ATTIĞIMIZ TAŞ
ÜRKÜTTÜĞÜMÜZ KURBAĞAYA DEĞMELİ…
Bir gün padişahın
birisi tellalını çağırarak: “Kimin ne hüneri varsa gelsin. Gösterdiği hünerin
önem ve derecesine göre ödüllendireceğim” der. Tellal da gerekli çağırıyı
yapar. O gün gelir, meydana düzen kurulur, bütün hüner sahipleri sıraya girerek
hünerlerini göstermek için sabırsızlıkla beklemeye başlarlar.
Padişahın huzuruna
gelen hüner sahibine önce ne yapacağı padişah tarafından soruluyor, sonra
uygulamaya geçiliyordu. Öyle bir hüner sahibi gelir ki.
Padişah: “Söyle bakalım
senin hünerin nedir? Diye sıradaki vatandaşa sorar.
Vatandaş der ki:
“Padişahım ben iki metre mesafeden ipliği atıyorum iğnenin deliğine
geçirebiliyorum” der.
Padişah: “Hayli zor bir
hüner ama, haydi göster bakalım” der.
Adam, gösterisini
yaparak hünerini ortaya koyar. Başarı ile ipliği iki metre mesafeden iğnenin
deliğine geçirebilmiştir. Zafer kazanmış asker edasıyla padişahın huzuruna
gelir ve ödüllendirilmesini bekler.
Padişah, yaverlerine
sesli ve gür bir nida ile emir verir: “Bu adama bir kese altın verin, yüz de
sopa vurun”.
Etrafta izleyen heyeti
umumiye şaşkına dönmüştür. Ortaya büyük ölçekli bir başarı sergilenmiştir. Adam
altını hak etti tamam da, sopa da neyin nesi? Diye düşünürler. Ama
düşüncelerini padişaha sesli olarak kim söyleyebilecek?
Nihayetinde sadrazam
efendi padişahın bir numaralı yardımcısı ve sırdaşı olmanın verdiği güç ve
cüretle sebebini padişaha sorar:
“Hünkarım hünerci ortaya
gerçekten büyük ölçüde emek verilerek kazanılmış bir hüner ortaya koydu ve kese
altını hak etti. Ancak yüz sopanın hikmetini anlayamadık, bizi bağışlayın” der.
Padişah gerçek bir “alperen”dir.
Verdiği cevap oldukça manidardır:
“Böyle zor bir işi
uzunca süre uğraşarak bıkmadan usanmadan çalışarak başardığı için bir kese
altını hak etti. Ancak, ortaya koyulan işin verilen emeğe oranla işe yarama
ölçüsü sıfır. Böyle abuk sabuk, hiçbir işe yaramayan, kimsenin derdine merhem
olmayan bir eyleme bu kadar zaman, emek ve zeka harcadığı için de, yüz sopa”
der. Çevredeki herkes, sadrazam ve hüner sahibi başta olmak üzere, padişahın
verdiği dersi çok iyi anlamışlardır.
Kıssadan da
anlaşılacağı gibi:
Para ile satın
alınamayan, geçtiği zaman geri getirilemeyen, yanlış ve yetersiz uygulama ile
kaybedildiği zaman fırsat maliyeti çok yüksek olan tek varlığımız “zaman”dır.
Zaman, çok iyi,
kaliteli, verimli ve etkin kullanılmalıdır. Zamanın boşa geçirilmesi büyük
israftır ve sonuçta intikamı çok ağır olur. Zira “Atı alan Üsküdar’ı geçer”.
Rakipler mesafeyi hızla açarlar. Zamanın birtakım eylemlerle doldurulması da
meseleyi çözmemektedir. Zira “her akıtılan ter mübarek değildir.” Kimisinin
başını kaşıyacak zamanı yoktur ama, ortaya insanlığa yararlı ve yüksek kaliteli
bir hünerini de koyamaz. Bazıları çok meşguldürler ama, söker söker bir daha
yaparlar. Bazen de örneğimizde olduğu gibi, bir çok emek vererek, ustalıkla
güzel görünümlü bir hüner ortaya koyarlar. Ancak, getirisi ve faydası hiç
yoktur.
Önemli olan zamanı bir
şekilde doldurmak değildir. Zamanı nasıl, ne şekilde, yarar değeri ne ölçüde
değerlendirdiğimizdir. Kullandığımız zamana hangi faydalı ve yüksek kaliteli
sonuçları sığdırdığımızdır.
Bazı insanların güzel
hobileri vardır. Asıl işlerine ilave olarak dağa tırmanırlar, yamaç paraşütüne
binerler, jampi jumping yaparlar. Bu eylemler gerçekten ustalık isteyen
nitelikli branşlardır. Hatırı sayılır bir süre çalışmayı ve usta yanında
öğrenmeyi de gerektirir. Söz konusu eylemler sahibine çok yüksek seviyede
mutluluk ve gurur da verebilir. Ancak toplumsal yararı bakımından verilen
emekle alınan sonuç arasında bir dengesizlik vardır.
Bu spor türleri asıl
mesleğe ilave olarak dinlenme ve çeşitlendirme amaçlı ölçülü sürelerde
yapıldığı zaman, makul karşılanabilir. Ancak, asıl mesleği dümura uğratacak ve
ikinci plana atacak kadar üzerine düşülürse, toplumsal ve sosyal sorumluluktan
uzaklaşma problemi ortaya çıkar.
Asıl mesleği tıp
profesörlüğü olan merhum hocamız Prof.Dr. Abdülmecit Doğru’nun hekimliği
yanında dağa tırmanırken kaza geçirerek hayatını kaybetmesi (ki, çok iyi bir
dağcı idi), bazı yamaç paraşütçülerinin ters rüzgar akımına kapılarak dağlara
çarpmaları, jampi jumping yapanların iplerinin kopması veya kalplerinin aşırı
heyecana dayanamayarak durması, bu türlü andrenalin yüklü sporlara daha
dikkatle yaklaşılması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Bir de manevi açıdan
ele aldığımız zaman, “ömrünü nerede ve nasıl harcadın? Sorusu ile
karşılaşacağımızı düşündüğümüz zaman, konunun önemi daha da iyi anlaşılmaktadır.
Özellikle insanlığın
yararına profesyonel değerde ve önemde meslekleri olan mahir insanların
zamanları çok daha değerlidir. “Alimin uykusu bile cahilin çalışmasından
yücedir” derler. Alimin uykusu, yarın çok daha verimli, etkin ve kaliteli işler
ortaya koyabilmesi için, enerji depolaması ve kendi hücrelerini yenileme süreci
olarak görülür. Belki rüyasında bile bir takım projelerle uğraşabilir.
Hiçbir yüksek kaliteli
ve değerli usta, postu ucuza deldirmemelidir. “Attığı taş ürküttüğü kurbağaya
mutlaka değmelidir.” “Tatavuya beygir koşturmamalıdır.” Vatanın, Milletin ve
insanlığın onların hünerlerinden bekledikleri vardır. Topluma karşı sosyal ve
vicdani sorumlulukları vardır. Onların gelecek nesillere yüksek kaliteli
miraslar bırakma hayalleri ve hedefleri olmalıdır.
Selam, sevgi ve
dualarımla… Allah’a (cc) emanet olunuz.
14 Ekim 2015 Çarşamba.
Saat: 20.00 Antalya.
Yrd.Doç.Dr. Süleyman
COŞKUNER
Kaliteli Yaşam Uzmanı