.
Silkindikçe kalkar zamanın tozu
Dünyanın örtüsünü soyunur ruhlar
Bulanık sular akar hayallerin çeşmesinden
Göğün akordunu yapar kuşlar
Devrilir karanlık
Gökyüzüne merdiven olur kalem
Yazdıkça böler yeryüzünün uykusunu
Narin nefesler süzülür uykunun damarlarından
Ve taşlanır ümitsizliğin kuyusu
Çöker sabah gecenin gırtlağına
Yorgun ayakları avutur menziller
Gözler sürme gibi çekilir dünyanın üstüne
Sessizce açar güller
Kavvam isyanlar birikir sıkılmış dişlerde
Aydınlığın muskası asılır karanlığın boynuna
Ayaklara dolanır teraziye vurulmamış adımlar
Gam defterine siner şuh bir kahkaha
Caddeleri titretir gevşek adamlar
Öteler insan kendini durmadan
İfşasız kalır ateşe yürüyen suyun sırırı
Boşluğun kanatlarına takılır sessiz avazlar
Kısa cümleler sarar uzun sessizlikleri
Ve ilkbahara doğrulur silahlar
Bilenir kör karanlıkların bıçağı
İğne deliğinden sızar dipsiz karanlıklar
Doruğuna kar düşer dağların
Dillere siner göçebe dualar
Zamanın kılıcı dövülür bin bir ateşle
Kuşların secdesi kadar tedirgindir rüzgârlar
Sessizlikte devleşir cinnetin bestesi
Ve sırları gizler g / özlerdeki zindanlar . . .
.
.
.
.
.