çıktım dağın tepesine

kuruldum yalnızlığın  zirvesine

yaktım ateşi bekledim közü

kaçağı hazırladım, çaydanlığı ıslattım

ve koydum közün üstüne

ey ayrılık denen illet,

 sen de başım gözüm üstüne

hoş geldin ömrüme

vakit dem vaktidir bana dostlar

rengini bulma tadını alma vaktidir

en koyusundan bir yalnızlığın

ruhuma tıka basa dolduğu, beni boğduğu

sekerat-ı mevt vaktidir

şekersizdir benim hüzünlerim, tatsız tuzsuzdur

yavandır olabildiğine

alabildiğine hudutsuzdur

gece gibidir

örter mutlu olduğum anları

gülümsediğimi kapatır

umuduma perde olur

koyulaştıkça ince bellideki dem

bir derece daha yakınlaşıyor bana

kaçak bir çayın damarlarıma

mülteci gibi sığınması

kalbime iltica etmesi, ırgalıyor beni

koyunun da koyusu bir yalnızlığın

pençesinde can çekişirken canım

koyu bir çayla aksın damarlarımda kanım

dem tavan yapsın, kafa yapsın hüznüm

nem vaktidir gözlerime

silemem yaşlarımı, kalsın kirpiklerimde asılı

senden hatıradır diye yere de dökemem

nem kaldı ki geriye yâr gittikten sonra

onsuz diyar yıkılsın artık

viran olsun ortalık

sarsın cihanı kıtlık

doldur ince belliyi ey saki

güneş doğarken aciz bedenimin üstüne

ruhum batıyor içimdeki çürümüş ufka

atıklardayım batıklardayım

dibini bilmez okyanuslardayım

hüznün damardan zerk edildiği fanuslardayım

güneş nasıl da hüzünle doğuyor görsen

nasıl da sancılı yoksa yüreğim mi sancılı

nasıl da kırmızılı yoksa gözlerim mi kanla dolu

avazım çıktığı kadar susuyorum sana

gözlerim kuruyana kadar ağlıyorum sana

dağdan daha ağır benim yüküm ferhat da kimmiş,

külüngü ancak kendi mezarını kazsın

onu da yazsın cümle alem

bir aşk hikayesi diye bilsin beniadem

çölden daha kurak benim yolum mecnun da neymiş

kocaman bir yalanmış herkes ona inanmış

kalmadı bu alemde artık işim gücüm

bu çileyi her zerreme değin

ömür boyu çekmeye mahkumum

insanlar arasında bir deliyim

kabilem aşktır benim

habil'denim hem kabil'den değilim

sevgili de kabzedilenim, kabul edilen değilim

aklı kalbinde olanların diliyim

zehirlerin en zehriyim

sertin en sertiyim

fevkin en fevkiyim

mantık aramayın nafiledir

yormayın kendinizi zahmettir

bir kuş havalanıyor güneşe doğru

aşkındır diye heyecanlanıyorum

ben de boşluğa doğru kanatlanıyorum

aşkından uçabiliyorum

bir yaprak hışırdıyor

nefesindir diye düşünüyorum

pencerelerimi ardına değin açıyorum

kendime acayip acıyorum

bir çocuk ağlıyor içimde

bir türlü susturamıyorum

adına umut diyorum

sen olmasan rabbim

ben kimin kapısını çalarım diye

susarak konuşuyorum

yalnızlığı bir libas gibi giyinen

bir kuşak gibi takınan

ve hüznü ömrüne nakışlı bir

dantel gibi işleyen zatı muhterem

adın ansızın olur kerem

aslı'nı ararsın kırda bayırda

çayda çayırlıkta, dağda bağda

bulamazsın elbet kalp kuraklıkta

aşk rafta kalp küf'te

örümcek ağları sarmış hislerimi

güvercinler yuva yapmış ömrüme

söyle ey göklerin ve yerin ezeli sahibi

daha yalnızı var mı benden öte

çıktım aşkın dağına seyreyledim alemi

baktım ki her yanım dağ olmuş

döndüm yârin bağına temaşa eyledim her yanı

baktım ki papatyalarım ayaklara bağ olmuş

 

 

( Küf başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 13.02.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.