Durmadan koşan bir adam vardı. Bir gün koştuğu yolda kaçan
adama rastladı. “Zavallı adam, koştuğunu mu sanıyorsun” diye düşündü. “Sen
korktuğundan koşuyorsun. Buna koşmak denmez. Bu koşuş, gün gelir seni tüketir.”
Ve kaçan adamın yanına koştu. Ona bunları söyledi. Ve kaçan adam dedi ki: “ Ben
zaten koşmak iddiasında değilim. Ben, kaçarken koşuyorum.”
Oysa koşan adam, bu yolda herkesin, koşmak adına koştuğunu
sanıyordu. “Peki ya sen? Geçmek için mi yoksa koşmak için mi koşuyorsun?” “Ben,
durmadan koşan adamım. Ben koşarak yaşarım. Elbette koşmak için koşuyorum.”
“Eğer gerçekten öyleyse doğru yolda koşuyorsun. Ama ya değilse? Ya ben kaçarken
koşarken, sen de koşarken kaçıyorsan? Ki geçmek için koşan, kaçandan
farksızdır. Onun korkusu rakibidir. Ve senin yolun, benim yolumda olduğuna
göre, benim korkumda, senin korkundur.”
“Hayır” dedi koşan adam, daha da hızlı koşarak. “Ben kimseyle
yarışmıyorum. Ben kendime koşuyorum.” Ve o zaman “Rakip her zaman başkası
değildir” dedi koşan adamın kaçan yanı… “Korku her zaman başkasından değildir.
Neden durmadan koşuyorsun? Neden hızlanıyorsun? Bu yolda her koşanın rakibi
vardır. Bu yolda her koşanın korkusu… Eğer emin olsaydım koşmazdım. Eğer doğru
olsaydım, dururdum.”
Ve durdu. Ve ilk kez, koştuğu yolda duruyordu. Ve duran adamı
gördü. Oturmuş, akan yolu izliyordu. O hep ordaydı. Yolla birlikte gidiyordu.
Ama onu ilk kez görmüştü. “Durmadan koşan, bir gün duracaktır. Sanki o, durmak
için koşar. Ama koşmadan duran, zaten duruyordur.” Ve duran adamın yanına durdu
ve ona sordu:
“Geçmeye çalışan, rakibini geçerse rakipsiz mi kalır? Kaçan,
kaçtığından kurtulduğu zaman korkusuz mu olur?”
“Sadece yarışmayan rakipsizdir.” dedi duran adam duruşuyla ona. “Baştan
rakipsizdir. Kimseyi geçmez. Kimseden kaçmaz. Hiçbir şeyle yarışmaz. O,
koşmadan koşandır. O yarışmadan kazanır.”
Ve artık duran adam olan koşan adam, yolun kenarına oturdu.
Çok ama çok yorgundu. İlk kez dinlenmeyi denedi. İlk kez koşmadan yaşamaya
koyuldu. Ve ilk kez yolu dinledi. O duruyor, yol akıyordu.