Metruk sahillerin
gölgesi vuruyor
Pınarına sevda ektiğim
gözlerimden de yorgun iken
Sureti görünmez gönül
penceremde açan
Boynu bükük çiçekler, yorgunluğumu
karaya çalan
Endamsız, silik
suretim:
Ki rencide olası
mahremlerde,
Damıtılmışlığın en aciz
nüshasında,
Bilinmezin nüvesinde
hazır ola durduğum,
Yüreğimin yırtık
güncesi.
Emsalsiz, depreşen;
Son sürat belli
belirsiz ömür ile mutluluğa nifak sokan,
Yine de tahayyül
etmenin ötesinde
Varlıksızlığıma kırağı
çalan bir eylül güncesi:
İsli bir akşama
dönükken yüzüm,
Sefil bir kelamda diri
diri gömüldüğüm
Yine de hayırdır,
demeyi
İçin için dilediğim.
Nazı niyazı duyulmaz
işte;
Öteki âlemlerden akan
avuç avuç tasa:
Fıtratın gizemi varsa
yoksa:
Yoksa makbul müdür
hüzün, sevdiceğim?
Avuçladığımdan damladıkça
hazanın demi,
Gitmelerle örüyorum
ağaran saçını kaderin,
Derinden bir hüzün
demliyorum
Patavatsızlığın
pervazında
Kurban verdiğim
cümlelerin:
Seyrinde daldıkça
hazanın,
Tepe üstü çakıldığım
gök kubbenin emsalsizliğinde
Doyuruyorum açlığını
gönül gözümün
Ve bir kalemde
seçiyorum ömrün üzerini çizdiğini.
Öncesizliğin girdabında
miracı kavruk bir acı,
Boyutsuzluğun hafif
meşrep çığlıkları,
Kırağı çalan bir
zamandan aşırdıklarım olsa da
Tesellisi bağnaz
yarınlara hapsolmuş gölgelerin,
Tek dikişte içiyorum
biçtiklerimi
Ve pervasızlığın
kucağına yığıyorum unuttuklarımı:
Hani olur da rast
gelirim,
Doyamazken seyrine
gömdüklerimden geride kalan
Kör çukurların vebali
olsa da
Yüklendiği yağmur
bulutlarının.