O Gün
Yeni bir gün, yeni bir mutluluk karesi
ömrümün albümünde yerini alacak olan ,yeni
bir serüven.
Mevsimlerden kış.Karlar daha dün eridi.Yağmur
aldı götürdü çılgın kar kütlelerini.
Sokağa çıktığım an itibariyle yüzümü yalayan
ılık rüzgar, masamdaki takvimi Eylül ayında bıraktığımı hatırlattı
bana.Gülümsedim.
Sonbahar kokuyordu sokaklar.Hasretimi
dindiriyordu hafiften esen ılık rüzgar.
Adımlarım yavaştı,zihnimdeki ezginin ritmine
ayak uyduruyordu ayaklarım.Sanki yetişmem gereken bir sınavım yokmuş
gibi.Koşmam gerekirken oyalanıyordum.Dünya benim etrafımda dönüyor gibi
hissediyordum o an.Zamanı yavaşlatmışım gibi.Yelkovana durmasını emretmişim ve
emrime itaat eden akrep olmuş gibi.
Yavaş ilerliyordum.Mesafeler yitip gitmiş
gibi.
Gökyüzünden salına salına yeryüzüne düşen
yağmur taneleri tenimle buluştukça içimdeki mutluluk denizine kalbimdeki
gemiden filekalar iniyordu.Güvende hissettiriyordu ılık hava.Güneş ışığı...
Gökkuşağının altından geçen çocuklar
gibi,uçurtma yarıştıran kardeşler gibiydim,mektup bekleyenin postacı amca ile
buluştuğu an gibiydi o gün.
Botlarımın bağcıklarına düğüm atıp kapıyı
üzerime çektim.Yürümeye başladım yağmurun kollarına bıraktım kendimi, koca
gövdemi ıslatması için.Şemsiyeye ihtiyacım yoktu.Yağmur benim için kaçınılması,
saklanılması korunulması, gereken bir şey değildi.Aksine yağmur benim tek
sığınağımdı.Acılarımı dindirmese de hafifletirdi.Yağmur rahmetti. Bana
Yaradan'ı hatırlatır, yalnız olmadığımı dile getirirdi sesi.Şükür ederdim ben
de ,gökyüzüne yönelir de.
Birkaç adım attım usulca.
Saate baktım biraz daha hızlandım.
Ayağım bir taşa takıldı düştüm sonra.
Öyle irice bir taş değildi oysa takıldığım.
Üstüm başım ıslanmış çamur olmuştu her
yanım.Gözlerimden akan iki üç damla yaşla ayağa kalkmaya çalıştım.Olmadı, ilk
sefer yalpalandım.Tekrar düştüm yere,biraz daha ıslandım.İkinci kez kalkana dek
oturdum soğuktan buz kesilmiş kaldırım taşlarının üzerinde.Acı, soğuk,
hissetmediğim kavramlara büründü bir an sonra.Kalkmak için çaba harcamayı
bıraktım.Yorulmuştum.Tekrar kalkacak gücü bulamadım kendimde.Hissettiğim
yorgunluk daha öncekilerin toplaşıp gelmesindendi elbette.Önceki düşüşlerin
ağırlığıydı üzerime çöken. Bir kere düşmeyle yıkılır mı insan?Olmaz öyle.
Çabalamayı bıraksam da hayat devam
ediyordu.Ömrüm boyunca bu taşlar üzerinde kalamazdım.Sabah vakti yerini kuşluğa
bırakacak,insanlar caddeye doluşacaktı.
Saate baktım.Sınava çoktan geç kalmıştım.Bu
halde okula gidemezdim.Son bir kez davrandım rüzgara, alsın götürsün beni evime
diye.Hava ağırdı tuttum kollarından beni ayağa kaldırdı.Kapının önüne geldim,
zili çaldım.Annem açtı ve kızgın gözlerle kirlenmiş pantolonuma baktı.Tek kelam
etmeden usulca eve girdim.
*****
Ertesi gün.
Yağmur o günde mesken tutmuştu
şehrimi.Kaldırım taşları ıslak,haliyle bir o kadar da soğuk.Düşmemem gerek
dedim içimden ve gülümsedim gökyüzüne.Yan evin bahçesindeki kavak ağacının en
uç kısmına takılıvermiş uçurtmaya el salladım gülümseyen
dudaklarımla.Yetişeceğim bir sınav yoktu.Ama ben hızla ilerliyordum.İroniyi
hissedip tekrar gülümsedim.
'Hay aksi!'
Yine oldu işte, yine taşa takıldı ayağım.Hem
de onu daha önce bıraktığım yerde.Başka bir yerdeki başka bir taş değildi beni
sendeye uğratan.Aynı kaldırım,aynı irilik,aynı grilik...
Yürüdüm tekrar.
Ayağımdan bacağıma doğru yükselen bir acı
hissettim çok geçmeden.Ayağımı burkmuş olmalıydım.Birkaç kez salladım ve yer
çekimine bıraktım acısından kurtulmak için.Yoluma devam ettim.Yürüdükçe
hafifledi acısı.Bir zaman sonra ayağımın burkulmuş olduğunu dahi unuttum.Ve
koşmaya başladım.Özgürlüğe koşuyordum sanki.Sınava yetişmek değildi
derdim.Biyoloji dersini kaçırmamak için acele ediyordum.Yağmurun nasıl
yeryüzüyle buluştuğunu öğrenmek için,böcek yiyen bitkilerin dünyasında heyecan
dolu bir serüven yaşadığımı hayal etmek için,toprağı sevmek ondan uzaklaşmamak için,kurbağaların balık gibi göle girip ergin
bir şekilde toprağa ulaşmasını ilginç bulmak için...
Yanından geçerken kulaklarıma şenlik veren
konservatuara gülücüklerimi saçıp, derin bir nefesi ciğerlerime bahşedip yoluma
devam ettim.
Birkaç metre sonunda okula ulaştım.Bahçe kapısından
okul içerisine geçiş yaptım.Merdivenleri ikişer üçer atlayarak sınıfımızın
kapısına geldim.Koridor bomboştu ve tüm kapılar kapalıydı,öğretmenler sınıflara
dağılmş olmalıydı.Yok yazılmamış olmak umuduyla kapıyı tıklattım,sahte bir
öksürükle boğazımı temizledim ve kapıyı açtım.
'Geç kağıdı al,gel!'
Biyoloji
öğretmenimin dediğini yapmak üzere çantamı sırama bıraktım ve buruk bir
gülümsemeyi dudaklarıma yerleştirip sevinç ve umutla girdiğim sınıftan yorgun
ve bıkkın ayrıldım.
*****
Bugün.
Üstüm başım tam takım yola düştüm yine bu
sabah.Kapıyı çektim.Okula doğru yol almaya başladım.Adımlarım ne olması
gerekenden yavaştı ne de oldukça hızlıydı. Bugün ne sınavım vardı ne de
biyoloji dersine geç kalmak üzereydim.Adını dahi hatırlamadığım bir ders için
sabahın köründe çantamı hazırladım,üstüme son derece çirkin üniformalarımı
geçirdim ve kahvaltımı dahi yapamadan dışarı çıktım.
Öylesine yürüyordum işte ,her sabah yaptığım
gibi.
Takılıp düştüğüm, sonra ayağımı burktuğum
kaldırımda korkusuzca yürüyordum.Önümdeki taşa baktım.Bu beni yerlere seren,
bana acı çektiren o gri irilikti. Alt ettim seni dercesine sırıttım kaldırımın
üzerindeki o zalime. Botumun ucunu gövdesine yasladım ve onu karşı kaldırıma
fırlattım.Yoluma çıkamazdı artık,kurtulmuştum.Nefesimi tuttum birkaç saniye ve
ciğerlerimdeki tüm havayı gökyüzüne
boşalttım.Dudaklarımdan yükselen duman gülümsetiyordu.Bir an kayboluyor ve
ardından tekrar derin nefes almak isteği uyandırıyordu içimde.Nefes almak güzel
dedim kendi kendime.Ne güzel şey yaşamak.
Yürümeye devam etmek üzereydim ki karşı
kaldırımda küçük bir kızın yere kapaklandığına şahit olduğum an olduğum yerde kaldım.Elinden tutup onu
kaldırmak isteği ayaklarıma karşıya geçmesi için emrederken düştüğü yerde duran
taşa bakan gözlerim durmamı söylüyordu.
Düşmesine
sebep olan bendim.Onu olduğu yerden kaldırmak bana düşerdi elbet.Ama izin vermezdi
benliğime yapışmış olan mahcubiyet.
Birkaç
saniye kaldırımın üzerinde kaldı.Sonra ayağa kalktı.Üzerindekileri silkeledi.Ve
onu yere seren taşı ayağıyla yavaşça itip kenara fırlattı.Kimsenin ona takılıp
düşemeyeceği ücra bir köşeye bıraktı ve yoluna devam etti.
Gülümsedim.
Ve karşıya geçtim koştum küçük kızın peşinden
ve hızına yetiştim.
'Bekle!'dedim nefes nefese kalmış bir
vaziyette.
Arkasını döndü.Ve meraklı gözlerle gözlerimin
içine baktı.Kakülünü kaşlarının üzerine bırakmıştı, düz ve kumral saçları
omzuna geliyordu.Kahverengi iri gözleri vardı.Önlüğünün üzerine pembe bir mont
giymişti, çizmelerinde ponponlar vardı.Dişlerinden birkaçı yenisine yer açmak
için yuvasını terk etmişti.O kadar masum görünüyordu ki!Hayatta karşılaşacağı
zorlukların onu bu cıvıl cıvıl renklerden kahve tonlarına ulayacağından
habersizdi.Ayağına takılan her taş onu bir öncekinden daha çok
incitecekti.Kumral saçlarına aklar düşecek, en sonunda rengini tamamen
yitirecekti.
'Bundan sonra ayağına bir taş takılırsa onu
kenara koyma.Bir başka kaldırıma at.Çünkü eğer onu kimsenin göremeyeceği bir
yerde saklarsan, bir başkasının ona takılıp düşmesine,düşüp de ayağa kalkmasını
öğrenmesine engel olursun.Sakın bir daha yapma bunu olur mu?'
Küçük kız başını evet anlamında salladı ama gözleri
hiçbir şey anlamadığını söylüyordu.O anlamamıştı,ama ben her şeyi kavramıştım.
O küçük gri taş ,bana, bir okulun
öğretebileceğinden çok daha fazla şey öğretmişti...
ithaf:dolaşım
sistemi anlatırken bana kendimi alyuvar hücresi gibi hissettiren emektar
biyoloji öğretmenime...