Bir zamanlar tatlı, küçük bir şehirde yaşayan bir kız vardı. Bu kızın adı Nehir'di. Nehir, cıvıl cıvıl bir kızdı. Bir gün Nehir telefon sesiyle uyanır. Arayan ''Derin''di. Derin, Nehir'in en yakın ve en sevdiği arkadaşıydı. Sonra telefonu açınca Derin:

-Nehir! Yarın saat 20.30'da parti var. Beni sizin evinizin önünde bekle! Olur mu?

Nehir;

  • Tabii, Derinciğim. Ne partisi bu?

  • Arkadaşımın doğum günü partisi.


Sonra annesi Nehir'i kahvaltıya çağırır. Nehir, karnını bir güzel doyurduktan sonra, yarın ne giyeceğini düşünmeye başlar.


  • Hmmmmm... Şunu mu giysem, yok yok bunu giyeceğim. Oley! Buldum! Zeliş'in verdiği şu beyaz elbiseyi giyeyim, altına da şu ten rengi ayakkabıyı giyerim! Saçlarım... topuz yaparım.

Öğlen Saat 15:00

Nehir, Bahar'la beraber bir kafeye gitmeye karar verir. Bahar, Nehir'in kuzenidir. Birbirlerini çok severler. Yürürler,yürürler ve sonunda kafeye vardılar. Bir masaya oturdular. Aaa, o da ne? Nehir'in dikkatini çeken bir şey vardı. Ahşap bir sehpa! Ama gerçekten de göz alıcı bir sehpaydı. Nehir'in aklına ağaçlar, ağaçların kesilmesi, sonra da o kadar zaman sonra o kafeye kadar gelmesi geldi. Neyse, konumuza dönelim. Sonra, Bahar Nehir'e;

  • Ne alırsın?

  • Hmmm , ben bir soda alayım.

Bahar, garsona:

  • 2 soda alalım.



Sodalarını içtiler, sohbet ettiler ve eve gittiler. Tabii bu bayağı sürdü.

Akşam Saat 20.00



Nehir'in annesi Nehir'i akşam yemeğine çağırdı. Sonra yemeğe oturdular ve ama, o da ne? Bir şey eksikti. Tuz! Nehir hemen getirdi. Yemeklerini yediler.. Nehir odasına çıktı.


Akşam Saat 20:30


Nehir'in uykusu gelmişti. Az sonra annesine ve babasına iyi geceler dileyip yatağına girdi.


Sabah Saat 09:30

Nehir, hep sabah 09:30'da uyanırdı.Nehir'in annesi hala uyanmamıştı. Çünkü annesi geç yatmıştı.

Sonra Nehir kahvaltıyı hazırladı, annesi de o anda uyandı:


-Aaa, kızım. Kahvaltıyı mı hazırladın? Ne gerek vardı?

-Evet, anne. Bugün de ben hazırlayayım dedim. Sen zaten yorgunsun, değil mi?

-Evet, kızım. Hadi yemeğe başlayalım.

-Peki anneciğim.

Kahvaltı ederler ve Nehir kahvaltıyı toplar. Sonra da Nehir kendi kendine:


- Parti için hemen hazırlanayım.



Nehir, hazırlanmaya başlar. Sonra da kuaföre gider. Saçını yaptırır. Sonra Derin'i arar. Ona saçını yaptırıp yaptırmadığını sorar:

-Derinciğim, saçını yaptın mı?

-Evet.

-Bende şimdi yaptırdım. Elbisemi de giydim. Ayakkabımı giyeyim. Çantamı da alayım. Çıkıyorum.

-Tamam, bende sizin eve yakınım zaten.

-Ben kapının önündeyim. Aaa, başıma bir şey düştü. Yağmur yağıyor! Hemen şemsiye alayım.

-Tamam.



Sonra birbirlerine ''Merhaba.'' dediler. O anda yağmur durdu. Durağın yolunu tuttular. Metrobüs durağına gelirler. Nehir:


-Şu metrobüste bir gelmedi.

-Hmmm, aynen.


O anda metrobüs gelir. İkisi de metrobüse binerler.


  • 1. Durak: Haramidere Sanayi

  • 2. Durak: Haramidere

  • 3. Durak: Beylikdüzü

Nehir o anda “DURACAK” yazısına basar. Sürücü farketmemiştir, hemen kapıyı kapar. Ama, kızlar bir bakmış ki metrobüs kapısını kapatmış bile! Sonra önden bir adam:


-Ağabey, “DURACAK” yazısını görmüyor musun?


Şoför:


-Pardon, zaten Beylikdüzü'nü geçmedik.


Nehir:

- İyi oldu bu. Bir an geç kalacağız sandım. Bu arada, teşekkürler!


-Önemli değil.


Sonra otobüsten aşağıya inerler. Nehir, bir an şaşırdı. Sanki içinde kelebekler uçuşmuştu. Aşık olmuştu! Fakat fark edememişti.


Nehir ile Derin partiye doğru yürüyorlardı. O anda Derin arkasında metrobüsteki adamı gördü. Onları takip ediyor olabilirdi. Hemen bunu Nehir'e söyledi. Nehir:


  • Bence sandığın gibi bir adam değil. Yani kötü biri değil.

  • Bilmiyorum, bence kötü olabilir. Sonuçta kimseye güvenilmiyor burada!

Sonra bir bakmışlar ki partiye varmışlar... Partinin kapısına '' Tık, tık.'' diye tıklatırlar. Bir kız, kapıyı açar ve:


  • Hoşgeldiniz, adınız?

Nehir heyecanla:


-Ben Nehir ATEŞ.

-Ben Derin MUTLU.


Kız hemen yanıtlar:


-Hmmm, bir dakika, Nehir değil mi? Evet siz şurada varsınız. Geçin. Siz Derin Hanım, şurada. Siz de geçin.


Kızlar hemen içeriye doğru koşmuşlar. Bir anda, sahneye ünlü bir isim çıkmıştı! Herkes çok şaşırmıştı:


-Aaa, en sevdiğim ünlü gelmiş!

-Oley, hemen gidip imza almalıyım!

-Hemen yanına gideyim!


Sonra herkes dans etmeye başlamış. İnanamayacaksınız ama otobüsteki o adam ile Nehir çarpışmış! Nehir farketmiş, çok şaşırmış. Baktı ki bu adamdan kurtulamayacak, çözümü adamla tanışmakla buldu. Tanıştılar:


-Merhaba, ben Nehir.

-Memnun oldum, ben de Can. Sizi metrobüste mi gördüm?

-Evet, öyle oldu. Tesadüf işte.

-Arkadaş olmak ister misiniz?

-Aslında olabilir, ama sizi iyi tanımalıyım.

-Evet, yani bana güvenebilirsiniz. Siz de inanırsanız tabii ki.

-Ben bir düşüneyim, telefon?

- 0595 283 6481.

-Tamam, Can bey. Ben sizi arayayım, siz beni kaydedin.

-Peki, şimdi eğlenelim!

-Tamam!


2,5 saat sonra parti sona erdi. Nehir, hâlâ Can Bey'i düşünüyordu. Onun yanında olmak istiyordu. Eve geldiler. Sonra Nehir'in uykusu geldi. Uyumaya karar verdi.


Sabah Olur...


Nehir her zaman ki gibi 09:30' da uyanmıştı. Annesi de uyanıktı. Annesi onu uyandırmaya gelecekken, Nehir:


-Anne, ben uyandım.

-Tamam kızım. Haydi kahvaltıya gel.



Kahvaltılarını ettikten sonra, kapı çalındı. Derin gelmişti. Can Bey ile durumlarını sordu.

Çünkü onlar konuşurkan o dans ediyordu. Çünkü onları yalnız bırakmak istemişti. Nehir ardından:

-Evet, yani Can beyle birbirimizin telefon numaralarımızı aldık...


O anda Derin sözünü keser:

-Yani, tanıştınız mı?


Nehir :

-Evet, ama şuan belli bir şey yok.... Ama bugün aramayı düşünüyorum.

-E arasana o zaman!


Nehir telefonu eline alır. Can Bey'in numarasını arar. Olan olmuştu. Nehir ile Can bey'in konuşması başladı:


  • Merhaba, Can bey değil mi?

  • Evet, Can. Siz de Nehir olmalı?..

  • Evet.

  • Neyse, bugün Özgür Kafe'de buluşalım mı?

  • Tabii.

    Nehir, kulaklarına inanamadı. Bu gerçek olamazdı. Sevdiği kişi ona bir buluşma teklif etmişti.

  • Tamam. Saat 13:00 gibi.... olur mu?

  • Peki, hoşça kalın.

  • Hoşça kalın.

Saat 11:00 idi. Nehir hemen hazırlıklarına başladı. Makyaj, kıyafet, ayakkabı, çanta...

daha neler neler vardı ama, bu olay partiye hazırlanırken de olmuştu. Nehir genelde böyledir. Çok telaşlı, ama işini bilen bir kızdır. Nehir'in hazırlıkları bitmişti. Nehir soluklandı. Rahatlamıştı. İlk buluşmasında geç kalacak hâli yok herhalde. Nehir hemen Derin'i aradı. Derin, Nehir'in çok şanslı olduğunu kabul ediyor, her zamanda dile getiriyordu. Ama, Derin haklıydı. Böyle şans kime gelir ki! Dünyada birkaç kişiye, haydi bilemedin 10 kişiye... Tabii ki o kadar az değildir çünkü dünyada 7,2 milyar insan var! Bu kadar kişiden 10 kişi çıkarırısak... Gerisini siz bilin.




Saat 12:40 olmuştu. Nehir heyecanla Derin' e baktı. Derin de ona baktı. Sonra Nehir:



  • Ben artık çıkayım, olur mu?

  • Tamam Nehirciğim.

  • Bay bay.

  • Bol şans...

  • Sağol.


Nehir yolda koyuldu. Minibüse bindi, geldi. Tuhaf hissediyordu çünkü pek de minibüse binmezdi. Hemen aşağıya indi ki, önceki olay yaşanmasın. Sonra yine adamdan kurtulamaz falan... Gerek yok. Nehir, geleceği yerin adını unuttu! Kendi kendine:


  • Özgün müydü, yok Özge... Özgür!

    Nehir, rahatlamıştı. Çünkü bir an hatırlayamacak sanmıştı. Sonra Özgür Cafe'ye geldi. Can Bey'i görünce:

  • İşte, orada!

Herkes şaşkınlıka Nehir'e bakıyordu. Çünkü Nehir yanlışlıkla bunu sesli söylemişti.

Nehir, herkesten özür diledi ve Can Bey'in yanına koştu, soluklana soluklana:

-Geç mi kaldım, çok özür dilerim... Çok yoruldum. Saat kaç?

-Dur bir sakin ol. Ne oldu?

-Geç kaldım zannettim de. Ondan şey oldu. Saat kaç?

-Saat 13.10. Geç otur bir soluklan. Ne içersin?

-Şuan... ba... na... bir bardak su bi...le yeter.


Garsona :

-Bir su, bir soda.

-Peki, hemen geliyor.


Nehir, suyunu beklerken üşüğünü fark etti. Ama belli etmedi. Çünkü utanırdı. Sonra Can Bey lafa başladı:


- Eee, hayat nasıl gidiyor?

  • İyi. Sizin?

  • Benim de iyi. Yani birkaç şey dışında iyi gidiyor.

  • Birkaç şeyi paylaşmak ister misiniz?

  • Bilmem.

  • Neyse, önemli ise anlatmayın.

O sırada soda ve su gelir. Nehir hemen suyunu içer. Can Bey:


  • Ne kadar susamışsın. Bu kadar susadığını söyleseydin... Hemen getirirlerdi.

  • Önemli değil.

    Sonra biraz sohbet ederler. Sonra eve giderler. Saat 15.30 idi. Derin, heyecanla 2,5 saat beklemişti. ''Acaba ne oldu?'' diye hep düşünmüştü. Hemen lafa girdi:

  • Nehir, ne oldu?

  • Normal geçti.

  • Nasıl normal geçti? Hiçbir şey olmamış gibi... Hani sen bu Can Bey'i seviyordun, ne oldu?

  • Ya, utandım işte anlamadın mı? Yani illa söyleteceksin. İlla utanacağım.

  • Pardon ya, bilmiyordum. Fark etmedim.

  • Hep kendini düşünüyorsun da ondan.

Dedikten hemen sonra Derin Nehir'in ona küstüğünü anladı. Saygılı davranması gerekiyordu. İşte Nehir tam buraya parmak bastı:


  • Daha saygılı olman gerekiyordu. Ben sana biraz kırıldım.

  • Özür diliyorum. Bir dahakine dikkat edeceğim. Beni affediyor musun?

  • Hmmm, bir düşüneyim. Tamam! Ama bir şartla. Bir dahakine daha dikkatli olacağına söz...

  • Söz veriyorum!

  • Tamam. Affettim.


Sonra birbirlerine sarılırlar. Bu küçük tartışma sona erer. Sonra Nehir herşeyi bir bir anlatır. Derin çok şaşırırır:

  • Aa, ne şanslısın.

  • Bunu hep söylüyorsun zaten. Bu 50 falan oldu.

  • Pardon, bıktın sende değil mi?

  • Yooo, bıkmak değil de... Biraz şey işte. Anla.

  • Offf, bazen dediklerini anlamıyorum.



Sonra kızlar akşam olmaya başladığını fark ettiler. Derin, annesini aradı ve o gün Nehirlerde kalmak istediğini söyledi. Annesi ile Derin konuşuyordu, Nehir ise heyecanla yanıt vermesini bekliyordu:

  • Anne, bugün Nehirlerde kalabilir miyim?

  • Hmmm, biraz düşüneyim. Derin, ben babana sorayım, öyle sana söylerim.

    Offf.... tamam anne.



Sonra beklemişler. Sonunda annesi aradı:


  • Alo, anne ne oldu?

  • Tamam, yani kalabilirsin. Ama yarın sabah 14:00 olunca eve gel.

  • Tamam, anneciğim.

  • Hoşça kal.



Sonra, iki kız konuşmaya başlar. İkisi de telefonla uğraşıyorlardı. Nehir, Can beye mesaj gönderip duruyordu:


  • Can bey, nasılsınız?


Nehir, bekler, bekler... Hala cevap vermeyince biraz üzülür. O an gelince:


  • Pardon, Nehir. Fark etmemiştim.

  • Hıı, peki.

  • Bu arada ben iyiyim, seni sormalı?

  • Bende iyiyim. Bugün arkadaşım bende kalıyor.

  • Anladım. Eğleniyorsunuz yani.

  • Yani, sayılabilir... Neyse ben yatıyorum. İyi geceler.

  • İyi geceler.

Sonra Nehir ve Derin uyudular.




Sabah oldu. Nehir uyandı, Derin'i de uyandırmak istedi:


  • Derin, haydi uyan!

  • Offf, tamam. 5 dakika daha...

  • Hayır, kalk haydi canım sıkılıyor.

  • Kalktım.

  • Nihayet!



Derin de uyandı, ardından Nehir'in annesi kahvaltıya çağırdı. Sonra kahvaltı yaptılar. Nehir:


  • Derin, gidelim mi artık?

  • Nereye gideceğiz? Hatırladım, AVM'ye gidecektik.

  • Aynen.


Bir otobüs bekliyorlardı. İşte otobüs gelmişti. Hemen gelen otobüsü durdurdular. Bindiler, ardından ise boş yer bulmaya çalıştılar. Fakat, bir boş yer vardı. Nehir ile Derin düşündüler. Nehir'in oturmasına karar verdiler. Ama diğer durakta Derin oturacaktı. Anlaştılar. Bir durak geçti. Sıra Derindeydi. Derin, hemen yerine oturdu.

Bir durak daha, bir tane daha... İşte böyle duraklar geldi, geçti ve sonunda AVM'yi gördüler. Hemen indiler. Sonra AVM'ye girdiler ve sonra da bir görevli:


  • Buradan geçiş için lütfen çantanızı şu alana koyun.

  • Pardon, buraya gelmeyeli bayağı oldu da.

  • Önemli değil.



Ardından Nehir'in gözüne bir mağaza takıldı. Derin'e o mağazayı işaret ederek:


  • Derin, şu mağazaya girelim mi? Ne dersin?

  • Olur.



Sonra mağazaya girdiler. İkisi de aynı şeyleri beğeniyor, 1 tane kalmış ise tartışıp küsüyorlardı. Fakat sonra barışıyorlardı. Çünkü arkadaşlar 1 saat bile küs kalmaz, değil mi? Tabii bazıları hariç... bazıları geç barışır. Olsun, onlarda arkadaş. Neyse, ne diyorduk?


Kızlar mağazada dönüp dolaştıktan sonra kasaya geldiklerinde, şaşırmışlardı. Çünkü,

Can bey kasiyerdi! Nehir, inanamadı. Can beyin böyle işler yapabileceğini bilmiyor, bilmek de istemiyordu. Ama ne yazık ki öğrenmişti. Derin ise içinden şöyle diyordu: '' Vay be! Ne şanslı insanlar var hayatta!'' Sonra da konuyu açmak üstüne düşmeyen Derin lafa girdi:

- Aaaaaa! Can bey değil mi bu?

- Evet, ben Can bey.


Fakat Can bey bunu söylerken birazcık utanmıştı. Can bey duygularını çok belli eden biriydi. Mutluysa, üzgün olamazdı. Üzgünse , mutlu olamazdı. Kızgınsa, sakin olamazdı .

Böyle birisiydi işte Can beyde... onu böyle kabul etmek zorundaydı herkes. Nehir:

  • Hmm. Siz burada mı çalışıyorsunuz?

  • Aslında burada çalışmıyorum. Ama bir günlük arkadaşım çağırdı da... onun yerine ben geldim.

  • Anladım. O hasta falan mı, yoksa özel bir durum mu?

  • Üzerine bastın: Hasta! Evet, arkadaşım maalesef hasta. Onun yerine ben geldim.

  • Peki, sizi görünce şaşırdım da. Ondan dedim. Neyse, kolay gelsin. Bu arada geçmiş olsun arkadaşınıza...

  • Teşekkür ederim.


Can bey, rahatlamıştı. Son anda paçayı kurtartığı için çok mutluydu.Daha sonra kızlar birkaç mağaza daha gezip eve gittiler. Ardından annesi:


  • Aaaaa, siz mi geldiniz?

  • Evet, anneciğim.

  • Tamam. Hadi şöyle oturun. Ben de size sıcacık çorba getireyim.

  • Oleyy! Ne çorbası anne?

  • Tarhana çorbası.



Derin'in yüzü asıldı. Tarhanadan nefret ederdi. Bu nasıl bir şanssızlık?.. Çünkü Derin sadece tarhanayı sevmiyordu. Nehir'in kulağına eve gitmesi gerektiğini, zamanın nasıl geçtiğini anlamadığını söyledi. Nehir, olayı anlamıştı. Derin'i iyi tanırdı.

Fısıldayarak, Nehir:


  • Derinciğim. Üzülme, ben anneme hemen söylerim. Başka bir yemek varsa, ondan yersin. Haydi, üzülme. Bak ben de üzülüyorum.



Derin, cevap vermedi. Nehir, ne denediyse, olmadı. Derin böyle biri değildi. Ama bugün farklılaşmıştı. Nehir de anlamadı neden olduğunu. Sonra içinden:


  • Pufff.... neden böyle oldu Derin'e, anlamadım. Yoksa ona ilgimi göstermiyor muyum? Yoo.. Nehir öyle bir kız değil ki. İlgi beklemez çok arkadaşlarından. Ne oldu? Ne oldu? Çok merak ediyorum!

Derin dedi ki:


  • Nehir, ben 1 hafta önce sınav oldum. Tam puan ''900'', benim puanım ''400''. Nasıl oldu bu? Benim tam puan almam gerekiyordu. Offf!

  • Aaa, demek bundandı bu triplerin.... Eyvah! Dışımdan mı söyledim?!

  • Trip haaa? Demek trip. Anladım, Nehir. Ben gideyim. Sen rahatsız olma!

  • Ama, ama... bekle....

  • Beklemem gerekmiyor, zaten burada trip atıyorum!

  • Yaaa, öyle demek istemedim! Offf...

  • Bal gibi de öyle...


Derin, ağlamaya başladı. Lafına devam edemedi. Nehir, Derin'in yanına gidip çaresizce düşünüyordu. Kendini çok suçlu hissediyordu. Ama böyle kalmaya dayanamadığı için;

    -Derin, özür dilerim. Öyle demek istememiştim. O an ağzımdan çıktı. Gerçekten... özür dilerim. Haydi! Lütfen beni affet.



Derin, biraz düşündükten sonra:

    -Taa... maaa... mm.

    -Ağlama artık. Bak nasıl hıçkırığın başladı.

    -Tamam. Ağlamıyorum Nehir. Ama bir daha yapmacağına söz verirsen!

    -Söz!

    -Tamam, barıştık.

    -Oleyyyy!!!



Kızlar, bir barışıp bir küsüyorlardı. Bu durum hep böyle zaten. Bu daha demin de oldu.

Nehir'in annesi dedi ki:



  • Anne, Derin tarhana çorbasını sevmiyor da... başka bir yemek var mı diyecektim?.

  • Yok Nehirciğim. Ama bakkaldan bir makarna alırsanız 10 dakikada yaparım. Kolay

yapılıyor ya, ondan dedim. Yoksa beklemek istiyorsanız...

  • Hayır! Makarna yap anneciğim.

  • Peki.



Derin sakinleştikten sonra bakkala gittiler. Makarnayı alıp getirdiler. Annesi hemen yapmaya başladı. Derin, heyecanla bekliyordu. Nehir'in annesine:



  • Sevim abla, bana saygı duyduğunuz için sağolun. Bu kadar uğraştınız. Size zahmet verdim.

  • Önemli değil. Sende benim kızım gibisin.

  • Sağolun.



10 dakika geçti. Nehir, annesine sordu:



  • Anne, makarna oldu mu?

  • Olsa size söylemez miyim? 5 dakikaya oluyor.

  • Tamam.



Sonra Derin'e döndü:

-5 dakikaya olacakmış.

-Tamam Nehirciğim.



Makarna oldu. Sonra Nehir'in annesi sofrayı hazırladı. Yemeklerini güzelce yediler. Derin, yine binlerce teşekkür etti:

  • Sevim abla, çok teşekkürler!

  • Tamam. Teşekküre gerek yok...



Derin evine gitti. Akşam saat 20.30 idi. Nehir, yatağına yattı. Uykuya daldı.



Nehir, sabah kalktığında aklına Can Bey geldi. Onu aramak üzere iken şu ses duyuldu:

  • Merhaba, kardeşim. Nasılsın?



Şimdi siz bu kişinin kim olduğunu merak ediyorsunuz. Bu kişi, Nehir'i ablası Nur' du.

Nur, Nehir'lerle beraber yaşamıyordu. Çünkü, onun işi vardı. Çalışıyordu. Nehir, cevap verdi:

  • Aa! Sen mi geldin? Hoş geldin, ablacığım. İyiyim, sen nasılsın? İşine ne oldu?

  • İyiyim kardeşim. İşim tatil oldu. 20 gün gitmeyeceğim. Bu, İşçiler Günü olduğu için...

  • Anladım. Ben birisini arayacaktım da... Sen geldin. Şimdi arayayım. Olur mu?

  • Olur. Ama konuştuktan sonra kim olduğunu bana anlat.

  • Belki. Özel biri sayılabilir. Zorlama beni, lütfen.

  • Tamam.



Nehir, Can'ı aradı. Konuşma başladı:



  • Alo, Can. Ne yapıyorsun?

  • Merhaba Nehir. İyiyim. Dışarıya çıkacaktım. Sen nasılsın?

  • İyiyim. Dışarı derken nereye?

  • Bir cafe var da... Biri ile oraya gideceğim.



Nehir, birini merak etti ama, ayıp olmasın diye sormadı.



  • Tamam, Can. Hoşça kal.

  • Bay bay.

Nehir, Can'la ikisinin gittikleri cafe olabileceğini düşündü. Doğru olmaz mı diye bir düşündü, ama fikri değişmedi. Hemen hazırlandı, cafeye doğru gitmeye başladı. Cafeye varınca, şaşırmadı. Çünkü, Can'ı gördü! Fakat, yanında biri vardı. Bu kişi, bir kızdı. Nehir, hemen telaşa kapıldı. Yoksa Can onu sevmiyor muydu?.. O an Nehir, dondu kaldı... Çünkü Can'ın onu sevdiğini düşünüyordu. Bu kız da kimdi? Nehir, dayanamadı, onların yanına koştu ve kıza:

  • Sen de kimsin tanımadığım kız?



Kız ise şaşkın bir şekilde:

  • Ben mi?

Nehir:



  • Başka kız mı var? Sen tabii.

  • Ben, Can'ın...



Can lafını kesti:

  • Ne oluyor Nehir? Benim kardeşime neden bağırıyosun? Ne cürret benim kardeşime? Söyle haydi!

  • Can, neden bana bağırıyosun? Ben...

  • Neden mi? Hâlâ anlamadın mı? Kardeşime bağırdın diyorum, kardeşime!

  • Tamam, sakin ol. Özür dilerim.

  • Hemen özür ile halledemessin.

  • Yeter be! Senden hoşlanıyorum, anlamıyor musun? Seni kıskanıyorum ve bu yüzden seni koruyorum. Neden anlayış göstermiyorsun? Ama artık hakkını kaybettin! Ne hâlin varsa gör!

  • Aa, sen ne diyorsun?

  • Evet, bu doğru!





Can, ne diyeceğini bilemedi. Hem utandı, hem şaşırdı. Çünkü Nehir ile beraber olabileceğini hiç düşünmemişti. Ayrıca başkasından hoşlanıyordu. Ama Nehir'e söylemedi. Sonra bir cesaretle:



  • Nehir, ben başkasından hoşlanıyorum. Senden değil!

Nehir, utandı. Ayrıca da üzüldü. Sonra da dedi ki:

  • İyi! O zaman arkadaşlığımız bitsin! Demek anlaşamıyoruz, iyi o zaman.

  • Nehir, öyle demedim. Arkadaş...

  • Sus, öyle dedin işte!

  • Ama...

  • Aması maması yok! Ben seni koruyorum ama sen...





Nehir, lafına devam edemedi. Ağlamaya başladı. Koşarak otobüse bindi. Akbilini bastı, bir koltuğa oturacaktı ki, bir teyze otudu. Nehir sinirlendi ve:



  • Buraya ben oturacaktım da!

Kadın, şaşırdı. Nehir, söylerken çok bağırmıştı ki, herkes ona baktı. Nehir, çok utandı. Kadın hemen kalktı ve:

  • Tamam, sakin söylesen kalkardım. Yaşlılara saygı.

  • Yaşlıymış... yaşlıysan banane!

  • Tamam, sus da otur.

  • İyi!

Nehir, evinin durağına geldi, indi. Kadına da şunu demeyi unutmadı:



  • Seni unutmadım. Görürsün sen!



Nehir zile bastı ve annesi kapıyı açar açmaz dedi ki:

  • Ne oldu kızım? Ne bu sinir?

  • Yok bir şey anne!

  • Tamam kızım. Sakin ol.

  • Sakinim zaten!



Nehir, ağlamamak için zor tuttuysa da, sonunda başarısız oldu. Yine ağlamaya başladı. O anda kapı çaldı. Gelen Derin'di. Derin, Nehir'in yanına geldi. Konuşma başladı:

  • Hayırdır ne oldu?

  • Can yüzünden oldu hepsi... Boşver Derin.

  • Boşvermek mi? Sen benim kardeşim gibisin...



Nehir, ''Kardeşim'' lafını duymak istemiyordu. Neden olduğunu anlamışsınızdır ( Anlamayanlar için: Can'ın kardeşi...) . Nehir hemen:

  • Lütfen kardeşim lafını kullanma.

  • Ne olduğunu bir anlatsan...



Nehir, ikna oldu ve herşeyi anlattı. Derin, kulaklarına inanamadı. Ama bu gerçekti.

Derin şaşkın bir şekilde:

  • Demek öyle... Otobüsteki kadını bir elime geçirsem... Ben orada olsam neler olurdu düşünmek bile beni sıkıyor.

  • Biliyorum Derinciğim. Senin sinirini biliyorum zaten.



Nehir, sakinleşti. Bu arada, karnının acıktığını hissetti. Annesi onu hissetmiş gibi:

-Hadi kızlar, yemeğe!

  • Biz de çok acıkmıştık! Tamam, geliyoruz!



Yemek yediler ve yemekten sonra Derin Nehir'e dedi ki:

  • Üzülme artık.

  • Nasıl üzülmeyeyim? Can bana bağırdı diyorum. Ba-ğır-dııııı! Anladın mı?

  • Anlıyorum ama, bu kadar üzülmeye değmez. Sana başka sevgili mi yok?

  • Offf! Beni anlamıyorsun işte! Kimse beni anlamıyor! Ben ondan hoşlanıyorum!

  • Biliyorum zaten!

  • O zaman anlasana beni! Aşk bu aşk! Daha ne diyeyim anla diye?

  • Bence biz bir süre konuşmayalım.

  • Sen öyle diyorsan. Konuşmayalım bakalım ne olacak?

  • Tamam. Bay bay o zaman!

  • Bay bay! Bu arada da Can beni sevmediğini söyledi. Karşılıklı bir aşk değil yani! Ben asıl buna üzülüyorum zaten!



Derin, olayı şimdi anlamıştı. Nehir'in bu üzüntüsünü, sinirini şimdi anlamıştı. Sonra tam ''Nehir!'' dediği an, kapı kapanmıştı. Nehir de duymamıştı Derin'in sesini. Sonra da Nehir saate baktığında, saat '' 20:00'' idi. Tarih ise '' 30 Aralık 2015'' idi. Nehir, yılbaşına az kaldığını fark etti. Hemen içine mutluluk saçıldı. Can, Derin, otobüsteki kadın, Can'ın kardeşi... Hepsini unutmuştu. Aklına bir şey geldi. Zaten hiç yerinde durmayan bir kızdır.

Bütün ortaokul arkadaşlarını çağırıp, AVM'ye gideceklerdi. Fakat bundan önce, bir arkadaşının evinde ''Yılbaşı Çekilişi'' yapacaklardı. Sonra biraz gezip, herkes kendine çıkan kişiye hediye alacaktı. İşte böyle bir gün düşünmüştü Nehir. Fakat şimdiden arkadaşlarını arayıp, haber verecekti. Teker teker aramaya başladı. İlk önce en sevdiklerinden başlayarak:



  • Alo, Selen sen misin?

  • Evet benim Nehir. Nasılsın?

  • İyiyim. Sen nasılsın?

  • Ben de iyiyim.

  • Yarına bir planın var mı diyecektim?

  • Bir dakika, anneme sormalıyım. Çünkü her hafta bir gün misafirliğe gideriz de...

  • Tamam.



2 dakika sonra, Selen cevap verdi:

  • Yarın boşum. Ne yapacağız ki?

  • Yılbaşı çekilişi yapacağız. Sonra biraz gezip, çıkan kişiye hediye alacağız.

  • Süper fikir! Ben herkese haber veririm. Sen yorulma. Tamam mı?

  • Tamam. Sağol. Yarın saat kaçta olsun?

  • Saat... 13.00 gibi herkes AVM'nin girişinde beklesin.

  • Tamam. Hoşça kal.

  • Hoşça kal.



Saat 20.10 olmuştu. Akşam yemeği yediler. Nehir, 30 dakika TV seyrettikten sonra, uyud



Sabah olmuştu. Nehir yatağından sevinçle kalktı. Kıyafetleri giydi, saat 10:00 idi. Annesi yemeğe çağırdı. Kahvaltı ettiler. Nehir, dışarı çıktığını söyledi.

Nehir, gezerken saatin 12.00 olduğunu fark etti. 1 saat daha gezdikten sonra, AVM'nin önüne indi. Bir baktı ki, kimse yoktu! Nehir, şaşırmıştı. Çünkü saat 13.00 diye sözleşmişlerdi. Nehir, 10 dakika bekledi.

Nihayet arkadaşı Selen geldi. Diğerleri de gelmeye başladı. Nehir, rahatladı. Yanlış anladı zannetmişti. Selen olayı düzetmek için:

  • Özür dilerim Nehir. Biraz geç kaldım. Otobüs beklemiştim de...

Diğerleri de:


  • Ben de saatini yanlış anlamışım. 13.10 sanmıştım. Çünkü o an yemek yiyordum.

  • Aynen, ben de.

  • Ben de otobüsten...

  • Ben de.



Sonunda, anlaştılar ve bir lokantaya girdiler. Nehir, bir garson çağırdı. Fakat, garson ona bir menü vermedi. Nehir, hakkını savunan biri olduğu için ezilmemişti:

  • Bir şey sorabilir miyim?

  • Sorun efendim.

  • Bana neden menü vermediniz?

  • Ayy! Çok özür dilerim. Hemen vereyim.

  • Sağol. Nihayet hatırlandın. O da benim sayemde...

  • Çok özür dilerim.

  • Tamam tamam, bir şey olmaz.

  • Siparişlerinizi alayım?


Nehir:


  • Arkadaşlar siz ne yersiniz?

    Herkes birden:

  • Pizza! dediler.

  • Tamam arkadaşlar. Peki kaç kişiyiz? Bir kişi cevap versin.


Selen hemen:


  • 14.

  • 14... Tamam. Pizza kaç kişilik? Şu pizza.

  • O pizzamız; 7 kişilik.

  • 7 mi? Boyutunu bakacağım.

  • Gelin şöyle bakın.


Nehir, inceledikten sonra:

  • Tamam, biz bu pizzadan 2 tane alalım. Bir de... içecek ne olsa?


Birden sesler karıştı:

  • Ayran!

  • Kola!

  • Hayır ayran!

  • Bana fark etmez.

  • Kola!


Nehir, ne diyeceğini şaşırdı. Sonra bir çözüm buldu:

  • Ayran isteyenler?

    7 kişi el kaldırmıştı.

  • Kola isteyenler kimler ?

    6 kişi el kaldırmıştı. Nehir garsona:

  • Beni de sayarsak, biz 7 ayran 7 kola alalım.

  • Evet, dedi herkes.

  • Peki hemen geliyor!


10 dakika sonra bütün siparişler geldi fakat, Selen'in telefonu çaldı. Arayan kimdi acaba?

Hadi öğrenelim:

  • Alo, Can.


Nehir, ''Can'' deyince, çok şaşırdı. Çünkü onun sevdiği Can olabilirdi. Dinlemeye karar verdi. Konuşmaya devam ettiler. Can:

  • Ne yapıyorsun?

  • İyi, arkadaşlarımla gezip tozuyoruz. Sen?

  • İyi. Bu aralar biraz canım sıkkın da... biriyle tartıştık. O yüzden.

  • Aaa! Üzüldüm bak buna. Sen takma kafana. Zaman herşeyin ilacı. Benden sana tavsiye.

  • Ben de öyle düşünmüştüm.

  • Tamam işte. Üzülme. Tamam mı?

  • Tamam. Üzülmemeye çalışacağım.

  • Peki.

  • Hoşça kal.

  • Sen de.


Nehir, Selen'e ''Can'' kim diye sormaya cesaret edemiyordu. Ya Selen onu küçük düşürürse... Can'ı sevdiğini falan sorsa... Yok ya, daha neler! Ama Nehir, biraz düşündü. Çünkü Selen, Nehir'e 7.sınıfta yanlış kopya vermiş, öğretmen de ona ceza vermişti. O gün ne de kötüydü. En iyisi unutmaktı. Ama Nehir, 10 yıllık arkaşına güveniyordu. Bu nedenle, ''Can'' kim diye soracaktı. Nehir, cesaretlenip:

  • Selen, bu Can da kim? Merak ettim de...

  • Can mı? Can, benim arkadaşım. 3 hafta oldu tanışalı. Bir cafede gördüm onu.

Yanında bir kız vardı. Ama kim olduğunu anlamadım. Ama sanki sarı saçlıydı. Bir ara ayağı kalktı. Ondan gördüm.

Nehir, bir düşündü. Kendi kendine:

  • 3 hafta önce... cafede görmüş... bir kız varmış yanında... sarı saç... aa! O ben miydim? Biz 3 hafta önce tanıştık. Nasıl olur?


Nehir, Selen'e:

  • O sanırım bendim...

  • Nasıl olur bu? Sen onu tanıyor musun?

  • Evet. Can ÇİÇEK mi?

  • Aynen öyle.

  • O zaman... diyecek bir şey yok.

  • İnanamıyorum buna!

  • Ben de...


Selen, diyecek bir şey bulamamıştı. Gerçekten de çok şaşırmıştı. En iyisi ne olur diye düşündü. Nehir'i küçük düşürmek de istemiyordu. Fakat Can'la ile bir ilişkisi olup olmadığını merak ediyordu. Sonunda bir karar verdi. Ona soracaktı. Bir cesaretle:

  • Nehir, senin Can ile bir ilişkin var mı?

Nehir, duraksadı. Yüzü kıpkırmızı kesilmişti. Gerçekten çok utanmıştı. Bir cevap veremezken, bir de elleri titriyordu. Gözleri yaşlarla dolarak:

  • Hayır, nereden çıkarıyorsun? Bir dakika yanıma gelir misin?

  • Peki.


Selen bunu çok utanarak söylemişti. Ama gerçekten çok merak etmişti. Şimdi öğrenmişti, ama utanmıştı. Şimdi ne diyeceğini düşünüyordu. Ne söylecekti? Neden yaptığını, ya da neden böyle yapmayı düşündüğünü nasıl söyleyecekti? Nehir onu bir köşeye çekip konuşmaya başladı:

  • Neler oluyor Selen? Neden beni küçük düşürüyorsun?

  • Çok özür dilerim Nehir. Ama çok merak...

  • Ağzını tutabilirdin! Neden 10 yıllık arkadaşığımızı düşünüp de öyle davranmıyorsun?

  • Çok ama çok özür dilerim. Ama o an ağzımdan çıkıverdi işte... Çok özür diliyorum. Gel haydi sarılalım.


Nehir, bir an durdu. Boğazı düğümlenmişti. Selen'i çok seviyordu, ( Ama Derin'den sonra tabii) ama böyle bir hatayı da zor affederdi. Bir şans daha vermek daha mantıklıydı, ama sonra Can'ı düşündü. Affedemezdi. Affetmeyecekti, şöyle dedi:

  • Hayır, seni affetmiyorum.

  • Ama...

  • Gidiyorum işte!

  • Gitme...

  • Onu söylemeden önce düşünecektin!



Sonra Nehir çekip gitti. Selen ise bütün arkadaşlarına Nehir'in bir işi çıktığını, acil olarak

gitmesi gerektiğini söyledi. Tabii bu yalan olmuştu. Ama ne yapsın? Herşeyi onlara anlatsa

mıydı? Yok canım, daha neler...

Nehir, çok pişmandı. Hemen kendini eve attı. İçinden şöyle dedi:

    - Ben çok aptallık ettim. Neden söylüyorsam? O gıcık Selen'e uymayacaktım. Of!



Ayy! Bir şeyler ters gidiyordu yine. ''Of!''u dışından söylemişti. Bu hata hep başına

gelirdi. Neyse ki evdeydi. Kimsecikler duymadı. Yanında duran oyuncak ayıcık dışında. Nehir

üzüldüğü zamanlar bu ayıcığa dertlerini anlatırdı. Ayıcık ise uslu uslu dinlerdi onu. Başka

ne yapacaktı ki. Sadece bir oyuncak ayıcıktı o. Nehir, Selen'e küsmüştü. Bu durumda siz de

öyle yapardınız. ''Affetsin artık!'' dediğinizi duyar gibiyim. Neyse, devam edelim. Nehir, ağlamak

istemiyordu. Çünkü ağlayınca bir şey değişmiyordu. Uyumaya karar verdi. Yatağına yattı;

uykuya daldı.

Sabah olunca, Nehir'in aklına çekiliş geldi. O katılamamıştı. Selen ''Zaten o gitti. Biz

çekiliş yapabiliriz.'' demiştir, diye düşündü Nehir. Selen'i düşünmemeye karar verdi.

Evet! Derin'i düşünecekti, yani onu çağıracaktı. Hemen onu aradı ve:

  • Derin, bize gelir misin? Sana anlatacaklarım var.

  • Tamam Nehir, geliyorum. Ne oldu?

  • Sen gelince anlatırım.

  • Tamam, hoşça kal.

  • Hoşça kal.


Nehir, Derin'i beklemeye başladı. Birilerine içini dökmesi gerektiğini biliyordu. Yaklaşık 30 dakika

sonra, Derin Nehirlere gelmişti. Nehir, Derin'e dedi ki:

  • Derin, sana her şeyi anlatacağım.

  • Anlat haydi! Çok merak ediyorum.

  • Tamam. Anlatıyorum.


Nehir, her şeyi anlatmaya başladı. Derin ise, arkadaşı anlatmaya başlarken gülüyordu;
daha sonra yüzü düşmeye başladı. Neden olduğunu anladınız herhalde. İşler kötüye gitmeye başlamıştı da ondan. Derin, Nehir'i anlattığı şeyin yarısında ağzı açık kaldı. Nehir ise kendini çok kötü hissediyor, her şeyin yolunda gitmesini umuyordu. Nehir:


  • Of! O gıcık kız yüzünden işte... Of ya, of!

  • Sakin ol canım, sakin ol. Zaman her şeyin ilacı.

  • Biliyorum ama... çok gıcık o kız, çok!

  • Nehir, biliyorum. Ama birazcık daha ''bardağın dolu tarafından'' bakar mısın?

  • Of, tamam. Ama bardağın dolu tarafı yok ki!

    Derin hâlâ şaşkındı. Ne diyeceğini bilemiyordu. Ama Nehir'i de üzmek istemiyordu. En iyisi ona bir sürpriz yapmalıydı. İçinden;

  • Buldum! Yarın Nehir'i bir Lunapark'a götürüp eğlendirebilirim.



Derin, Nehir'e döndü:


- Nehir, yarın boş musun?

- Evet, ne oldu ki?

- Ne bileyim, merak ettim. Neyse, saat geç oldu, ben artık gideyim. Hoşça kal!

- Ama Derin...



Nehir geç kalmıştı. Derin çoktan taksiye binmişti bile... Nehir, bir şeyler döndüğünü anlamıştı. En iyisi sessiz kalıp, yarını beklemekti. Bir 10-15 dakika evvel Nehir uyumaya hazırlanıyordu. Pijamalarını giydi, anne ve babasına “İyi geceler” dileyip yatağına girdi.



Sabah Olunca



Nehir, içinde bir üzüntüyle uyandı. Aklına Can gelip duruyordu. Onu çok özlemişti. Ama onu düşünmezse galiba özlemezdi. Unutmaya karar verdi.



Nehir'in annesi yemek yaparken sıklıkla şarkı söylerdi. Ama Nehir ve babası bundan şikayetçi değildi. Hatta memnundular. Nehir, mutfağa indi. Birde ne görsün, annesi kahvaltı hazırlamış, babası ile yiyordu. Nehir:



- Siz beni neden beklemediniz?!

Babası:

- Canım kızım, bekliyorduk ama beklemeye başladığımızda saat 10:00'du. Sen normalde 09:30'da kalkardın, ne oldu? Yani sen uyanmayınca, biz de tabii acıkınca, başlayalım dedik.

- Tamam, şimdi anladım. Saat kaç?

Annesi:

- Saat 11:30 kızım.

- Ne kadar geç!

- Evet. Bizde anlamadık neden böyle geç kalktın. Neyse, bak kahvaltı burada, ye, yedikten sonra istediğini yaparsın.

- Tamam anne.



Nehir, bir güzel kahvaltı ettikten sonra kıyafetlerini değiştirdi, ardından kapı çaldı. Nehir koştu. Kapıyı açtı. Gelen Derin'di. Derin:



- Haydi gel, seni bir yere götüreceğim.

-Nereye gidiyoruz böyle apar topar?!

- Haydi gel! Birazdan görürsün!

Nehir de ne yapsın? Çaresizce arkadaşını takip etti. Biraz yürüdüler. Sonra taksiye binmek için beklemeye başladılar. Taksi çabuk geldi, hemen bindiler. Derin, sürücüye gidecekleri yeri tarif etti.

Yolculuk başladı.


Yolculuk çok uzun sürmemişti, 15 dakikada varmışlardı. Derin, ücreti ödedi, taksiden indiler. Taksiden inerken Nenir dedi ki:


- Derin, nereye gidiyoruz? Çok merak ediyorum!

- Of, biraz sabret!

- Sabret sabret nereye kadar! Yolculuktan beri 10 kez söyledin!

- Beklediğine deyecek.


Sonra AVM'ye girdiler. Burası Nehir'in hiç bilmediği bir AVM idi. Derin bilerek böyle bir yer seçmişti ki Nehir ne yapacaklarını tahmin etmesin. Derin:


- Gel, asansör şu tarafta.

- Tamam, geldim.


Asansöre bindikten sonra Derin buraya her gün gelirmiş gibi 5. kata bastı. Nehir:


- 2. kattayız.


Biraz sonra:


- 5. kattayız.

- Haydi inelim Nehir!

- Aa, doğru ya!


İndiler. Nehir, indiği an karşısında kocaman bir Lunapark gördü. Derin:


- İşte sürprizim! Beklediğine deydi mi?

- Evet, deydi! Haydi içeri girelim!

- Tamam!


İçeri girdiler. “GİŞE” yazan yere yöneldiler, ikisi de 3 oyun aldı. Toplam 30 TL etmişti. Derin parayı verirken Nehir:


- Hayır, ikimiz eğleneceksek sadece sen para veremezsin. İkimiz de 15 TL verelim.

- Yok, ne gerek var? Sonuçta bizi buraya getiren benim!

- Derin, bahanen bu mu?

- Bahane değil, gerçek bu.

- O zaman ne yapıyoruz?

- Ben vereyim işte!

- Tamam, ama sana borcum olsun.

- Borcun falan yok bana. Borcun olsun diye mi ben veriyorum?!


Arkadakiler iyice sinirlenmişti:


- Haydi artık! Kim veriyorsa versin parayı!

Derin:


- Tamam hanımefendi, sinirlenmeyin. Veriyorum işte paramı.


Zor da olsa “GİŞE”den çıkmayı başardılar. Nehir:


- Ben ilk önce “Korku Tüneli”ne bineceğim. Sen?

- Ben de, ama ilk önce içecek alayım.

- Tamam, ben bineyim, seni bekliyorum.


Birden kimsenin başına gelmeyecek olan bir şey Nehir'in başına geldi. Nehir de ne şanssızmış. Neden olduğunu şimdi anlayacaksınız. Nehir, Can ve Selen'i Derin'in içecek aldığı yerde gördü!

Yoksa onlar... beraber mi gelmişlerdi ki buraya?.. Nehir:


- Bir peşimi bırakmadınız!


Sonra Can içecekleri sipariş ederken Selen Nehir'in yanına doğru geliyordu. Acaba Selen Nehir'i fark etmemiş miydi? Şimdi cevabını vereceğim. Kesinlikle fark etmemişti. Çünkü Nenir'in yanına oturdu! Selen yanının boş olduğunu zannediyordu. Selen:


  • Haydi tatlım!

  • Ne yapayım tatlım, sıra var! Sen merak etme ben geliyorum!

  • Tamam!


Nehir, “tatlım” kelimesinden ne olduğunu anlamıştı. Onlar sevgili olmuştu! Nehir'in gözleri doldu. O sırada Derin geldi ve dedi ki:

  • Selen?! Senin benim kankamın yanında ne işin var?! Gitsene şuradan, gıcık!

  • Ne diyorsun be Derin! Sanane ayrıca, sanane!


Selen, yanına baktı, gerçekten de Nehir vardı! Hemen kalktı, Can'ın yanına koştu. Can;


  • Ne oldu tatlım? Neden koşuyorsun?

  • Orada... o gıcık Derin ve Nehir vardı... Ben farketmeden Nehir'in yanına oturmuşum!

  • Aaa! Demek öyle... Sen dur, sen dur... Seninle işim bitmedi Nehircik!


Sonra Derin Nehir'in yanına oturdu ve:


  • Nehir, ağlama artık. Boşver sen onları...

  • Hıı, senin için öyle tabii! Sen 6. sınıfta Deniz'i severken, her gün 7/24 ağlıyordun seni sevmiyor diye, unuttun mu?!


  • Onu karıştırma! O eskide kaldı.

  • Şimdi öyle dersin tabii! Neyse ya, biz niye kavga ediyoruz şu gıcık insanlar yüzünden!

  • Aynen kanka, boşverelim.

  • Tamam, şimdi biz eğlenelim.

  • Olur!


Lunapark görevlisi sordu:


  • Kimse gelmiyorsa başlayayım.


Kızlar:


  • Tabii ki!



Ve, “Korku Tüneli” macerası başladı! Kızlar başta korktu, sonra eğlendiler. Can ve Selen ise “Korku Tüneli”ndeki koltuklara oturmaya gelince, görevli:

  • Macera başladı bile! 5 dakika önce gelseydiniz, yetişirdiniz.

  • Önemli değil.



15 dakika sonra macera sona erdi. Kalktıklarında Nehir Can'la, Derin Selen'le göz göze geldi. Hepsi birbirine tiksinti ile bakıyordu. Sonra Derin dedi ki:


  • Gel kanka, şu gıcıklarla aynı yerde olmak beni sıkıyor.

  • Aynen.


Selen:


  • Görüyor musun şunları canım...

  • Evet, maalesef.


Nehir;


  • Haydi “Gondol”a binelim!

  • Tamam!


Gondol”un hemen yanında “Aşk Tüneli” vardı. Selen ve Can oraya girdi. Nehir bunu fark etti, “Aşk Tüneli” görevlisine:


  • Beyefendi, bunların arasında bir şey yok. Nasıl içeri alıyorsunuz?

  • Gerçekten onları tanıyor musunuz?

  • Evet! Maalesef!

Aslında onların sevgili olduğunu biliyordu.

    Derin de yanına baktı ve dedi ki:

  • Haydi Nehir bine... Nehir?! Neredesin?

    Nehir:

  • Buradayım!     

( Nehir Ve Hayatı başlıklı yazı SimalDerin tarafından 15.12.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.