dün okuldan çıktım, vakit akşama doğruydu

yolum ayrılığa doğruydu,  kalbim doluydu

-mutluluğum sapaydı, huzurum yapaydı-

ayaklarımın beni götürdüğü yere doğru gittim

kaç adım gittim, ne kadar gittim bilmiyorum

nereye gittim, nasıl gittim onu da bilmiyorum

aklım başımda değildi anlayacağın


yüreğimin götürdüğü yerler kapalıydı

her taraf kara bir örtü gibi sensizlik kaplıydı

kış erken gelmiş diye düşündüm,

yer yer sağanaklıydı gözlerim, buz tutmuştu yüreğim,

ayrılık çabuk bastırmıştı ve senden gelen soğuk hava basıncı

beni nefessiz koymuştu, diz boyu yokluğun vardı

yaka paça sensizlik yaşıyordum

rezil üşüyordum, içimi ısıtacak bir sözün dahi yoktu

çıkınım sensizdi, içim sensizdi


adressizdim resmen, soluk bir renktim

tek başımaydım ama milyon hüzne denktim

kimliksiz bir adamdım, sıkıcı bir çalgıydım

zihinlerde oluşan ağrılı bir algıydım

bilsen ne de sensizdim ne de kimsesizdim

mecnun mu dersiniz kızgın sahralarda kaybolmuş

kör kuyularda yusuf mu dersiniz hapsolmuş

deryalarda balıkların yuttuğu yunus mu zannedersiniz

siz bilirsiniz belki de rotasını yitirmiş kaptan dersiniz


hava soğuktu ama kavak yelleri de esmiyordu

içimdeki fırtınalara dışıma mı çıktı diye düşündüm bir ara

yok dedim çünkü ağaçlar yerinde duruyordu

kasım sapına kadar kasımlığını gösteriyordu

burnundan kıl aldırmıyordu kasım kasım kasılıyordu

hüznü en şiddetli haliyle yansıtıyordu

yerde cansız, kupkuru ve sapsarı yapraklar yatıyordu

havada korkunç bir ayrılık kokusu dolaşıyordu

gözlerde hüznün göz yaşları sağanak sağanak yağıyordu

gören şimşek sanıyordu bakışlarımı, yaklaşan çarpılıyordu


bir kadın ağlıyordu yüreğimin tam ortasında, Kasım'dı belli

acısı yüreğinin tam ortasında duruyordu, tazeydi belli

bir adam ağlıyordu çaresizliğin koynunda, seviyordu belli

hıçkırıkları kalbe dokunuyordu, yarası kanıyordu belli

kırlangıçlar ürkek ürkek çatı saçaklarına girip çıkıyordu

yüreğim kırlangıç oluyordu uçuyordu yâre doğru

yüreğim kırlangıç oluyordu uçuyordu yara dolu


dün okuldan çıktım, saldım kendimi şehrin kalabalığına

vakit akşama doğruydu, güneş kaybolmak üzereydi

oysa güneşim çoktan batmıştı, içim karanlıkta, katrandı

oysa yıldızlarım tek tek düşmüştü, mutluluk yalandı


bir suriyeli dileniyordu beterin beteri var diyordu

bir deli gülüyordu buna da çok şükür diyordu

bir kadın ağlıyordu, bu göz yaşları yetmez diyordu

ve bir adam avazı çıktığı kadar bağırıyordu

allah aşkına beni papatyasız komayın bu dünyada, diyordu


her nereye gitsem hüzün akıyordu baştan ayağa

bu kadar mı rast gelir, bu kadar mı tevaffuk olur

bir adım hüzün olsun bari, her yanım hüzün nasılsa

gözlerim hep kanlı yaşlı, kalbim ağrılı sancılı

ellerim hep yaralı bereli, aklım darbeli sadmeli

ne etmeli de o yâri bulmalı, sarılmalı, sarmaşık gibi sarmalı

dolanmalı ruhum onun ruhuna bir çivi gibi çakılmalı

ve sonsuza kadar onda öylece kalmalı, mesut olmalı


zor attım kendimi ıssız bir yere , dayanamıyorum

kalabalığın içinde yalnızlıktan öleyazdım, yapamıyorum

ıssızlığın içinde kalabalığımdan öyle yazdım, yaşayamıyorum


göğe baksam bulutlanır, yere baksam ıslanır, suya baksam dalgalanır

aynaya baksam parçalanır, göze baksam yaralanır, kalbe baksam tıkanır


siz şükretmeyenler haline, kendine zulmedenler, kahredenler

hiç içiniz ağrıdı mı sizin de benim gibi

bu diş ağrısı gibi bir ağrı değil,

tırnak çekme gibi bir acı da değil

canınızı teninizden çeker gibi bir ağrı,

kalbinizden aşkınızı şırıngayla çeker gibi bir ağrı

bir aşk ki yüreğimde her tarafım dağ dağ oldu

et kokusu geliyor tenimden, cızır cızır et yanığı

yüreğe düşen ateş, canı yakmaz mı sanırsınız

naylonu yakıp damlatıyorlar ruhuma

ve sen gitmiş oluyorsun böylece

öyle kalıyorum çaresizce


kaç gün oldu yemeği kestim, öyle arada denk gelirse

bir dilim ekmek bir yudum su, sırf yaşıyor olmak için

rabbin verdiği canı kendi elimle almamak için


sensiz değersiz, kelepir ve hakir bir adam oldum

sokaklarda böyle avare avare gezer oldum

benden ne kendime ne de vatana millete hayır gelir artık

kurudu canım bir dal gibi, sarardı bir yaprak gibi

kırıldı kemiğim bir cam gibi, döküldü  etim bir pul gibi


artık hayrım yok kimseye, beklentim de yok kimseden,

umudum da yok, yok da yok yani her şey

sazlıktan koparılan ney gibiyim,

içim oyuk ve yanık, ömrüm kavruk ve savruk

bir kamyon gibi uçurumdan aşağı tepetaklakım

kafam bana yaşatmış olduğun ayrılıkla

bir milyoncu dükkanı gibi, ne alırsan neredeyse bedava

hüzün bedava, tonlarca göz yaşı, onlarca çile bedava

her şey ab u hava, her şey tencere tava

bülbül boşuna hayran güle, diken değse yüreğine

kanı akıp değer tenine


bir o kadar ucuzum bir o kadar basitim

her şey çok ucuz bende, sevme sevilme

bu yalan dünyada sevdiğini kaybetmiş bir kul gibi

ne umdum ne buldum kendi içimde kayboldum


dün okuldan çıktım, yok oldum

 

( Sen Gitmiş Oluyorsun Böylece başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 11.11.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.