Muayenehanenin kapısı açıldığında salonda
bekleyen hastalar arasında kıpırdanmalar oldu.
Gelen Dr. Gürbüz bey’di.
Gürbüz bey hastalar arasından odasına geçerken, hafif başını öne eğerek selam
verdi. Göz ucu ile gelenleri de süzmeyi ihmal etmedi.Ancak, oturanlar arasından
dikkatini biri çekmişti.
Orta yaşın üzerinde, Saçları dökük, boyu ile bedeni paralel denecek kadar kalın
ve iri yapılı çil benizli bir adamdı.
Sanki hafızasının derinliklerinde saklı kalan, flu bir film gibi siması tanıdık
gelmişti.
Odasına oturduktan sonra, sekreter hanım içeri girerek:
-Hasta almaya başlayalım mı?
- Tabi tabii.
Sekreter tam odadan çıkarken Gürbüz bey:
- Şeyyy, bekleyen iri adamı acil hasta yoksa öncelikle almamız mümkün mü?
Sekreter hanım:
- Bir acilimiz var, ardından hemen…
Gürbüz bey:
- Peki tamam,
Dr. Gürbüz bey, gelen hastaya ultrason yapıp, raporladıktan sonra, gönderir.
Bir an önce siması tanıdık gibi gelen, o iri yarı adamla görüşmek istiyordu.
Çok geçmeden hafızasındaki adam, beraberinde kendisi ile ters orantılı zayıf,
omuzları düşmüş, orta boylu buğday benizli kadın ile içeri girer.
Doktor Gürbüz bey yerinden kalkarak, adama elini uzatıp,
- Hoş geldiniz der.
Adam iri eleri ile Gürbüz beyin elini kavrayarak
- Hoş bulduk deyip koltuğa oturur yanındaki bayan ile beraber.
Doktor Gürbüz bey iri yarı adamın gözlerinden gözleri ayırmayarak.
- Hastamız hanımefendi mi?
İri yarı adam:
- Evet Doktor bey, eşim…
Doktor Gürbüz bey kadına dönerek:
- Geçmiş olsun, nedir sıkıntınız?
Kadın tam bir şeyler söylemeye yeltenirken, iri yarı adam ondan önce davranarak:
- Doktor bey! Tam bir senedir gitmediğimiz doktor, çektirmediğimiz film,
yaptırmadığımız tahlil kalmadı. Ama bir türlü hanımı düzeltemedik. En son bir Dâhiliyeciye
gittik, muayene ettikten sonra, “birde ultrasonuna baktıralım” diye size
gönderdi. Karaciğerinde problem mi ne varmış? Hepatit mi nedir?öyle bir şeyler
diyorlar.
Doktor Gürbüz bey:
- Anladım. Diyerek yerinden doğrulur ve hastaya masaya yatmasını söyler.
Hasta, eşinin yardımı ile masaya sırtüstü yatarken, Doktor Gürbüz bey de
ultrason cihazının başına geçerek, tabureye oturur.
Dr. Gürbüz bey, Hastaya ultrason yaparken bir yandan da iri yarı adama
bakmaktan kendini alamaz ve sorar:
- Simanız bana yabancı gelmedi, adınız ne? Nerelisiniz? Ne iş yaparsınız?
İriyarı adam yerinden hafif doğrularak:
- Benim adım Yasin, Nizipliyim, yani Nizip’in çardak köyündenim. Ben kendimi
bildim bileli şoförlük yaparım. Belki 40 seneyi devirmişimdir bu meslekte.
Şoför deyince, doktor bir ara duraksadı. Hastanın karnı üzerinde jelli probu
kaldırdı, hafif biraz jel sürdükten sonra yine prob’u gezirirken:
-Köyün ile Nizip arasında mı Dolmuşçuluk yapıyorsun?
Yasin saçalarını kafasındaki kel bölgeye doğru eliyle tarar gibi yaparak:
- Evet doktor bey, köyümüm ile Nizip arasında dolmuşçuluk yapıyorum.
Doktor Gürbüz bey Hastaya “tut nefesin bırakma, iyice nefes al, al al bırakma”
talimatları ile ultrason cihazının ekranından görüntüyü incelerken, Yasin
hakkında kafasındaki fluluk hafif aralanır gibi oldu. İçinden acaba, acaba o
mu? Diye geçiriyordu. O mu değil mi? Düşünceleri doğrultusunda hafif göz ucu
ile Yasin’e bakarak sorar:
- Daha önceleri senin jip’in vardı değil mi?
Yasin bu soruyu duyunca kafasın kaldırarak, gözlerini biraz daha sıkarak
doktora bakar :
- oooo, o çok eskidendi. Eskiden bu minibüsler pek yoktu. Bizim oralarda jip
ile dolmuşçuluk yapılırdı. Ben de epey bir süre jip’çilik yaptım anlayacağın.
Yasin yaslandığı koltuktan hafif öne doğru gelerek:
- Sen nereden biliyorsun benim jip’çilik yaptığımı Doktor bey?
Doktor makinenin düğmesine basarak birkaç görüntü çıktısı alırken, probu kağıt
havlu ile silerek yerine taktı. Birkaç kağıt havlu rulodan alıp yatan hastaya
uzatarak, geçmiş olsun temennisinde bulunduktan sonra, Yasin'e dönerek:
- Ben seninle yılar önce karşılaşmıştım. Tanışmıştım.
Yasin kafasını kaşıyarak, hatırlamaya çalışır ama nafile..
Kim? Tanıdık biri mi acaba? nerden olabilir? nereden? … düşünür, ama bir türlü
çıkaramaz.
Yasin hafif dudağını bükerek:
- Bilmem olabilir? Ama kusura bakmayın doktor bey nasıl oldu bu? Nereden tanışmamız?
Doktor ellerini yıkayıp kağıt havlu ile silerken koltuğuna oturur. Bu arada
hasta, yerinden kalkarak eşinin yanındaki koltuğa oturur.
Kadın.
- Doktor bey nasıl çıktı filmim?
- Korkulacak bir şey yok. Ancak yeme-içmene daha dikkat etmelisin. Ben raporu
vereceğim size, sizin doktorunuz size gerekli izahatı yapar. Ona göre hareket
edersiniz.
Kadın.
-Allah razı olsun Doktor bey.
Doktor Tekrar Yasin’e dönerek :
- Yıllar önceydi, ben daha lise talebesiydim. Anam rahatsızlandı. Şimdi sizinde
söylediğiniz gibi, gitmedik doktor bırakmadık. En son birileri dedi ki: “
Kızılin köyünde bir ziyaret var, birde oraya götürün” Mevla’m kimseye dert vermesin.
İnsan çaresiz kalınca, her şeyden çare umar hale geliyor. Rahmetli babam da
annemi götürmekle beni görevlendirdi. o sıralar köyde oturuyorduk. Ben de Nizip'in
Dağ köylerindenim. Bizim oralardan bilirsiniz sizin oralara gelebilmek için en
kestirme yol da dağ yoludur. Anemi bir ata bindirdiler, bende atın yularından
tutarak yola düştük. Hava güllük gülistanlıktı. Akşama doğru Kızılin’e vardık.
Söz konusu ziyarete gittik. Bir gece burada geçirmemiz söylendi. Hoş zaten gece
bastırmak üzereydi. Geri dönecek durumda da değildik hani. Geceyi orada
geçirdik sabah bir uyandık ki ne uyanalım. Her taraf beyaza bürünmüş. Geri
dönüşümüz zorlaşmıştı. Havanın soğukluğu bir yandan, annemin durumu diğer
yandan ve gideceğimiz mesafenin uzunluğu da ayrı bir dert. Tek olsam tekrar dönüş
zahmetli olsa da çekilirdi. Ama anamı nasıl bu kar-kış kıyamette dağlardan aşırırdım.
Tam bu çıkmazlar arasında bocalarken yeşil, çadırlı bir jip göründü köyün
yolunda.
Jip yolcusunu indirdikten sonra manevra yaparak geldiği yöne doğru dönerken
önüne geçtim. Tombul yanaklı, saçları dökülmeye başlayan, sıcak bakışlı
sürücüye yaklaştım.
- Abi, Nizip’e mi gidiyorsunuz? Dedim.
Jip’teki sıcak adam gülümseyerek
- Ne o Nizip’e mi gideceksin?
Ben başımı anama doğru çevirerek ben değil anamı göndereceğim. Ben at ile dağ
yolundan Köye gideceğim. Anam hasta, at ile getirdim. Ama havanın durumu tekrar
götürmemi engelliyor. Bir zahmet Nizip’e ulaştırırsanız Size minnettar kalırım. Neyse ücreti başım
üstüne.
Şoför o sıcak bakışlarıyla bir anama baktı bir bana. Gülümseyerek,
- Ne demek! Sizi burada bırakacak değilim ya. Nizip’e ananı ulaştırırım. Oradan
Dolmuşa bindirir sizin köye gönderirim. Hatta dolmuş yoksa ben götürür evine
kadar bırakırım yeğenim. Sen meraklanma, Gözün hiç arkada kalmasın.Anana anam
gibi bakarım.
Bu sözler içime bir huzur verdi. Sanki bir dağı omuzlarımdan aşağı indirmişti.
Anamı alıp jip’e bindirdik. Onlar köyden aşağı doğru ilerlerken bende atıma
binerek dağ yoluna yöneldim.
İkindin vakti eve ulaştığımda anam gelmişti. Anamın yanına giderek :
- Nasıl geçti, ne oldu, nasıl rahat gelebildin mi dedim.
Anam elimden tutarak,
- Bak oğlum o beni getiren jip’çiyi hafızandan sakın ola silme. Allah ne muradı
varsa versin. Beni evime kadar getirdi. Ücret teklif ettik ama almak istemedi.
Az biraz kabul ettirinceye kadar akla karayı seçtik. Yarının ne getireceğini
kimse bilemez. Bir gün bu adam ile karşılaşırsan veya işi sana düşerse sakın
yüz çevirme. Sana emeklerimi helal etmem...
Doktor Gürbüz bey derin bir nefes alarak, iskemlesi ile Yasin’e doğru hamle
yaptı ve
dizine dokunarak:
- İşte o jipi’in sürücüsü şu an karşımda
duran Yasin’den başkası değildi.
Doktorun ayağa kalkması ile beraber, Yasin de Ağır cüssesi ile kalkarak
birbirlerine sarıldılar. Bu sarılma sanki 30 yıllık bir hasretin, bir özlemin,
bir aramanın neticelenmesi gibiydi. Bu iki birbirini tanımayan adam, sanki
yılların dostuymuş gibi birbirlerinden gözerlini ayıramıyorlardı.
Duygu seli ve suskunluğu Yasin’in hanımı böldü.
- Allah Allah nerden nereye…
- Yasin, Valla doktor bey, rüyamda görsem inanmazdım. Zaten hafızamı zorlasam
da
çıkaramadım bir türlü siz. Ancak bu anlattığınız daha dün gibi gözlerimin
önünde. Ne diyelim dünya küçükmüş…
Doktor Gürbüz bey, Yasin’in ellerini bırakmayarak:
- O günü nasıl unutabilirdim ki, beni ve anamı büyük bir zahmetten kurtardınız.
Size ne
kadar teşekkür etsem az. Ne zaman yolunuz buraya düşerse uğramazsanız
darılırım. Ne emriniz olursa başım üstüne.
Bu arada Yasin elini cebine sokar gibi oldu,
Doktor Yasin’in eline hamle yaparak:
- Sakın ha!…Burası senin bir yeğeninin yeri, burası senin dedi.
Yasin ve Doktor Gürbüz tekrar birbirlerine sarılarak haleleşip ayrıldılar.
…………….
Zamanın, insanı nasıl bir ortama sürükleyeceğini kimse bilemez. Yapılan
bir iyiliğin veya gösterilen bir güler yüzün, insan hayatında bazen önemli
açılımlara kapı aralayabilir. Her iyiliğin veya kötülüğün karşılık bulacağına
olan inancımız da bunu destekler niteliktedir.
İyilik yapalım iyilikle karşılaşalım. Bu
gün olmazsa bile, yarınlarda…
Sevgiler…