“Hep 12 den Vurdum Sanmak”
Bitlis’in kışı müthişti. Kar kümeleri haziran
ayına kadar evlerin arasında “kum saati” şeklinde kalırdı. Bitlis Askerlik
Şubesi Bitlis’in merkezinde bulunan çarşı içinden geçen derenin üzerine
karşıdan karşıya atılan demir kolonlar üzerine kurulmuştu. Bitlis’in tek düz
alanı derenin aktığı bölümdü ve dükkanların çoğu derenin üzerine karşıdan
karşıya atılan demir veya kalas bloklar üzerinde bulunuyordu. Karın yoğunluğunu
gösteren futbol kalesi direkleri üzerine oturarak çektirdiğimiz resimlerimiz vardı.
Bir gün askerlik şubesinin kilerinde asker arkadaşlarım sandık içinde temiz
katlanmış bir futbol takımına yetecek forma, tozluk ve ayakkabı buldular.
Bizden önce askerlik şubesinde askerlik yapanlar futbolla ilgilenmişler ve
futbol giysilerini yıkayıp temiz bir şekilde sandığa yerleştirmişlerdi. Pasif
geçen askerlik günlerini şenlendirmek için askerlik şubesi emrinde bulunan üç
ve askerlik dairesi emrinde bulunan on eratı yanıma alarak futbol çalışmalarına
başladık. Askerlerin yarısı daha önce azda olsa mahalle arasında futbol
oynamışlardı. Diğer yarısı da iyi bir eğitimden geçtikten sonra oldukça iyi
futbol oynar hale geldiler.
1969 yılında, Bitlis’te askerlik dairesi ve şubesi dışında tek askeri birlik
olan 650 kişilik sıhhiye taburuna askerlik daire başkanımın onayını alarak maç
yapma teklifinde bulundum. Bitlis ilinde, askerlik dairesi ve buna bağlı şubesi
ile toplam personel sayısı bir albay, bir binbaşı ve bir teğmen olan benle
beraber toplam 16 kişi idi. Sıhhiye taburunda geldikleri ilin Karagücü futbol
takımında futbol oynamış oyuncular bulunuyordu. Toplam 13 kişilik askerlik
dairesi elemanlarının koca 650 kişilik sıhhiye taburuna futbol maçı teklif
etmesinin büyük cesaret işi olduğu, subay gazinosu toplantılarında subaylar
arasında tartışılıyordu. “ vay efendim bu ne cüret bir lokma asker, 650 kişilik
sıhhiye taburu ile aşık atsın.”
Şehir meydanına maçın günü ve yerini belirten pankartlar ve afişler asıldı.
Bitlis’in aşağıda akan dere dışında ikinci düz alanı olan en tepeye halk
belediye anonslarıyla davet edildi.
Maç, profesyonelce top çeviren sıhhiye taburu futbolcularının hakimiyetinde
geçti. Sıhhiye taburunda görevli hakem astsubayın maçı normal süresinden 10
dakika daha fazla oynatmasına karşın, askerlik dairesi takımı maçı 1-0 kazandı.
Bu sonuç, sıhhiye taburu komutanı ile askerlik dairesi başkanı yerine vekaleten
bakan kurmay albay arasında tartışmaya yol açtı.
Sıhhıye taburu komutanı askerlik dairesi başkanına, “nasıl olurda 13 kişilik
askerlik dairesi personeli, 650 kişilik sıhhiye taburunu yener” şeklinde
sitemlerde bulundu. Bizim başkan da, “sayın komutanım maç yapılacak alan küçük
olduğundan, kaleci dahil 8 er kişilik yapıldı. Hani, 8 kişi 650 kişiyi yense idi
haklıydınız.” diyerek konuyu alevlediriyordu. Tek gölün sahibi olan benim,
Bitlis sokaklarında dolaşırken, halk tarafından sırtımın sıvazlanması çok güzel
bir andı. Ancak, askerlik anısı olarak arkadaş toplantılarında anlattığım anım
ise çok daha ilginçti.
Bir gün askerlik dairesi ve çarşıda bulunan askerlik şubesinde görev yapan erat
ve sonradan atış talimine gelen birkaç muvazzaf (mesleği asker olan) subaylarla
toplam 20 kişi, Kırıkkale yapısı tüfeklerle atışa gittik.
Erat arasından seçilmiş 4 asker tüfekle atış yapılan poligon kartlarını
bulundukları siperlerden havaya kaldırarak, kimin hedefi kaçtan vurduğunu
belirliyorlardı. Ben albayımın, “tüfek doldur nişann.. alll...ve ateş” talimatı
ile tüfeği her ateşlediğimde, karşıdan hedefi 12 den vurduğumu belirten işaret
geliyordu. Benle beraber atış yapan yaklaşık toplam 19 subay ve erattan
hepsinin atışları karavana atışlardı. Benim her atışımın 12 yi vurması,
albayımın dikkatini çekti ve beni Tatvan’da yapılacak taburlar arası tüfekle
atış müsabakasına katılmak için aday gösterdi. Yapmayın albayım ben çocukluğumda
bir tek mantar tabancası ile atış yaptım dedimse de inanmadı ve beni Tatvan
bölükler arası tüfekle atış yarışmasına yazdı. Ben haftada bir gün tek başıma
tüfekle atış talimi yapmaya başladım ve karşı siperden bir çok atışımın 12 den vurulduğu
haberi geliyordu. Askerde tüfekle atışı talimini ilk kez yapıyordum. Bu övünç
vesilesi olan keskin nişancılığımla hem gurur duymakta, hem de “vay anasına ben
neymişim” diyerek bu nişancılığıma hayret etmekteydim.
Aşağıda çarşı içinde bulunan Bitlis askerlik şubesi başkanlığına vekalet etmeme
karşın, özellikle kış günü yüksekliği 1.50 cm bulan karda, elinizde sivri uçlu
bastonunuz olmadan yukarı tepede bulunan yatakhaneye ve gece nöbet tutmaya
askerlik dairesine gitmeniz çok güç oluyordu.
Böyle bir kış günü gecesi gene nöbet tutmak için askerlik dairesinin bulunduğu
tepeye elimde sivri uçlu baston yardımıyla iki adımda bir bastonu kara
saplayıp, ön adımımın yanına ikinci adımımı çekerek tepeye tırmandım. Gece 02
sularında nöbet tutan askerlerin nöbet tuttuğu yerleri denetleme kararı aldım.
Parkamı giyerek dondurucu soğukta askerlik dairesine 25 metre uzakta bulunan
yemekhanede bulunan nöbetçinin bulunduğu yere gittim. Baktım nöbetçi asker,
yemekhane masasının ikisini birleştirmiş ve tüfeğini de yanına uzatmış mışıl
mışıl uyuyor. Yanında bulunan tüfek askısını koluna takıp uyusa hadi bir derece,
bu davranışı sahra talimatının suç ve ceza bölümüne göre bir yıl hapis cezasını
içermektedir. Kendi bir yanda, tüfek bir yanda uzanmış vaziyetteler. Tüfeği bir
güzel aldım ve orada nöbetini gayet muntazam tutan diğer askere de tüfeğini
benim aldığımı söylememesini sık sıkı tembih ederek odama döndüm. Sabah oldu
baktım tüfeğini aldığım asker nöbetçi odamın önünde kararsız ve endişeli
dolaşıyordu. Odamdan çıktım ve “bir şey mi arıyorsun hayır ola?”Bembeyaz bir yüz ifadesi ile, “haaayıırr
komutanım” dedi. Ancak, dönüp gitmedi ve orada öyle dikili kaldı. Aradan onbeş
dakika geçti geçmedi çok endişeli olduğunu görerek kendisini nöbetçi amiri
odasına çağırdım. Hazır ol durumuna geçti ve“Buyrun komutanım” dedi “Bak yaptığın hata senin askerlik hizmetini yok saydıracak kadar ağır bir
durumu gerektiriyor. Hadi diyelim bir hata yaptın ve yemekhanede masaları
birleştirip uyudun, hiç olmazsa tüfeğin askısını koluna geçir ve öyle uyu be
adam. Sana eğitimde tüfeğin bir ana, avrat ve bir at kadar önemli olduğunu
mutlaka söylediler. Gayet iyi futbol oynayan bilgili ve eğitimli bir kişisin.
Ayrıca, görgülü bir aileden de geldiğini biliyorum. Bu hatayı nasıl yaptın
anlayamadım. Al şu tüfeği bir daha dikkatli nöbet tut. Diğer nöbetçi subaylar
sana benim kadar insaflı olamayabilirler.”
“Sağ olun komutanım. Bu iyiliğinizi unutmayacağım. Yalnız siz de benim
iyiliğimi unutmayın.”
“Neymiş bakalım senin iyiliğin.?”
“Siz tüfekle atış talimi yaparken hedefi hep ıskalayıp karavana atıyordunuz.
Ancak, sizin atışlarınıza ben siperden hep 12 den vurdu levhasını
kaldırıyordum.” Neyse ki Tatvan Atış Yarışması iptal edildi.
Erdil Ünsal