Dostum, davet ettiğim kahven soğudu… İçemedim. Güzel kokusunu koklamakla yetindim sadece... Beklerken, odamın penceresinden yağan yağmuru seyrettim... Yeşilin tonları hızla değişiyordu. Sonra güneş çıktı ve toprak ve üstünde ne varsa yeniden kurudu. Yeşilliğin dirilişini seyrettim, dik duruşunu... Onu doyuran sevginin, rahmetin inceliği içinde, kendi kendime "ne yapıyoruz?" dedim. Neden gelmediğine mana veremedim. Yoksa küstün mü bana?

Bir şehir eşkıyasının çalış-hırsızlık filmini izledim, haberlerden. Eğer kaybedecekse neden çalar dedim içten içe... Çaldığını yemeden neden hapse düşer dedim. O hapiste çaldığı elinde olmazsa nasıl dayanabilir onca geçecek boş zamana, kafayı yer dedim. Tıpkı senin gibi... Tekrar dışarı çıksa tekrar çalsa, çalınan onun olmayacak ki... Aslında biraz emek verse, çalışmayı denese, kazandığını özgürce yiyecek ama ona çalış desen "Yorgunum!" diyecek... Birde bu dünya da neye sahiplensek, sadece kefenimiz sarılıyor ve toprağa yalnız yatıyoruz. Bu dünyada kimse kalmıyor yanımızda, giriyoruz o daracık çukura...

Çalmayı, hazıra konmayı alışkanlık edinen, mücadele etmeyen bir çalış-hırsızlık, insanı nasıl mutlu edebilir ki... Ne geçmişinde övünülecek bir şeyi vardır, ne de ona gerçekten değer verecek bir toplum artık... "Ben olduğum için bana değer verecek!" kişiler dediği.

Hem hazıra dağ mı dayanır ki... Umutlarını harcasan, ne çok desen, o dağ gibi umutların tükeniverir birdenbire! Umut olmayınca da her gelen dalgayı umut zanneder, o dalga sana vurdukça sevinir, seviliyorum sanırsın, verdiği acılar içinde! Bu sefer de dalgasız denize güvenemezsin. Artık acısız da yaşayamazsın ki…

Elbette bir nehrin ucunda şelalenin varlığını görmüşsem, o nehirde yüzme derim, düşmanım bile olsa. İnsanları severim yaratandan ötürü. Ama gel gör ki sevdiğime bile anlatamam o şelaleyi... İlla ki deneyeceğim, illa ki ne dersen de seni dinlemeyeceğim der. Beni kırar. Severim ya insanı, o şelaleden de düşse, yine o sevgiyle yanına gelir, ona destek olurum da... Karşılıksızca, sorgusuzca!

Allah insanı o şelaleden düşer gibi, sonradan görme-gururlu yapmasın. Çalıp da kendisinin olmadığını anlayıp, çalışmayı göze alacak enerjiyi insana nasip etsin rahmetiyle. Verdiklerimizi anlayacak kabiliyetle donatsın, kolayca aldığından dolayı şımartmasın da...

Bir fincan kahvenin bin yıl hatırı var ama ne gelen var ne de düşündüm de, o kahvenin yokmuş hatırı…

Saffet Kuramaz
( Fincanda Ki Kahven Soğudu Dostum başlıklı yazı safdeha tarafından 14.05.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu