Raşe, bu sıcak yaz sabahı erkenden uyandı. Hemen dışarı cıktı. Masmavi gökyüzü, uyuyan deniz ve bu güzel güneşin tadını çıkarmaya karar verdi. Genç kadın, sere serpe kumlara uzandı. Siyah saçları, imbat esintisiyle savruluyordu. Düşlemek, bilmekten, yoksa bilmek, düşlemekten daha mı önemliydi. Önemli olan bu andı. Bakışlarındaki hüznün, yerini yaşama sevinci aldı. Herhalde ölümü, isteyecek kadar mutlu olmak buydu. Bir kuğu zerafetinde salınan beyaz yelkenlilerden, yükselen müzik sesi kıyılara vuruyordu. Martılar, balıkçı teknelerinin üzerinde mutlulukla dans ediyor, çocuklar dalgıçların çıkardıkları, sünger ve sedefleri ilgiyle izliyor, gençler el ele denize koşuyordu. Raşe, bakışlarını soru sorarcasına yol boyunca sıralanmış kaktüslere çevirdi. Buraya hiç yakışmamışlardı. Genç kadın, aynı anda bu kaktüsler kadar yersiz, dikenleri kadar acıtası sesler duyarak, sesin geldigi yere döndü. Genç bir çift yüksek sesle tartışıyorlardı. Genç kız: “Bu gün annenin doğum günü, senden beklediği bir kaç tatlı söz ve candan bir kucaklama.” Erkek ise: “Annem, benim kendisini sevip, saydığımı biliyor. Kadın gibi duygusal gösteriler yapamam.” Ama annesinin de bir kadın olduğu hiç aklına gelmiyordu. Çünkü annesi onun için sadece anneydi.

Raşe, genç erkeği anlıyordu. Genellikle kalıplaşmış aile birliklerinde, anne ve babanın birbirine dokunmadan yaşamaya çalışmaları, çocuklarda duygularını gösterme zorluğu yaratıyordu. Raşe, çocukluğunda anne ve babasının, cinsellikten uzak sıcak bir kucaklaşmalarını, sevgiyle ellerinin ve bakışlarının birleşmesini hep beklemişti. Yine de duygularını hep coşkun yaşamayı ve sevdiğine dokunmayı, annesinden öğrenmişti. Ama erkek çocuklarda durum farklıydı. Geleneksel ailelerde, üç dört yaşına gelen erkek çocuklarının ailedeki erkeklerle daha yakın olmasına çalışılıp, erkeklerin dünyasına girmesi amaçlanırdı. Aslında erkek çocuklarının anne sevgisine daha çok gereksinimleri vardı. Yapılan araştırmalara göre, erken yaşta annesiyle arasına mesafe konulan erkek çocukları, hayatları boyunca bir kadının yakınlığı olmadan yaşayamaz ve duygularını ifade etmekte zorluk çekerler denilmekteydi. Bir de erkekler ağlamaz, duygularını göstermek zayıflıktır, diye baskılar eklenince, sevgileri kafese kapatılmış martılar gibi çırpınıyor ama bir türlü tutsaklıktan kurtulamıyordu. Raşe, çok küçüktü. Annesi ve abisi şiir yarışması yapıyorlardı. Hala abisinin şu dizeleri ve annesinin şen şakrak kahkahaları kulaklarında çınlıyordu. Abisi şiirini şöyle bitirmişti.” Alırsa Allah ikimizin canını birden alsın anne.”

Erkekler sevgi emek ve özveri ister tümcesini nedense daha sık kullanırlar. Bu hayatta sizi karşılık beklemeden seven, emek ve özverileriyle sizleri büyüten,annelerinize, sarılıp seni seviyorum annem demek neden bu kadar zor. Unutmayın; unutulmayanlar dönüp dönüp sarılanlardır.

Raşe, sıcaktan bunalmıştı. Kendisini serin sulara bıraktı. Martılarla yüzecekti.” Sevmek bir değerdi. Seven kişi bunu davranışlarıyla biçimlendirip, sözleriyle taçlandırmalı ve sevdiğine seni seviyorum diyebilmeliydi.”

( Raşe 7 başlıklı yazı BelkızGÜNAYDIN tarafından 11/26/2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu