Zamansız
vakitsizliklerin hiçlik tınısında kısılmış
Bir yüklemin adsız
sanısında gizli ketum yetilerin
Masum birlikteliğine
akıl sır ermezken hele ki
Konuşlanmış elemin
tezahürü kırık üç beş hecede;
Ansız bir serzenişin
devrik tınısına rücu etmek kadar kayıtsız,
Bir dirayetsizlik iken
yenik düştüğüm en az
Aşkın tasavvurunda ve
tasarrufunda gölge ve mahrem kıyılar
Kadar yeknesak o
tekdüze sıradanlık bir kez.
İndirmişken
kepenklerini ve gizem yüklü peçesi gecenin,
Konuk sancılar hesap
keserken kalıtımsal bir mizaç belli ki
Seninki hanidir ben yüz
sürmüş iken ikbalimin,
Adsız tınısına sığıp
bir tekke iken sivrildiğim
Duvarları kırık ve dört
köşe nizamı o yalnız imgelerin,
Seyrildikçe ve
seğirttikçe gölgeden aydınlığa.
Kanıksadığım bir
kumaşın dokusunda ipek saçların
Uçuşurken o soğuk rüzgârda
ve yakın ölüme
En az mızrabı vurup da
çalarken gönül, o eski şarkıyı:
Kaybolduğun rahvan ve
mahrem duygular iken
Hanidir ahkâm kesen
sessizliğin miracı hoşnutluğun
Yanık kokusu:
Bir tefekküre sakınıp
sakladığım ah, o sürgün anlamsızlık
Kansız bir ölümün
tecellisi madem yokluk,
Madem yoksun söyle
nerede mihrap bellediğim,
Tanımsızlık kadar
nadide bir izdüşümü
Ben bir kez
meyletmişken demsiz yarınlara.
Gölgelenmek, hicap
yüklü yakarışında
Bir seyrelti kadar
nüktedan o varlığı iken en derinde.
Mecalsiz bir yordayışa
asılı,
Hüzne odaklı o telaşın
rakımına sığdırdığım
Binlerce gözyaşı.
Körelmiş o kemirgen
yalıtılmışlığı ile
Sığamazken yere göğe,
hanidir vuku bulan
Bu beyhude serzenişe
meyledip duyumsadığım
Son tezahür, bilinmez
bir yakanın pervasızında
Silik bir gölge kadar
anlamsız ve kıyama durmuş.
Süzen nadide bir
yılgıya hapsolmuş,
Derken demleniş mabedin
nispetinde
Yokluğa bedel
tedirginliğe meyilli;
Töhmet bürümüş bir kez
nifak sokulmuş yarınları.
Nazarında yoksun
kılınmaksa
Anlamsızlığı berhudar
bir tükenmişlikte,
Yol yordam bilmez iken
yine de sürdüğüm izin
Tevafuku kadar iç sesin
mecalsizliğine sığdırıp da
Toz konduramazken vakur
imgelere:
Bir anda yok olmak
kadar olası
Hele ki içten içe o
ince sızı,
Nüansında bellemişim
bir kez gönüllü.
Yoksunluğun sayacı
takıldığından beri
Son bir hamle belki de
tek gereken.
Kırıklarını aldırdığım
yüreğin telaşı
Kadar yeknesak şu
anlamsızlık
Ben teklerken kurduğum
her cümlede.
Yenilgi ve yanılgı
yüklüyüm
Bir parça hüzün yine de
Tefekkürü gönlün her
şeye bedel
Sarnıcı kırık kuyunun
en dibindeyim:
Solumda yas gözümde yaş
Öylesine hırpani bir
teselli
Koruk acılarımı
yığdığım gömütte gizli
Sessiz imgeler
çığırtkan bir dalkavuklukla
Kök söktürürken günden
geceye.
Kayıp bir gölge kadar
demli o yalıtılmışlık;
İzbelerde sığınak
bellediğim metruk bir sancının
En kuytusunda.
Adeta tekil bir alfabe
yine o pervasız yalnızlık,
Zinciri kırmak kadar
Tahakkümperver bir var
oluş…
Anlık hitabetlerin,
sanrı yüklü güdümü
Kadar ayrık bir
betimleme, nazarında hicaba
Dönük gökyüzünün hüzne
meyletmiş şafağında
Göz kırpan üç beş
kırpık yıldız.
Gündönümü, yıldönümü
Belki de seyri döngüye
teğet yüz görümü.
Yoksa aşkın izdüşümü mü
de,
Kerameti yığılı
yürekte.
Hoşnutluğun mucizevî
tınısında seğirten
Üç beş sefil tümce
kadar yeknesak,
Sükûtu hayale uğramış
bir gönlün yüz sürdüğü
O döngüde, kırılgan bir
zihniyetin muafiyeti.
Töhmet altında bir
yılgı
Belki de savruk, kırpık
yıldızların kayıp rotası.
Adsız anlamsızlığın
perde çektiği,
Nahoş bir
kabullenilmişken ölüm
Ve zikrettiği her ismin
çok ama çok gerisinde.