Çarşamba’nın bağrına yağmur sağanak yağar
Topraklar yeşillenir ıslandıkça kaymağı
Yıkanmış bir havadan eleğimsağma doğar
Arkada renkli bir yay, içinde Canik dağı
Dağlar delindi bir bir, vadiye set kuruldu
İnsanoğlu nelere hükmediyor doğrusu
Her bahar taşan suya betondan gem vuruldu
Uslandı Yeşilırmak, duruldu köpüklü su
Hele bir bak köprüden ırmağın doğuşuna
Şehre girerken nazdan kıvrım kıvrım kıvrılır
Güneş düşer caminin kurşun kaplı taşına
Rüzgârla minareden ezan sesi savrulur
Güdülen kan davası, işlenen cinayetler
Kirli bir yama gibi duruyor tarihinde
İnsan gibi yaşamak olunca tüm niyetler
İnsan cehaletini görüyor tarihinde
Bir zamanlar her gece kurbağa korosunun
Bitmek bilmez şarkısı karşılar tanyerini
Çarşamba, tarım kenti değil midir Samsun’un
Fındık dalları almış sebzelerin yerini
Bire bin, bire milyon veriyorken topraklar
Günü kurtarmak için neden satılır yarın
Para alıp satanda rehin kalmış sokaklar
Aç sefil seni bekler evde çocuğun, karın!
Çay mahalle, Hasbahçe, Sungurlu, Sarıcalı,
Orta da Yeşilırmak, belinde dört kemeri
Zengini çekip gitmiş, yüreği karıncalı
Biraz zor anlaşılır Çarşamba grameri
Çarşamba son toprağım, kazancım, bereketim
Çekip gidenler duysun yüreğin sedasını
Coşari der; Çarşamba, vatanım, memleketim,
Ayrıldıkça yaşadım çoğalan sevdasını.
İbrahim COŞAR