Daha sert ve haşin
esti rüzgar , ay saklandı bulutların arkasına. Bir sessizlik başladı hüküm
sürmeye. Olacaklara şahitlik etmekten imtina için çekingenlik tabiatta bile.
Sustu baykuşlar, kanatlarını topladı yarasalar, ulumadı köpekler. Ateşler
söndü, oralara sessizlik ve durgunluk çöktü.
Son bir umutla ağır
aksak yaklaştı kuyuya yaşlı adam. Eğildi baktı dipsiz karanlık kuyuya ve
fısıltıyla ürkekçe seslendi : “ Oradamısın
yoksa ? “ Hiçbir yanıt gelmedi karanlıktan. Daha da eğildi tıkanan
nefesi ile ve taradı, bakınıp durdu kuyuya. Bir yosun kokusunda ; durgun ve
karanlık sudan başka bir şey yok gibiydi sanki.Daha dikkat kesilince bir el
görür gibi oldu suyun yüzeyinde açılıp kapanan. Ve elini uzattı… Uzadıkça uzadı
eli ve tuttu o elleri. Yukarıya doğru çekmeye başladı son bir kuvvet ve çaba
ile… Kalın gri bulutların arasından çıkan bir ay gibi parlayan gözlerini gördü
sonra. Gülümsüyordu o kahverengi gözleri, yanaklarında bir gülücük teşekkür
edercesine. Ve çıkardı onu sudan; üşümüştü, kurulayıp sarıldı ısıtırcasına. Can
buldu kadın yeniden. O atıldığı, karanlık serin kuyudan kurtulmuş yeniden
merhaba demişti yaşama.
Yorulmuştu adam,
nefes nefese, titreyen ayakları daha fazla taşıyamadı onu ve çöktü yere öyle
kaldı birden. Vahşi bir kaplan gibi çalıların dibinden sinsice yaklaştı bir
gölge ve tuttu o bitkin adamı ayaklarından. Diğer tarafından ise kadın. Ve
attılar o az önce çıkarıldığı dipsiz kuyunun soğuk sularına yardımlaşarak.
Soğuk suda kendine geldi adam ve haykırdı: “ Nankörler ! Kahpeler!..” Acı ve
hüsranla haykırırken; parçalara ayrılıyordu bedeni inceden. Keskin cam
kırıkları gibi feryadı dağılıp delip geçiyordu geceyi. Zerrelere ayrıldı bedeni
yaşlı adamın ve aktı gitti denizine.
Kuyuda ; pislikler
içinde canhıraş yaşayan ve yaşlı adam tarafından kurtarılan genç kadın, topladı
evini barkını ve terk etti ; yerleşti körfeze. Gül gibi teni ; vicdanın rengini
aldı zamanla ve karardı baştan başa…
Bir gün o simsiyah
teni ile ; körfezde bir kumsalda güneşten yanarken kendini attı denize.
Dalgalar yüzüne tükürür gibiydi ve tenine adamın zerreleri bulaştı, her zerresi
döndü yangın yerine. Sahile çıktı korkarak şaşkınca. Olup bitene bir anlam
veremeyen kadın ; bir midye kabuğunu aldı avucuna.. Bir ses duydu :” Kahpe !
Nankör ! Kancık ‘” O ses yaşlı adamın haykırışıydı. Ve hiç susmadı kulaklarında
…