize  bazen  yanak  bile  veriyordu ‘’Haydi  öpün  ama  sakın  yalamayın ‘’  Diyerek.

Ayrıca Seta,  Semiha’dan  daha  Türk’dü.  Çünkü  Seta  bir  kaç  ay  sonra  Askere gidecek  olan  Mehmet’le  kırıştırırken  Gavur  Semiha, Beyoğlu’nda  tanıştığı  Alberto  adlı  bir  İtalyan’a  vermişti  gönlünü.

*****

On  iki  on üç  yaşlarında  olmama  rağmen  Türk  Sanat  Müziği  ile  çok  ilgileniyordum ve  asıl  branşı  Roman  havaları  olan  Semiha,  benim  hem  sözlerini  hem  de  müziğini  çok  iyi  bildiğim,  sözleri  Mehmet  Erbulan’a,  Müziği  Muzaffer  İlkar’a  ait  bir  Türk  Sanat  Müziği  eserini  seslendiriyordu.  Seslendirmesine  seslendiriyordu  ama  hem  sözleri  yanlıştı, hem  de  Semiha bir  taraftan  şarkıyı  söylerken  bir  taraftan  da  ağlıyor muydu ne?

İyice  yaklaştım  Semihaların  penceresine.  Neredeyse  kafam  Semiha’nın  burnuna  değecek  kadar  yakınlaştım.  Semiha,  kadife  sesiyle  şarkıyı  bir  kez  daha  baştan  aldı:

Madem  ki  gidiyorsun bırakıp  burda  beni.
Bir  daha  seyredeyim, o  muhteşem  enseni
Ayılar  belki döner,belki  de  dönmez geri
Bir  daha  seyredeyim, o  muhteşem  enseni.

Oysa  sözler  böyle  değildi.  Tam  olarak  şöyleydi:

Madem  ki  gidiyorsun bırakıp  burda  beni.
Bir  daha  seyredeyim, ne  olur  dur  da  seni
Ayrılan  belki döner,belki  de  dönmez geri
Bir  daha  seyredeyim, ne  olur  dur  da  seni.

Belli  ki  terk  edilmişti  Semiha.  Ya  da  kim bilir  o  terk  etmişti  Alberto  denen  hımbılı. Namussuz  makarnacı  bir  iki  defa  gelmişti  mahalleye.  Hani  az  daha  büyük  olsaydık,  arkadaşlarla  ağzını  burnunu  dağıtacaktık  ama  herif  öküz  gibi  bir  şeydi.  Hele  de  o  muazzam  ensesi…Mübarek  ense  değil  dilenci???  Neyiydi  unuttum.  Yani  feci  bir  ensesi  vardı.

Semiha  beni  görünce  hışımla  bağırdı:

- Ne var  ne?
- Ablacığım  diyecektim  ki  şarkıyı…
-Biliyoruz  ulan.  Kasten  öyle  okudum.
-Allah  Allah  niye?
-Sana  ne?  Derdi  seni  mi  aldı  ufaklık?


Ufaklık haaa.  Bana  Ufaklık ?    Arenada  kırmızı  örtü   görmüş  boğa  gibi  burnumdan  soluyarak  cevap  verdim.

-Alberto  kıçına  tekmeyi  vurdu  değil  mi?  Oooohhhh  canıma  değsin.

Semiha  fena  bozulmuştu.  Başladı  hüngürdemeye.  Of  yaaaa.  Hiç  de  dayanamam  bir  bayanın  ağlamasına.  Hele  de  söz  konusu  olan  Semiha  ise  nasıl  dayanılır  ki.

Sesimi  iyice  yumuşatarak  konuşmaya  başladım.

-Özür  dilerim  Semiha.  Öyle demek  istemiştim.  Bak  istersen  ben  de  sana  bir  şarkı  söyleyeyim.

Semiha  gözlerini  elinin  tersiyle  silip  tombul  göğüslerini  iyice  pencereye  dayayaraktan  sıcak  bir  bakışı  müteakip  ‘’  Oku’’ dedi.

Allah’ım  Allah’ım  kızı  tavlıyor  muydum  ne?  Bu  fırsat  kaçmazdı.  Görsündü  Türk  erkeğinin  ne  kadar  centilmen  bir  erkek  olduğunu.

Sesimi  akort  edip  başladım  sözleri  Mustafa  Nafiz  Irmak,  Bestesi  Sadettin  Kaynak’a  ait  olan  o  nefis  Rast  şarkıya.

Benim  olsan  seni  bir  gül  gibi koklar  sararım.
Ah  yasemen  saçlarını  her  gece  okşar  tararım
Geleceksin  diye  her gün seni  gözler  ararım.
Ah  yasemen  saçlarını  her  gece  okşar  tararım

Şarkı  biter  bitmez  gözlerim  Semiha’nın  gözlerinde.  Artık  kesin  ‘’Samiiii,  Aşkııımmm’’  Diye  boynuma  sarılmasını  bekliyorum. Kalbim  Ramazan  davulu  gibi  gümbürdemekte…

Semiha  kısaca  ‘’Haaassstirrr  lan ‘’ Dedi  ve ben  kalbi kırık,  hayalleri  perişan,  boynu  bükük  bir  şekilde evin  yolunu  tutarken  şarkısını  bir kez  de  benim  arkamdan  söyledi:

Madem  ki  gidiyorsun bırakıp  burda  beni.
Bir  daha  seyredeyim, o  muhteşem  enseni
Ayılar  belki döner,belki  de  dönmez geri
Bir  daha  seyredeyim, o  muhteşem  enseni.

Hani  benim  ensem  de  fena  sayılmaz.  O  bakımdan  şimdi  şarkıyı benim  için  mi  söylüyordu  yoksa  Alberto  için  mi  orasını  hiç  anlayamadım.  Aradan  tam  kırk  sekiz  sene  geçmiş  ama  bu  soru  benim  için  halen  cevabını  bilmediğim  bir  soru.

Semiha  her  ne  kadar  daha sonra  hemen ‘’  Kuru  fasulye  yedi  buçuk  lira,  hem  kaynasın,  hem  oynasın’’ a başlasa  da ben  hüzzam  makamında  göz  yaşları  döküyordum.

Allahtan  mahallede  Seta  gibi  bir  dini  bütün Müslüman  vardı.  Ya  o  da  olmasaydı  kim  teselli  ederdi  bu  yaralı  gönülleri?  Ağlaya  ağlaya  yanına  gidip  de  derdimi  anlattığımda  ‘’Üzülme  Sami.  O zaten  gavurun  teki.  Bak  ağlamazsan  sana  yanak  vereceğim’’  Diye  teselli  etmişti  yine. 
&autoplay=1" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen>
( Ayılar Belki Döner, Belki De Dönmez Geri. başlıklı yazı Sami Biber tarafından 9.10.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.