Kur'an'ı anlamada bugün en büyük problemlerden biri; onun herkes
tarafından anlaşılamayacağı, ancak özel kişilerin anlayışı, kavrayışı ve
aracılığı ile anlamanın mümkün olabileceği, aksinin ise kişiyi sapıklığa
götüreceği öngörüsünün toplumda yaygın ve yerleşik bir kanaat
olmasıdır.
Kur’an’ı anlayamayız anlayışı, Kur’an’ı anlamanın önündeki en büyük
engellerden biridir. Kur’an a karşı, böyle bir anlayışa sahip olmaktan daha
büyük bir yanlış olamaz. Adeta, Kur’ anın bütün işlevini sıfıra indirgeyen,
insanla Kur’an arasındaki bütün ilişkileri koparan, aklı donduran ve Kur’an
anlaşılmamaya mahkum eden bu anlayış değişmedikçe Kur’an’ı anlamak mümkün
olmayacaktır.
Bu yaklaşım günümüzde o kadar yaygın ki , Kur'an'a olan
yaklaşımlarını o kadar fazla etkileyecek boyuta varmıştır ki, ilmiyle temayüz
etmiş kişilerin dahi kalbine “acaba böyle midir?” şüphesi düşmektedir.
Halbuki en düz mantık bile, Allah’ın doğruluğa eriştirmek için bir hidayet
rehberi olarak gönderdiği hikmetlerle dolu kitabının, insanı sapıklığa
götürebileceğini kabul etmez.
Kur'an'ın APAÇIK bir kitap olduğunu birçok ayetle ispat etmek mümkün. Ama kısaca Bakara suresinin ayetleri ile belirtmek isterim. Çünkü bu ayet
yukarıdaki yaklaşımın yanlışlığını ve bu yaklaşımın çok büyük bir
sorumluluğun da açıkça üstlenilmesi demek olduğunu ortaya koymaktadır.
"Andolsun ki, sana apaçık ayetler indirdik. Onları sadece yoldan
çıkmışlar inkar eder"
(Bakara – 99)
"Gerçekten indirdiğimiz belgeleri ve doğru yolu Kitapta insanlara
açıkladıktan sonra, gizleyen kimseler var ya, onlara hem Allah lanet eder,
hem lanetçiler lanet eder, / ancak tevbe edenler, ıslah olanlar ve gerçeği
ortaya koyanlar müstesna; işte onların tevbesini kabul ederim. Ben, tevbeleri
daima kabul ve merhamet edenim. / İnkar edip de o halde ölenler var ya, işte,
Allah'ın, meleklerin, insanların hepsinin laneti onlaradır. / Lanette
temellidirler, onlardan azab hafifletilmez ve onların azabı geciktirilmez."
(Bakara 159-160-161-162)
Kur’an’ın anlaşılır ve açık bir kitap olduğunu
söyleyen Allaha rağmen, "biz bu kitabı anlayamayız" düşüncesine
sahip olanlar, bilinçsizce Allah’a iftira etmektedirler. Allah, kendisine bu
tür iftirada bulunanları zalim olarak nitelendirmektedir: "Allah’a karşı
yalan uyduranlardan daha zalim kim?“(11Hud 18)
Kur’an
kendisinin açık ve anlaşılır bir kitap olduğunu şu ayetlerle açıklamaktadır:
"Biz bu Kur’an’ı Allah’a karşı gelmekten sakınanları müjdelemen ve
inatçı milleti uyarman için senin dilinde indirerek kolaylaştırdık" (19
Meryem-97)
"Andolsun ki Kur’an’ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık* Öğüt alan
yokmudur?’ (54 Kamer -17)
"Biz onu anlayasınız diye, Arapça bir Kur’an olarak indirdik"
(12 Yusuf- 2)
Bilmeyenler dediler ki: Allah bizimle konuşmalı ya da bize bir ayet (mucize)
gelmeli değil miydi? Onlardan öncekiler de işte tıpkı onların dediklerini
demişlerdi. Kalpleri (akılları) nasıl da birbirine benzedi? Gerçekleri iyice
bilmek isteyenlere ayetleri apaçık gösterdik. " (2 Bakara – 118).
"Andolsun ki Biz bu Kur’an’da türlü türlü örneği gösterip açıkladık.
İnsan amma da çok tartışıyor" (18 Kehf – 54).
"İşte böylece Kuran’ı apaçık ayetler, olarak indirdik. Allah, şüphesiz,
dilediğini doğru yola eriştirir” (22 Hac – 16). "Andolsun ki biz size
açık açık bildiren âyetler, sizden önce yaşayıp gitmiş olanlardan örnekler ve
takvaya ulaşmış kimseler için öğütler indirdik." (24 Nur-34).
Elif lam, Ra Bu bir kitap’tır ki, hikmet sahibi, her şeyden haberi olan
Allah tarafından ayetleri kesin kılınmış sonra da uzun uzadıya
açıklanmıştır" (11 Hud – 1)
"Bu indirip, hükümlerini kesinleştirdiğimiz suredir. Öğüt alasınız diye
onda apaçık ayetler indirdik" (24 Nur – 1). "Doğrusu bu Kur’an sana
ve ümmetine bir öğüttür, ondan sorumlu tutulacaksınız" (Zuhruf-44).
"Biz o Kur’an’ı senin dilinle kolaylaştırdık ki düşünüp öğüt
alsınlar" (44 Duhan 58)
"Böylece ayetleri uzan uzadıya açıklıyoruz ki, suçluların yolu belli
olsun" (6 Enam 55)
"İşte Rabbinin doğru yolu budur. Biz öğüt alanlar için ayetleri geniş
geniş açıkladık" (6 En’am 126)
"Elif, Lâm, Râ. Bunlar kitabın ve apaçık bir Kur’ân’ın âyetleridir. ‘
(15 Hîcr 1)
Kur’an’da bu ayetlere benzer daha birçok ayet bulunmaktadır. Bu ayetlerde de
görüldüğü gibi Kur’an kendisinin anlaşılır olduğunu söyleyerek "Biz onu
anlayamayız diyenleri yalanlamış olmuyor mu?
Öyle ya! Kur’an mı doğru söylüyor? yoksa "onu anlayamayız" diyenler
mi? Kur’an’ın ortaya koyduğu bu gerçeğe rağmen, "anlayamayız"
anlayışını sürdürenler ancak akletmeyenlerdir. Akletmeden inanma ise
"körü körüne" bir inanmadır ki böyle bir inancın hiç bir değeri
yoktur. Geçerli ve gerçek inanma, bilerek inanmadır. Zira Rabbimiz, kendisine
körü körüne değil, bilerek inanmamızı istemektedir. Zira Yunus Suresi
100. Ayette Allah ne diyor? Hem Allah'ın (akıl ve irade vermek suretiyle
gerçekleşen) izni olmasaydı, hiçbir insan imana eremezdi! Ve O aklını
kullanmayanları pisliğe mahkum eder!
Düşünmeli değil miyiz; Allah anlayamayacağımız bir kitabı
ne diye bize göndersin? Anlamadığımız bir kitabı gönderip te bizi sorumlu
tutar mı hiç ? Bu Allah’ın adaletine yaraşır mı? Eğer öyle olsaydı o zaman
anladığımız bir kitap olmadığı için senin doğru yolunu öğrenemedik, demeye
hakkımız olmaz mı? Allah Kullarına zorluk dilemediğine göre ne diye
anlayamayacakları bir kitabı göndersin?
Kur’an’ın ortaya koyduğu gerçek odur ki Allah biz kullarına, kitabını
anlayacak düzeyde akıl vermiş, kitabını da aklımız düzeyinde anlaşılır olarak
indirmiştir. Kur ‘ani ancak aklı olmayanlar anlamaz. Aklı olmayanlar ise
zaten sorumlu değildir. Kur’an’a tabi olunmadan Allah’a kul olunmaz; Allah’a
kul olmak isteyen ise O’nun gönderdiği Kitab’ı bilmek zorundadır. Kitabı
bilmek anlamayı, anlamak da okumayı gerektirir. Allah’a giden yolda Kur’an’ı
hayatına rehber edinmeyen kimse serapları (din adına uydurulmuş bid’at ve
hurafeleri) gerçek yerine koymuş olur.
Serap ise sadece yanıltıcı bir görüntüdür. Serap ve gerçek birbirinden ne
kadar uzak ve farklı şeyler ise Kur’an’a, Kur’an’ın yerine insanın
rehberliğine sunulan şeyler de birbirinden o kadar farklı ve uzaktır. Ve
seraplarla aldatılan Müslümanlar, Kur ‘an’a yönelmedikleri sürece bu
aldanışın içinde yaşamlarını tüketeceklerdir.
En önemli hasar şüphesiz ki, bireyin öncelikli ve mutlak olarak kendisini
ilgilendiren, din ile ilgili yaklaşımları sorgulayabileceği yegane kaynağın
elinden alınmış olmasıdır. Kavrayışlı bir zihin için bu durum başka
açıklamaları gerektirmeyecek kadar açık bir tehlikedir.
Abdestsiz Kur'an'a dokunulmaz gibi ek
yasaklarla da bireyin Kur'an ile
ilişkisi arasına engeller konulmuş. Müslüman toplumu zaten okumuyor. Bir de
abdestsizsen Kur’an’a dokunulmaz denilince artık hiç dokunmuyor. Dokunulmayacak
bir kitap hale getirdiler. Zaten okumuyordu. Şimdi de mazeret sunuyor,
Abdestim yok diye. Bu Kur’an’ı antika bir eser haline getirmekten başka bir
şey değildir. Halbuki Kur’an dokunulsun diye indirilmiş bir kitaptır. Zira Kur’an’da,
Kur’an okumak için tek şart vardır: Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınmak. Bu
akleden kalbe abdest aldırmaktır.
Kur’an adına ve fakat Kur’an’sız bir hayatı yaşamanın çelişkisini anlamak ve görmek
ve bu gerçeği bütün bir insanlığa ulaştırmak ve Kur’an’ı yeniden Müslümanların
rehberliğine geçirmek kurtuluşumuz için tek yoldur. Evet, bizi Allah’ın
dininden, Kur’an’dan ayırarak uzaklaştırdılar. O halde yeniden dine dönmek,
dinî Allah’a has kılmak için Kur’an’a dönmeliyiz.
Kur’an’dan daha
iyi ve doğru rehber olmadığına göre Onun rehberliğine teslim olmalı değil miyiz?
Bir yandan Rehberimiz Kur’an’dır diyeceğiz diğer yandan da Onun içinde olanı
bilme gereğini duymayacağız. Onu okuyup anlama çabası içinde olmadıkça bize
asla rehberlik etmeyecektir. Çünkü, Onu rehber edinmenin şartı ne dediğini
anlamaktır.
‘’AlimIere uymaktan başka yol yoktur, nasıl olsa onlar biliyorlar, bize de
onlara uymak düşer" diyerek, Kur’an’ın yerine onların din anlayışlarına
uymuş oluyoruz.
Böyle bir görüşe doğru demek, beraberinde şu soruları cevaplamayı da
getirmektedir: Bu, islam’ı kişilerin tekeline vermek değil mi? Bu, kişiler
sayısınca din ve kitabın ortaya çıkması demek değil mi? Eğer Kur ‘an ı
anlamayı yukardaki şarta bağlı görürsek bu bir çelişki olur. Böylesi bir
çelişkiyi İslam’a mal etmeye kimsenin hakkı yoktur.
Peki Allah hiç kullarına haksızlık
yapar mı? Elbette ki yapmaz. Zira Allah adildir. Bu Allah’ın adaletine
sığmaz. Rahman ve Rahim olan Allah yüce kur’an’da demiyor mu ki:
"Anlayasınız diye Kitap ta her’şey açık açık izah ederek
kolaylaştırdım“. “Hiç kimseye taşıyabileceğinden fazla yük yüklemedim":
”inanıp iyi işler yapanlar, -ki hiç kimseye gücünün üstünde bir şey yapmasını
yüklemeyiz işte onlar cennet halkıdır, onlar orada ebedi kalacaklardır"
(Araf – 42).
Kur’an, ilmi ve bilgisi ne olursa olsun, kendisine bağlanan herkesi en
doğruya iletecek bir rehberdir. O’na teslim olan, Allah’ın kopmaz ipine
tutunmuş olur. Kur’an, Allah’ın, tutulsunlar diye kullarına uzattığı iptir,
İpi Allah’ın ipinden daha sağlam olan kim vardır? Ne kadar garip bir şeydir
ki; Kur’an’ı yüceltmek adına bizim hayatımızdan çıkardılar. Kur’an’a
dayanmayan bir hayat, nasıl İslam olarak nitelenebilir? Bu konuyu çok iyi
düşünmek zorundayız ki, Allah’ın Kitabına dönmekten başka çıkar yol
olmadığını iyice anlayabilelim.
Kur’an’ın açık ve anlaşılır olduğunu söyleyen Allaha rağmen
siz anlayamazsınız anlamanız da gerekmez anlayanlara uyun yeter diyenler,
hesap günü bizim yerimize hesap verebilecekler mi?
Bir takım kimselerin Kur’an’ı anlayamazsınız diyerek
Kur’an’la aramıza girmelerine izin verirsek, Kitapla aramızda engel
oluşacağından imtihanı kaybedenlerden olmaz mıyız? Hepimizin imtihan kitabı
Kur’an’dır. Herkes Kur’an’dan imtihan çekilecektir. Kim ki imtihanı vermek
istiyorsa bu Kitaba çalışmak zorundadır.
Zira Kur’an’ın ilk indiği toplumda böylesi engeller yoktu. Bu engeller tarihi
süreç içinde oluşan yanlış anlayışlardan kaynaklanan engellerdir. Yoksa
Kitabin kendisinden kaynaklanan engeller değildir. Kitapla, aramızda iletişim
kurmada oluşan bu engeller, Kitabı gereğince anlamamızda aşılması ve yok
edilmesi şart olan engellerdir.
Çözüm ise her Müslüman bireyin şahitliğini, lafzî olmaktan çıkarıp
Kur'an'ı bizzat anlayarak bilgiye dönüştürmesidir. Kur'an'ı anlamanın
önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır. Bireyin Kur'an'a yaklaşmasına engel
olacak en ufak maddi - manevi bidatleri yaşatmanın büyük bir vebal olduğunu
yukarıdaki ayetler, Müslüman, münafık, müşrik, kâfir ayrımı yapmadan çok açık
bir şekilde ifade etmektedir…