- Merhaba
bayım, şair gelmiş dediler geldik. Neymiş hüneri görelim dedik.
- Hoş
geldiniz bayan, şairlik elbette üst makam. Hünerim benden çok gördüğümdedir. Ve
siz de inanın hiçbir kalemin yazamayacağı kadar güzelsiniz.
-
Mübalağayı bırakın da sadete gelin bayım! Neyse malzemeniz sarf edin.
- Sizi görünce
şiiri bıraktım desem kızmazsınız umarım. Boş şeylerle iştigal ediyormuşum. Hani
şair demiş ya:
"Anladım işi, sanat Allah'ı aramakmış.
Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış"
Sizi görünce de her şey bana çelik çomak gibi gelmeye başladı. Belki de ilahi
aşka ilk basamaktır bu ilk görüş.
- Ah bayım,
siz ne laf anlamaz birisiniz.
İltifatınızı kendinize saklayın da biraz da liyakatinizi görelim. Bakalım iç
dünyanızda neler neşet eder ve bizleri nasıl mesut eder?
- Ah
bayan, yüreği yanana adama yüreğini anlat denir mi? Gözleri senden gayrisini
görmeyen adama güzeli anlat diye sorulur mu? hani diyorum beni o kadar zorlama,
aynaya bak kafi! Gördüğün anlattığım olacak.
- Elbet
dediğin kadar değilim ben! Kelimelere yüklediğin manadadır zarafet. Bu
iltifatlarını ehli kalem olmana veriyorum ne de olsa ehli kalem kibar olmak
zorundadır. Sözün en zarifini de, zarif olanın söylediğini iyi bilirim.
- Teslim
bayrağını çekiyorum, güzelliğin insanı allak bullak ederken zekân da bu
güzelliğinin üzerindeki kaymak oluyor.
- O kadar
laf u güzaf duydum ki! O kadar laf yedim ki! O kadar asılsız ve kalpten
gelmeyen sözlere muhatap oldum ki! beni anlamanı istiyorum. Tereddütlerimi,
güvensizliğimi ve de zorluğumu bilmeni istiyorum. Her ağızdan çıkan söze kalp
verseydik ve göz koysaydık emin ol sözler de ucuzlardı, kalpler de ayağa düşerdi.Ama
sen de ayrı bir hava var.İnsanı etkileyen ve hemencecik saran. Samimiyet desem
olabilir, yaşanmışlık...
- Seni
anlatırsam susmam ki! Yüreğimi seninle doldururum ve yüreğimi ardına kadar sana
açarım. Seni anlatırım masalım olursun uzun gecelerde, seni anlatırım şiirim
olursun dizelerde, seni anlatırım romanım olursun kitaplarda. Sen hitabım
olursun cümle aleme. O kadar sen olurum ki sen bile şaşırırısın bu işe. Kıskanırsın
kendini, bu kadar da sevilir mi bir insan diye?
- Sen
anlat da ben karar vereyim. Öyle haybeden sözlere karnım tok demiştim zaten. Sözlerinin
kaç kırat olduğunu ben diyeyim sana!
- Seni
öyle anlatacağım ki gökte yıldız adetince dizelerim olacak. Hepsi de ışıl ışıl
olacak. Hepsi de senden alacak parlaklığını. Karanlık gecelerin boynuna
dizeceğim seni dize dize. Gerdanlığı olacaksın gecelerin. Bir mahya gibi göğün
ortasında aşkımızı anlatacaksın bundan sonra. Aşk çölünde yolunu kaybedenler
sana bakacak ve rotası olacaksın aşıkların. Deryalarda dalgaların arasında
kaybolanlar sana sığınacak ve sen onlara liman olacaksın. Gökte karanlığa
mahkum olanlara sen aydınlık olacaksın ve onlar seninle mavileşecek.
- Laf
ebesi seni...
-
Laflarım sana gebe...
-
Zekiiiiiii!
- Bu zeka
sana işliyor, sana çalışıyor.
- Hadi
be, işine bak, dişi'ne değil!
-
Güzellik!
- Ben mi?
- Sen
fukarasıyım biliyor musun? Dağıtsana hayrına senden bir parça güzellik! Bir
çapkın nazar da olur, bir tatlı buse de! Emin ol senden olsun azara da razıyım.
Kazara bir gülsen var ya bana kazası olur bütün ibatelerimin, binbir gecenin
hayrına bedel olur. Sana güzel şeyler söyleyecek kadar usta değilim ve heybemde
seni anlatacak denli sözcüğüm yok. Güzellik bile sana zemindir. Daha üstü var
mı? Daha ötesi...Varsa o da sensin işte. Arş u ala nasıl göğün en göğüyse, sen de
güzelliğin en zirvesisin.
Kalkmış haddime
ve halime bakmadan seni anlatıyorum. Bu nasıl bir cüret aklım almıyor. Cahil
cesareti desem belki ama kesinlikle sen sarhoşluğu... Evet sen sarhoşluğu...
Hoşluğu da işte şu bir kaç satır söz.
- Asla
cahil işi değil bunlar, çok güzel, evet çok güzel. Hele bunu bir de insan kendisine
yazılmış diye okuyorsa! Aman Allah'ım neylerim daha inciyi boncuğu?
- Sen
güzelsin ve ben de o güzelin ezeli hayranı... Seni gören göz başka gözlere kör
olmaz da ne olur? Sesini duyan kulak başka seslere sağır kesilmez de ne olur?
Sana aşık olan kalp başka kalplere kapı olmaz da ne olur şimdi?
Kalemim
kırık başkasına, yazım silik...
Kaderim
tek sana, tek sana ilişik, ey en uzakta olan sevgili. Aramızda dağlar var,
ovalar var, dikenler var, cam kırıkları var, can kırıkları... Keder olmasın
kaderim rabbim. Bir papatyaya çarpıyor yüreğim. Bir papatyaya yazıyor kalemim. Yoksa
ne bir şairim ne de bir yazarım. Saltanatım bir papatyanın ömrü kadardır.
- Papatya
sana açıyor yapraklarını, sana sunuyor ömrünü. Bir saki gibi ömür bahşeden şarabı sana servis ediyor papatya.
- Aşkın kalbim
üstüne ey papatya. O ateşin kadeh de aşk
susuzluğumun abı hayatı olacaktır. Teşne gönlüm senin çeşmende susuzluğunu giderecek
ve çatlayan dudaklarım da yine senin mutluluk gözyaşlarınla kendisini
yenileyecek. Yılan deri değiştirmezse ölürmüş. Çünkü derisi ona dar gelir,
üzerinde kurur ve sıktıkça sıkarmış. O deriyi atması ve yeni deriye imkan
sunması gerekir. Bu yüzden deri değiştirme onun başka bir hayata geçmesi ve
başka bir hayatı yaşaması demektir. Çoğu insan da deri değiştirmeyen yılanlara
benzerler. Kalabalığın içinde, yaşamın keşmakeşinde ölüp giderler. Sen benim
deri değiştirmiş halim oldun. Yeni yaşam amacım, güne neşeyle başlayışım,
insanları sevişim, çiçeklere özen gösterişim... Bak ve gör ne güzellikler
saçılıyor senden evrene. Nasiplenmek de bana düşüyor işte. Şimdi anladın mı beni
bayan?
- Hem de
bal gibi bayım.
- Ben mi
bal gibi bayım!!!
- Fıttır
zekââââ...