Resmen  şairin  ya  da  ne  bileyim  işte  adamın  birinin  dediği  gibi  binmiştik  bir  alamete gidiyorduk  kıyamete.  Bu  gidişin  sonu  Kadıköy değil  Tahtalıköy  gibi  görünüyordu  çünkü…  Sedat  gaz  pedalına  yüklendikçe  yüklenmişti.  Biz  üç  yolcunun  yapacağı  tek  şey  anın  keyfini  çıkartmaktan  ibaretti.

SAMİ- ( Nurten  Hanım’a)  Eeee,  Göksu’ya  bir  alem-i  âb  eylemeye  gitmediğinize  göre  nereye  gidiyorsunuz  böyle?

NURTEN-  Kadıköy’den  Emninönü’ne  geçeceğiz  Sami  Bey.  Mısır  çarşısından  bu  manyağa  ( Kamil’i  kastediyor  tabii  ki)  hamster alacağız.

Şaşırmıştım  tabii  ki.  Altmış üç   yaşında  bir  insan  ne  kadar  bunamış  olursa  olsun  hamsteri  yani  bir  çeşit  fareyi  ne  yapacaktı  ki?

Merakla  sordum.

SAMİ-  Allah  Allah.  Hamsteri  ne  yapacaksınız?


KAMİL- Ya  Sami  sen  de  çok  cahilsin.  Hamster  ne  yapılır?  Yiyeceğim  elbette.

Gözlerim  dehşetle  açılmıştı.  Nurten  Hanım  derhal  olaya  müdahale  etti.

NURTEN-  Ah  Sami  Bey  ahhh.  Bir  an  başından  ayrılsam  yiyecek  zavallı  hayvancıkları.  İşin  doğrusu önce farkında  değildim.  Eve  hamster  alıyoruz  iki  gün  demeden  ortadan  kayboluyor.  Bu  arada  da  bu  arkadaşın  olacak  sapık  ha bire  şişmanlıyor.  Oysa  ben  bunu  ebe gümeci,  kuzu kulağı,  madımak  gibi  otlarla  besliyorum.  Yani  böylesine  şişmemesi  lazım.

SAMİ-  Yanlış  bir  kanaat.  Sığırlar  da  ot  yiyor  ama  maşallahları  var.  Hatta  fil  de  ot obur  bir  hayvandır.

NURTEN-  Neyse… Canan  Karatay’a  gittiğimizde  ‘’  Bunu  protein  manyağı  yapmışsın  ayol’’  Deyince  hamsterlerin  nereye  kaybolduğu  ortaya çıktı.  Şimdi yine  niye  alıyorum  peki?  Yiyemeyecek  ya.  Çünkü  ben  başındayım.  Yiyemeyince  sinirden  iyice  zayıflayacak  da  insana  benzeyecek  biraz.

SAMİ- Vay  arkadaşım  benim  vay.  Demek  Hamster  ha?

ASUDE-  Sedaaatttt.  Hamster  ne?

SEDAT- Ne  hamsteri  şekerim?

ASUDE-  Ulan  duymuyor musun?  Orada  bir  hamster  muhabbeti  yapılıyor.

SEDAT- Benim  kulaklarım  sana  programlı  hayatım.  Hiç  kimseyi  duyduğum  yok.

ASUDE- Sor  bakalım  neymiş  hamster.  İyi  bir  şeyse  al  bi tane  bana  da.

Sedat  arkasını  bile  dönmeden  seslendi


SEDAT-  Hooop  sayın  yolcular.  Asude  soruyor.  Hamster  ne?

KAMİL-
 Cricetidae familyasına dahil otçul bir  çeşit  tarla  faresidir. Eti  çok lezzetlidir.  Tecrübeyle  sabit.

SEDAT-( Asudeye ) Tarlada  yetişen  bir  çeşit  otmuş  hayatım.  Çok  lezzetli  olduğunu  söylüyor  buradaki  bir  amca.

ASUDE-  Güzell.  Gelirken  bana  hamster  getir  o  halde. 

SEDAT- Baş üstüne  hayatım.  Ne  demişler  ‘’ Vaasa  evinizde  fare,  buluruz  ona  da  çare. Ha  ha  haaaaa.

ASUDE- İğrenç  köpek.  Fareden  ne  kadar  korktuğumu  biliyorsun  o  yüzden  bana  böyle  iğrenç  bir  espri  yapıyorsun  değil  mi?

Eyvah  eyvah.  Sedat  tam  anlamıyla  ayvayı  yemişti.  Elinde  bir  hamsterle  Asude’nin  karşısına  çıktığı  anda  olabilecekleri  düşününce  Sedat  adına  iliklerime  kadar  ürperdim. 


*****

Efendim,  İstanbul  trafiği  malum.  Otobüsümüz tam  olarak…

Hay  Allahım  ya.  Şimdi  o  durağın  adını  nasıl  yazacağım ?  Yaz  yaz  bitecek gibi  değil  ki.  Neyse  yine  de yazayım.

Evet,  otobüsümüz  tam  olarak  ‘’Türkiye  Çimento  Müstahsilleri Teknik
  ve  Anadolu  Teknik  ve Endüstri  Meslek  Lisesi  Durağı’’nda  durmak  zorunda  kaldı.  Çünkü  trafik  tıkandı  bir  anda. 

İnanmıyorsunuz  belki  ama vallahi  billahi  bizim  hatta  ismi  böyle  olan  bir  durak  var.  Bazen  bir  yolcu  biniyor  ve  soruyor.  ‘’ Şoför  bey  Türkiye  Çimento  Müstahsilleri  Birliği Teknik  ve  Anadolu  Teknik  ve Endüstri  Meslek  Lisesi  Durağından  geçer  mi?  Diye.  Yolcu  bunu  diyene  kadar  durağı  çoktaaan  geçmiş  oluyoruz. 

Dahili  anonsta  bu  durağın  adını  söyleyen  kızcağız,  öğrendiğime  göre  bu  kadar  uzun  bir  durak  adını  sabır ve  sebatla  söylediği  için  İ.E.T.T  tarafından  ödüllendirilerek  İ.E.T.T  Genel  Müdür  Yardımcılığına getirilmiş.

Neyse  efendim.  Otobüsümüz  durakta  durdu  ama  kapıyı  açmıyor  Sedat.  Yine  de  fırsat  bu  fırsat  deyip  yerimden  kalkarak  Sedat’ın  önündeki  bir  sürü  düğmeye  bastıktan  sonra  nihayet  kapıyı  açtım.  Açmamla  birlikte  içeri  kim  girse  iyi?  Bizim  Mualla  Tekdemir  Teyze.

Tabii  ki  başka  yolcular  da  var  ama  onlar  teferruat? 

MUALLA TEKDEMİR - ( Yokkk.  Cesur  bir  insan  sayılırım  ama  onun  yaşını  yazacak  kadar  cesur  değilim.  Emekli  Muhasebe  Şefi.  Aynı  zamanda  müthiş  bir  şair.)

GENÇ  KIZ- Bildiğiniz  emocu  tiplerden  herhangi  bir  kız.


MUALLA-  ( Sedat’a)  Üsküdar  mı  evladım?

SAMİ- Oooo  Mualla Hanım Teyze.  Sizi  buralara  hangi  rüzgarlar  attı  böyle?

MUALLA-  Rüzgar  kırdı  dalımı /  Ellerin  günahı  ne/  Ben  yitirdim yolumu /  Yolların  günahı  ne.

SAMİ- Ah  bu  yaşlılığın  gözü  kör  olsun.  Yolunuzu şaşırdınız  yine  değil  mi?

MUALLA-  Yürüdüm  yavaş  yavaş/  Kundurama  değdi  taş/ Şaşırdıysam şaşırdım/ Sana  ne  ey  arkadaş?

İyidir  hoştur  da  biraz  asabidir  Mualla  Teyze. Tıpkı  ben  gibi. O  yüzden  alemde  ben  nasıl  ki  ‘’Agresif  Şair ‘’ olarak  bilinirsem  o  da  ‘’Sabıkalı  Şair ‘’  olarak  bilinir. Yine  de  Mualla  Teyzenin  olduğu  yerde  agresiflik  yapamam  tabii  ki.

SAMİ-Hanım  Teyzeciğim  bu  araba  Üsküdar’a  gitmiyor.  İn  sen  olmazsa.  11 M yi  bekle  ona  bin.

SEDAT- Otur  teyze.  Sen  bakma  bu  bunağa.  Üsküdar’a  gidiyoruz.

SAMİ-  Nasıl  Üsküdar’a  gidiyoruz  ya?  Ulan  bu  13 B  değil  mi?  13 B  de  Kadıköy  otobüsü  değil  mi?

ASUDE- Benimle  dalaşmayacaktın  moruk.  Ha ha  haaaaa.


DİĞER  YOLCULAR-  Şoför  bey  Üsküdar  mı  Kadıköy  mü?  Ona  göre  binelim.

SAMİ-  Kadıköy

SEDAT ve ASUDE-  Üsküdar

KAMİL-  Malatya  - Pötürge.

NURTEN- Ne  Malatyası-  Ne  Pötürgesi  ayol.   Balıkesir-  Ayvalık.

MUALLA- Ben  Sirkeci’ye  gidecektim.  Evde  sirke  bitmiş  de.

KAMİL-  Şimdi  bol  sirkeli, sarımsaklı  bir  işkembe  olacaktı  ki şurada.  Ahhh  ahhh.

MUALLA- Mardin  kapısından  atlayacaksın /  Az  ye  Kamil  az ye, çatlayacaksın.

Kamil,  Nurten Hanım,  Ben,  Mualla Teyze,  hepimiz  şair  ve yazar  olduğumuz için  birbirimizi  tanıyoruz  tabii  ki.

Otobüs  tam  bir  curcuna. Aklı  başında  yolcular  sağlık  ve  selametleri  açısından  otobüsten  inseler  de  genç  bir  kız  inmedi.

SAMİ-(  Mualla  Teyzeye ) Şiir  etkinliğine  mi  Mualla  Hanım?

MUALLA- Yok  Sami  beycim.  Sirkeciden  lokum  filan  alacaktım.  Hazır  gitmişken  sirke  de  alayım  bari  dedim.

SAMİ- Fatih’ten  Sirkeciye  gideyim  derken Anadolu  yakasına  geçtin  ve  Ümraniye  Soyak-  Yenişehire kadar  vardın  demek.  Helal  olsun.

MUALLA-  Soyak-Yenişiehir  miydi  o  otobüse  bindiğim  yer.  Oraya  da Sabiha  Gökçen  Hava alanından gelmişim.

SAMİ- İnanılır  gibi  değil. Fatih’ten  Sirkeci’ye  gitmek  için  yola  çıkmak  ve Kurtköy’e  kadar  gitmek  gerçekten  de  dehşet  bir  şey.

MUALLA-  Evet  ya.. Bence  de  Sirkeci  o  kadar  uzak  olmamalıydı.

SAMİ- Değildir  zaten  ya  neyse.  Eee  Sirkeci’ye  sadece  sirke  almaya  mı  gidecektiniz? 

MUALLA- Yok,  bizim  Hayrünisa,  -Nurlar  içinde yatsın.-   Onun  kırk  mevlidini yapmak  için  mevlit  şekeri almaya  gidiyordum.  Hazır Sirkeci’ye  gitmişken  sirke  de alacaktım. 

SAMİ- Allah  Allah.  Hayrünisa  Hanım  öldü  mü?  Çok  üzüldümmm.

MUALLA-  Ayol  sen  bana  bildirmemiş  miydin kırk  gün  önce  ‘’  Hayrünisa  Hanım  Rahmet-i  Rahmana  kavuştu  ‘’Diye.

SAMİ-  Ah  Mualla  Hanım  aahhh.  Ben  size  ‘’Rahmet-i  rahmana  kavuştu ‘’  mu  dedim?  Ben size  ‘’Servet-i  sâmâna ‘’  Kavuştu  dedim.


MUALLA-  Yani  şimdi  ben  kırk  gündür  boşuna  mı  siyahlar  giyip  yas  tutuyorum  Hayrünisacıım  gitti  diye?   Yahu  arkasından  ‘’Gittiiiiiiii’’  Diye  şiir  bile  yazmıştım.

KAMİL- Kim  samana  kavuşmuş?  Samanı  ne  yapacakmış  ki?

GENÇ  KIZ-  (  Yaklaşık  yarım  saat  çantasında  akbil  kartını  aradıktan  sonra )  Amcalar,  teyzeler,  fazla  akbili  olan  var  mı?

KAMİL- Geç  otur  be  kızım.  Şoförün  akbil  gördüğü  mü  var?

Gerçekten  de  Sedat’ın  akbil,  makbil  görecek  hali  yoktu.  Yol  açılır  açılmaz  yine  gazı  kökledi ama  o  ne?  Ümraniye  istikametine kıvrılacağına  bastırdı  gidiyor  ve  aman  Allah’ım.  Mustafa  Kemal  Mahallesine  saptı. Yani  adam  resmen  Üsküdar’a  gidiyor.

Derhal  telefona  sarıldım.

SAMİ-  Alo  Hayri Bey.  Sedat  Mustafa  Kemal  Mahallesine  saptı.  Acil olarak  Bulgurlu’da  polis  barikat  filan  kursun,  durdurun  bu  manyağı.

HAYRİ- Tamam  beyefendi.  Aramızda  kalsın  ama  bu  sefer  polislerin  arasına  karışıp  on dörtlüyü  Allah  ne  verdiyse  boşaltacağım  bu  Sedat  şerefsizinin  üzerine.  Kim vurduya  gidecek  namussuz.

SAMİ-  Yazık  yahu.  Aslan  gibi  delikanlı  Sedat.

ASUDE- ( Sedat’a)  O Emekli  tarih  öğretmeni  olacak  yosma  sana  mı  asılıyor  yine?  Ona  neymiş  senin  aslan  gibi  delikanlı  olman?


SAMİ- ( Hayri’ye)  Aga  vaz  geçtim. Sen  vur  bu Sedat’ı.  Sırf  şu  Asude  denen  şıllık  dul kalsın  diye  vur.

HAYRİ- Ben  o  Asudenin.  Biiipp.  Biiiip  biiiip. 

MUALLA- Âsude  hedefine  varmaz  söz  neye  yarar/ Çıkmazlar  içindeyken sorular  cevap  arar./ Aşk  yolundan  irkildim düşüncem sarpa  sarar / Uçan  kuştan  kıskanan helalim  olamadın….Asude  kim?

KAMİL- Bir  çeşit  yemek.

NURTEN-  Ne  yemeği  yahu.  Şoför  beyin  eşi.

ASUDE- Sedaaatttt.  Polis  yolları  tutacakmış.  Duydun  değil  mi?

SEDAT-  Merak  etme  hayatım.  Bir  sürü  alternatif  yol  var.  Hepsini  tutacak  değiller  ya.

Gerçekten  de  Sedat  ana  yolu  bırakıp  mahalle  aralarına  daldı.  Artık  neredeyiz,  nereye  gidiyoruz  sadece  Sedat  biliyor.    

KAMİL-  Çok hızlı  gidiyor  bu  şoför.  İnşallah  bir  kaza  yapıp  da  şu  harika  tipime  bir  zeval  getirmez.

GENÇ  KIZ-  Ohoooo,  amcama  bak  sen.  Daha  tipim  diyor.  Tip  de  tip  olsa  bari. Sen  de  tipim  dersen  ya ben  ne  yapayım.

SAMİ-  Ayıp  ayıp.  İnsan  dedesi  yaşındaki  adama  tipsiz  der  mi?

GENÇ KIZ- Mübarek  belediye  otobüsü  değil,  Dar-ül  aceze  aracı  sanki.

MUALLA- Zulmü  alkışlayamam,  zalimi  asla sevemem/ Yüreğim  çok  yufkadır,  bir hayvanı  dövemem. / Böyle  uyuz  kızları hemen  yanımdan  koğarım.

SAMİ- Koğamazsın  ki.

MUALLA-  Ne  koğamaması..Vallahi  boğarım.

Genç  kız  Mualla  Teyzenin  gözlerindeki  ürpertici  bakışları  görünce  süt  dökmüş  kedi  misali  pıtsı.

İşte  bu  minval  üzere  yola  devam  ederken  artık  tepemizde  uçan  bir  polis  helikopteri  de  bize   katılmış  ve  sürekli  anons  ediyordu.

‘’34  J.E.T.  998877  Plakalı  araç  sürücüsü.  Lütfen  aracınızı  sağa  çekip  durun. 

Polis  helikopteri  durun  diyordu ama  Sedat’ın  acelesi  vardı.  Çünkü  girdiği  ara  sokaklar  sebebiyle ne  kadar  hız  yaparsa  yapsın sadece  beş  dakikası  kalmıştı.  Beş  dakika  içinde  Üsküdar’da  olamazsa  Asude  oyacaktı  onu.

Evetttt.  Artık bitirelim  bu  macerayı.


Sonunda   Kadıköy’e  diye bindiğimiz ( Pardon  Mualla  Teyze  Üsküdar’a  diye  binmişti.)  belediye  otobüsü Üsküdar’a  varmıştı.  Varmasına  varmıştı  ama  Sedat  hâla  kapıları  açmıyordu.

KAMİL-  Şoför  bey  oğlum kapıları  açar  mısınız?

ASUDE-  Kapıyı  açsana  lan.

SEDAT- Ah  hayatım  yine  anahtarını  unuttun  değil  mi?  Güzelim,  paspasın  altında  yedeği  var  ya.

Mualla Teyze  ve  Nurten Hanım belediye  otobüsünün  içinde  paspas  arıyorlar. Önce  paspası  bulacaklar, sonra altından  anahtarı  alacak  ve kapıyı  açıp  hepimizi  hâlasa  kavuşturacaklar (!)

ASUDE- Lan  MANYAK  HERİF.   Kapıyı  aç  diyorum  sana.

SEDAT- Tamam  şekerim  kızma.  Anahtarı  bulayım,  hemen  açıyorum.

KAMİL-  Yahu  otobüsün  kapılarını  açsana  be  adam.

ASUDE-  Ulan  duymuyor  musun.  Otobüsün  kapılarını  açsana  geri zekalı.

Ya  Rabbi  şükür.  Sedat  nihayet  hangi  kapıyı  açması  gerektiğini  anladı  da  dışarı  çıkabildik.

Dışarı çıktıktan  sonra  otobüstekilerin  her  biri  kendi  yollarına  gitti  tabii ki.  Ben  de  son  defa  Hayri’yi  aradım.

SAMİ-  Aloooo  Hayriii.  Biz  Üsküdar’a  geldik.  Her şeye  rağmen  Asude’nin  sayesinde  Sedat  kapıları  açtı  ve  dışarı  çıktık.

HAYRİ-  Ben  o Asude’nin  biiiipp  biiippp  biiipppp.

SAMİ-  Ben  de  beraber.
----------------------------------------------------------
NOT: Bu  öyküde  %100  gerçek  olan  iki  şey  var:

1-  Bizim  Soyak  Yenişehir-  Kadıköy  hattında,  Soyak Yenişehir’e  oldukça yakın ‘’Türkiye  Çimento  Müstahsilleri  Birliği Teknik  ve  Anadolu  Teknik  ve Endüstri  Meslek  Lisesi ‘’  diye  bir  durağımız  var.

2- Bir  Belediye  otobüsü  yolculuğumuzda  yolculuğun  başından  sonuna  kadar  cep  telefonu  ile  birileriyle  konuşan şoförümüz  son  durağa  vardığımızda  yaklaşık  beş  dakika  ‘’ Şoför  bey  lütfen  kapıları  açar mısınız’’  diye uyarmamızdan  sonra  otobüsün  kapılarını  açtı  ve  biz  yolcular  aşağı  indik.  Öylesine  dalmıştı  telefonla  konuşmaya.

Öykünün  diğer  kısımlarına  gelince:  I ıh.. Söylemem  )))))))))))))) 


( Manyak Herif ! 2. Bölüm başlıklı yazı Sami Biber tarafından 18.09.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu