1.Bölüm
Şehrin gürültüsüne bakan şehre hayran kalıyordu. Şehre adeta insan seli yaşanmıştı. İçine girdiğindeyse yanıldığını anlıyordu insan. Hayran kalınacak kadar güzel değildi şehirde yaşamak. Kırsal kesimlerdeki gibi rahat değildi koşullar. Kırsal kesime özenilip yapılmış yapay parklar ve piknik alanları bile insanların yüzünü güldürmeye yetemiyordu. Şehirdeki evler ya gökdelenlerdi ya da en az üç katlı olan binalardı. Dışarıda top oynamak, saklambaç oynamak dahası koşturup durmak bile kazaya neden olabiliyordu. Hep aynı geçiyordu şehirde günler. Sabah sekiz dendi mi insanlar ya işte ya da okullarda oluyordu. Hafta sonu fırsat bulabilirlerse insanlar parklara ve piknik alanlarına akın ediyordu. Fotokopi makinasında çoğaltılmış gibi hep aynı kısır döngü içinde geçiyordu günler. Köyden yeni gelen Muzaffer Yamanoğlu ailesi içinse adeta efsunlu bir bahtiyarlıkmış gibi geliyordu şehirde yaşamak. İlk zamanlar böyle geçti. Yaz tatilinde geldikleri için şehirde yaşamanın iyi gelmesi cicim ayları olduğu içindi.OKULbaşladıktan sonra, Harun ve Zeynep evlerinden bir saatlik uzak yola servisle gidip geliyorlardı. Zeynep Harun'dan iki yaş büyüktü. Yine de abisi gibi görüyordu Harun'u. Her şeyini ona danışır, her şeye birlikte karar veriyorlardı. Zeynep lise üçe gidiyordu. Harun'sa liseye yeni başlamıştı. Zeynep sözel bölümünde okuyordu. En büyük hayali iyi bir gazeteci olabilmekti. Harun'sa daha bölüm tercihi yapmasına bir yıl kalmasına rağmen komiser olmak istiyordu. Muzaffer Yamanoğlu ailesi dört kişilik bir aileydi. Muzaffer Edebiyat Öğretmeniydi. Aysel'se ev hanımıydı. Bir öğretmen maaşı ve köydeki arazilerinden gelen parayla geçiniyorlardı. Kırsal kesimde yaşadıkları sırada geçimlerini kolaylıkla sağlıyorlardı. Şehirdeyse geçim biraz daha zorlaşmıştı. Artık onlarda tozunu yutmuştu bu koca şehrin. Onlarda şehirli oluvermişlerdi. Geçim zorlaştığı için okullar yaz tatile girdiği vakitte memlekete gidemediler. Büyüdükçe şehirHAYATpahalılaşıyordu. Kasvetli bir alaca karanlık oluyordu geceleri. Ne dışarı çıkıp geç saatlerde eve dönebilmek mümkündü. Ne de yarın işe gidiyorum diye erken uyuyayım diyebilmek mümkündü. Ne zaman kapansa gözler ya arabalar gelip geçiyordu ya da inşaat alanındaki ses kirliliği bölüyordu geceyi. Tam iki sene boyunca yaşadıktan sonra Zeynep üniversite sınavını kazanmış Almanya'nın yolunu tutmuştu. Şehrin kirliliği yetmezmiş gibi birde ülkesinden uzak, evinden uzak yaşamaya başlamıştı. Ama hayalindeki mesleğine ulaşmada çok yol kat etmiş oluyordu Almanya'ya giderek. Almanya da farklı bir sistem vardı. Köyden şehre gelmenin verdiği acıyı isyanla dile getirmişti. Almanya'daysa akşam dokuzdan sonra dışarı çıkmak yasaktı. Şehre isyan eden Zeynep evindeki bulgurdan da olmuştu. En azından Türkiye de akşamları dışarı çıkma yasağı yoktu. Gittiği günden beri epey yol kat etmişti. Aklında ailesi ve Ejder vardı. Ailesini görüp vedalaşabilme imkânı bulabildiği için mutlu olsa da, Ejder'i görmeden yurdu terk edişi içinde bir tarif edilemez bir boşluk bırakmıştı. Bulduğu her fırsatta Almanya'da bir internet kafeye giderdi. Ailesiyle ve Ejderle uzun uzun hasret gidermek biraz olsun hafifletirdi sırtına yüklediği buHAYAT yükünü. Ejderle Teyzesinin düğününde tanışmıştı. Aslında mahalleden tanıyordu. Ama düğünden sonra daha yakından tanıma fırsatı bulmuştu. İkili çok iyi bir arkadaş olmuştu. Zeynep'in kıskanç kardeşi bile konu Ejder oldu muydu yüzü bir çocuk kadar şen oluyordu. Hayatını Ejdere borçluydu Harun. Bir gece yarısı Harun'un etrafı eli sopalı on kişi tarafından çevrilmişti. Ejderse tesadüfen oradan geçiyordu. Eli sopalı adamların Harun'a saldırmaya hazırlandığını görünce hemen olay yerine gelip hepsine gözdağı vermişti. Bir daha kimse Harun'a diklenmeye cesaret edememişti. Ejder Zeyneplerin evine bir sokak uzaktaki Emniyet Müdürlüğünde Komiser olarak görev yapıyordu. Harun hayalini kurduğu meslekle ilgili bilgileri Ejderden alabiliyordu. Ejder sorulan her soruyu içtenlikle cevaplıyordu. Zeynep'in gönlünü kardeşinin gönlünü çalarak bir kez daha fethetmişti. Zeynep Üniversiteyi kazanıp Almanya'ya gideceği sırada Ejder Amcasının ölüm döşeğinde olduğunuHABER aldığı için memlekete gitmişti. Ancak telefonla vedalaşabildiler. Zeynep ve Ejder birbirlerine âşık olmalarına rağmen hala arkadaş olarak yaşıyorlardı. Ejder çok sevdiği Muzaffer Amcasına açılmak istiyordu. Ama heyecandan bir türlü açılamıyordu. Ejder Zeynep Almanya'dan döner dönmez ilk iş babasıyla konuşup bu durumu izah etmek istiyordu. Kızını deliler gibi sevdiğini dahası onsuz olamayacağını söylemek istiyordu. Günler yaklaştıkça zaman daha bir geçmez oluyordu. Zeynep okulunu bitirip mezun olduktan sonra yurda dönmüştü. Annesi çok sevdiği yemekleri hazırlamıştı. Kardeşi en sevdiği çikolatayı alıp akşam birlikte yiyecekleri için mutluydu. Zeynep tüm bu ikramlar için teşekkürler edip mahcup bir şekilde gözlerinden dökülen sevinç gözyaşlarını siliyordu gece Ejder onu ilk buluştukları restoran da bekliyordu. Bu yüzden Zeynep ailesinden müsaade isteyip şık bir kıyafetle buluşma yerine gitti. Zeynep içeri girerken Ejder ve beraberinde diğer masalarda bulunan erkekler Zeynep'e doğru çevirdiler bakışlarını. Büyüleyici bir etkisi vardı. Ejder Zeynep'in kendisine doğru gelişini bir film izler gibi izledi. Bir süre gözlerini alamadı. Yemeğe oturduklarında Zeynep'in güzelliği kadar Ejderin sürprizi de şaşkınlık vericiydi. Zeynep Sürprizden habersiz kendini gecenin kollarına bırakmıştı. Ejderle uzun uzun hasret giderdiler. Türkiye'de bir aradayken ki anıları kahkahalar eşliğinde anlattılar birbirlerine. Ejder komiser olmadan önce konserler veriyordu. Bir konserine Zeynep'te gitmişti. O gün Ejder'in sesi Zeynep'i büyülemişti. Zeynep ilk kez orada aşkın tarif edilmez duygusuna kapılmıştı. Herkesin gözü ejderdeydi. Zeynep bozulsa da belli etmemeye çalışıyordu. Program bitimine az kala verilen molada kızlarla fotoğraflar çektirmişti. Zeynep'in kıskandığını gören Ejder işi biraz daha zora sokuyordu Zeynep için. Sıradaki şarkılar siz kızlara gelsin gibi iltifatlı cümlelerle oynadığı kıskançlık oyununu büyütüyordu. Program bitmeden Zeynep'i sahneye çıkartıp ''En iyi eleştirmenim ve en iyi arkadaşım'' olarak tanıtmıştı. Zeynep o gün ve sonrasında o arkadaş sıfatını değiştirmek için mücadele ediyordu. Bu akşam canlı müzik onu konser anısına götürmüştü. Birden anılardan sıyrılıp şu an ki ana odaklandı. Canlı müzik pistinde yapılan anons ile Ejder sahneye çıkmıştı. Zeynep böyle bir şey beklemiyordu. Ejder ''Bu şarkıyı hayat arkadaşım olmasını istediğim kız arkadaşıma armağan ediyorum ''dedi. Zeynep Ejder'in ilk kez böylesine kendinden emin bir şekilde konuştuğunu gördü. Şarkı bitiminde çalan romantik bir melodi eşliğinde diz çöküp cebinden çıkardığı yüzükle Zeynep'e evlenme teklifi yapmıştı. Herkes Zeynep'e doğru bakmıştı. Zeynep heyecan, utanma duygusunu bir arada yaşıyordu. Ejder ve diğer masadakiler Zeynep'in vereceği cevabı merak ediyordu. Zeynep yüksek sesle' ‘Evet evet evet'' dedi. O an alkışlar eşliğinde evlilik teklifi sonrası ilk danslarını yaptılar. Herkesin gözü Ejder ve Zeynep çiftinin üzerindeydi. Birbirlerine ne kadar da yakışıyorlardı. Dans bittikten sonra alkışlar eşliğinde yerlerine oturdular. Konuşmalar dans kadar etkili değildi. Zeynep mezun olup yurda döndüğünde Ejder onu artık Türkiye de yaşayacak sanıyordu. Ama Zeynep ulusal arası bir gazeteci olmak istiyordu. Alanında mastır yapmak için başvuru yapmıştı yurda dönmeden önce. Ve daha yurda dönüşünün ilk gününde gideceğini tahmin etmemişti. Ejder ne diyeceğini bilemedi. Şaşkınlık içerisinde yalnızca '' Gideceğini bilseydim evlilik teklifini yapmazdım. İleri ki bir tarihe alırdım'' diyebildi. Zeynep '' Giden yalnızca bedenim. Aklım hayalim ve ruhum seninle. Ama döneceğim söz veriyorum. ‘dedi. Az önceki neşeli halden eser yoktu. Restoranda matem havası vardı. Ejder'in hüznü diğer masalardaki insanlara tesir etmişti sanki. Hesabı ödeyip kalktılar. Zeynep Ejderin ellerini tutmak için uzandığında. Sanki maktul bir bedene dokunuyor gibiydi. İlk kez böylesine soğukkanlıydı Ejder. Biraz yürüdüler. Zeynep'in evinin önüne geldiğinde Zeynep Ejder'e sarılıp ''Böyle olsun istemezdim'' dedi. Ejder yalnızca el sallayabildi giden geminin ardından. Gece boyunca uyumadı. Kırılacak ne kadar eşya varsa kırmıştı. Sıra kalbine gelmişti ki orada Zeynep vardı. Bunu hatırlayınca ona dokunmadı. Verilmiş bir sadakası vardı kalbinin. Ölünce dahi defteri kapanmayan... Ejder Emniyete gidip yirmi yıl öncesine kadar ki tüm dosyaları önüne yığıp incelemeye başladı. Alt kattan gelen sesler iyice sinirlendirmişti Ejderi. Hemen zemin kata inip nezarethanede çıkan tartışmanın arasına daldı. Ejderin gelişiyle herkesi derin bir sessizlik aldı. Ejder ömrü boyunca ağzına almadığı küfürleri bir yağmur gibi dökülüyordu nezarethaneye. Sessizliğin bozulması halinde ikinci gelişinde ortalığı ateşe vereceğim diyordu. Herkes yerlerine oturdu. O gece sanki nefes dahi almıyorlardı. Sabah olduğunda Zeynep ilk iş olarak Ejderi aramak için telefonuna uzandı. Belki otuz kez aramasına rağmen bir türlü telefonunu açmıyordu. Yarın sabah ilk iş Almanya'ya dönmekti. Erkenden uyuyup uykusunu alıp yolculuğa çıkması gerekiyordu. Ama o gece hiç uyumadı. Kariyeri uğruna mutluluğumu ertelemem ne kadar doğru diye düşündü. Aklını yiyecek gibiydi. Yelkovanla akrep sanki intikam alırcasına ivedilikle gidip geliyordu. Kendini ve Ejderi Yelkovanla akrebe benzetti. O gittikçe Ejder ardından gelmeye çalışıyordu ama bir türlü erişemiyordu ona. Evlilik teklifine cevap olarak ya evet ya da hayır demeli insan ama gidiyorum da ne demek oluyordu. Yarın sabah ki Almanya yolculuğunu iptal etme kararı almıştı. Harun'la konuşup istişare yapması gerekiyordu. Ne zaman bir konu da karar alsa Harun mutlaka bir yorum yapardı. Zeynep Harun'un yanına çöküp her şeyi en başından anlatmaya başladı.'' Buraya mezun olup geldim. Herkes gibi bende sevindim buraya gelerek. Ama mastır yapmak için tekrar döneceğimi biliyordum. En azından üç bey ay sürer diye düşündüm. Geldiğim gibi Almanya'dan kâğıdım da geldi. O sırada bende Ejderle buluşmaya gittim. Yemek sonrası her şeyi anlatmak için. Ejder sahneye çıktı ve bana evlenme teklifi yaptı. Evet dedim demesine ama gidiyorum da dedim. Ejderin en mutlu olduğu anda böyle bir şeyi söylemem onu üzdü. Belli etmese de, yüzünden ruh halini okuyabiliyordum. Yemekteki efsunlu hal yerini matem havasına bırakmıştı. Eve geldiğim gibi Ejderi arayıp sesini duymak istedim. Ama ne kadar arasam da ulaşamadım. Kötü oldum anlayacağın' ‘dedi. Harun tüm dikkatiyle dinliyordu ablasını. Sözünün bittiğini görünce o konuşmayı devr aldı. ''Biliyorsun abla üniversiteye gideceğini duyunca hepimizden çok Ejder abi sevinmişti. Ama Almanya'ya gideceğini tahmin etmemiştik. Ne biz ne de Ejder abi böyle bir şey beklemiyorduk. Ama kariyerin için hepimiz seferber olup elimizi taşın altına koyduk. Sırf hayalindeki mesleğine kavuş diye. Şimdi mezun olup gelmişsin. Bunca hasret yetmezmiş gibi tekrar gideceğim diyorsun. Seven biri için sevdiğinden uzak geçen her saniye kabir azabı sanki. O yüzden Ejder ağabeyin yerinde bende olsam aynı tepkiyi verirdim.'' dedi. Zeynep Harun'a hak veriyordu. Çünkü ilk gidişinde kendi istemesine rağmen hazmedememişti. Ejderin halini düşünemezdi. Peki, ne yapmalıyım dercesine baktı kardeşinin yüzüne. Harun ablasının en çok bu halini görünce onun gerçekten savunmasız olduğunu anlıyordu. Zeynep'' Sence mastırı Türkiye de yapsam nasıl olur '' dedi. Harun aklın yavaş yavaş başına geliyor imasıyla gülümsedi. Harun sözü tekrar devr aldı. '' Git konuş bence, şuan eminim ki emniyettedir. Gönlünü alıp bu mutlu haberi ona ilet. Ve artık evlilik tarihini konuşun' ‘dedi. Zeynep akşam yemeğinden kalan yemekleri bir güzel kâselere koydu. Üzerine bir şeyler alarak, emniyette kadar gitti. Ejder bitkin bir halde dosyaları inceliyordu. Zeynep'in içeri girişiyle kendine çeki düzen verdi. Ve '' Senin burada ne işin var yarın yolculuk yapacaksın, uykuya ihtiyacın var' ‘dedi. En üzgün olduğu zamanlarda bile hep Zeynep'i düşünürdü. Ona deliler gibi âşıktı. Ne zaman onu mutsuz görse onu mutlu etmenin bir yolunu bulup yüzünü güldürürdü. Şeytan tüyü vardı Ejderde. Şimdi moral verme sırası Zeynep'e gelmişti. Annesinin kendi için yaptığı yemekten arta kalanları bir güzel kâseye koyup Ejder'in yanına gelmişti. Ejderse o gece boyunca ağzına tek lokma koymamıştı. Zeynep söze girmek için hazırlandı. ''Öncelikle senden özür dilerim. Sana bir haber vermeye geldim. Ben yarın Almanya'ya falan dönmüyorum. Yurtta kalmaya karar verdim. Çünkü beni böylesine seven bir ailem var. ''dedi. Ejder ''Hım demek ailen için kalıyorsun' ‘dedi. Zeynep gülümseyerek' ‘Evet ailem için kalıyorum o benim her şeyim' ‘dedi. Ejder duruma yeni uyanmıştı. Zeynep Ejderin şaşkın haline kahkahalar attı. Ejder de gülmeye başladı. Bugün içinde en güzel manzaraydı. Ejder yemekleri tabaklara koymak için masada yer açtı. Zeynep de yemekleri tabağa koydu. Birlikte yemek yediler. O an onlardan daha mutlusu yoktu.



2. Bölüm 
Harun giydiğim takım elbisenin terziye götürülmesi gerekiyor diyerek diretiyordu. Annesi de sanki damat sensin diyerek sakin olması için telkin ediyordu. Onların tartışması Zeynep'in içeri girmesiyle son bulmuştu. Zeynep beyazlar içinde adeta bir melek gibiydi. Annesi gözyaşlarını tutamadı. Harun'sa sinsice gülümsüyordu. '' Ejder eniştemin işi zor... Böylesine güzel bir hanım efendiyi kıskanmamak elde değil. Düğünde tüm gözler senin üzerinde olacak' ‘dedi. Zeynep de '' Sende damat gibi olmuşsun. Ejder iddialı bir damatlık alıp gelmeli düğün salonuna ''dedi. İki kardeş birbirleriyle şakalaşıp gülmeye dalmıştı ki annelerinin ikazı ile düğün salonuna doğru gitmek için hazırlandı. Ejderse tıraşını olup takımı da giydikten sonra Arabayla Zeyneplerin bulunduğu kuaföre doğru yola çıktı. Annesi ve babası da onunla birlikte arabaya bindi. Şoförleri en yakın arkadaşı sağdıcı hasandı. Kuaföre gelmelerine az kala Ejder durumu Zeyneplere bildirip kapıya çıkmalarını söyledi. Kapıya geldiklerinde. Ejder arabadan inip Zeynepleri arabaya bindirdi. Harun'a yer kalmamıştı. Harun'da konvoydaki bir arabaya bindi. Düğün yerine vardıklarında. Harun açılmak isteyip de bir türlü açılamadığı Kudreti gördü. Kudret ve ailesi İstanbul'a geleli İki yıl olmuştu. Harun Kudreti gördüğüne çok sevinmişti. Belki de dilinde düğümlenen sözcükler bugün yerini özgürlüğe bırakacaktı. Ve sonunda açılabilecekti belki de. Kaç kez denemişti. Cesaret edip bir türlü açılamamıştı. Okul kantininde hep onu görüp bir türlü yanına gidemiyordu. Üniversiteyi kazanıp üniversiteye gidince iyice açılmıştı aralarındaki mesafe. Kudret üniversiteye hazırlanıyordu. Harun'sa Polis akademi de ikinci sınıfa geçmişti. O da okuyup Ejder eniştesi gibi komiser olmak istiyordu. Bu yolda emin adımlarla ilerliyordu. Birde çok sevdiği Kudret'e kavuşursa mutluluğuna mutluluk katacaktı. Kudret türbanlı bir kızdı. Yüz yapısı beyazdı. Gülümsemesi ile arkadaşlarına yeni bir ömür bahşediyordu sanki. Kız arkadaşlarıyla birlikte gelmişti düğüne. Aslında onu düğüne getiren gizli el Harun'du. Esra ve Serap'ı tembihleyip Kudreti düğüne getirmeyi başarmıştı. Düğün evinin şarklı olması halayı da beraberinde getirmişti. Düğün başlamış herkes halay çekmeye geçmişti. Şark yöresinin kadın erkek eşitliğine önem verdiğinin belki de en güzel ispatıydı kadınlar ve erkeklerin bir arada halay çekmeleri. Halk oyunları kursuna gittiği için Kudret, çok güzel oynuyordu. Harun'sa düğünlere hiç katılmamıştı. Bu yüzden oynamayı hiç bilmiyordu. Sırayla eller değiştikçe Harun ve Kudret ilk buluşmalarını halay da yaşamıştı. Kudret için sıradan olsa da Harun için vazgeçilmezdi. Kudret ''Biraz dikkatli oynar mısın arkadaşım. Ayağıma basıyorsun'' dedi. Harun utancından kıpkırmızı oldu. Sonra kendini toplayıp '' Ben senin gibi halk oyunları kursuna gitmedim. Düğünlerle de pek aram yok. Elimden gelen bu' ‘dedi. Kudret sen nereden biliyorsun dercesine bakıyordu Harun'a. Ve düğün sahibi nasıl olurda oynamayı bilmez diye düşündü. '' Öncelikle konuşmalarına bakılırsa beni tanıyorsun. Ben de sokaktan geçerken birkaç kez denk geldim. Ve okuldayken de denk geldim. Ama senin benim hakkındaki bilgileri bildiğin kadar sana dair bilgileri bilmiyorum ''dedi. Harun '' Seni geldiğin günden beri biliyor ve takip ediyorum. Takip dedimse sapık sanma mahallemde oturan birini mutlaka tanırım. Hele senin gibi güzel biriyse tanımamam mümkün değil.'' dedi. Kudret iltifattan memnun kalmıştı. Yüzü kızarmıştı. Ama oda diğer kadınlar gibi ağırdan satıyordu kendini belli etmemeye çalışıyordu. Esprili bir dille '' Demek güzel olan herkesi tanıyorsun. Demek bu yüzden tanıyamadım seni. ‘dedi. Harun yediği lafın ağırlığını bile görmezden gelerek gülmüştü. Harun Kudret'e'' Senin geldiğin yıl mahalle de bir hırsızlık oldu. Ben senden şüpheleniyorum. Ama bizzat senden duymak istedim.'' dedi. Kudret bir an duraksadı. Ne hırsızlığı der gibi baktı. Sinirlenmişti. Sinirlenmesi onu daha bir güzel kılmıştı. Harun '' Kalbimi çaldın. Ama teslim olmadın. Sence de bu yaptığın suç değil mi? ''dedi. Kudret az önceki şaşkın halini gülümsemeye bıraktı. ''Aptal bende bir şey oldu sandım' ‘dedi. Harun bu lafın anlamını çok iyi biliyordu. Erkekler arasında kavga lafı olan sözcükler kadının dilinde sevgi nağmeleriydi. O da benden hoşlandı demek diye geçirdi içinden. Mola verildiği vakit Kudret arkadaşlarının yanına gitti. Arkadaşları da tabi durumu biliyordu. Ama bilmezden gelerek ne oldu orada neler konuştunuz bakayım der gibi bakıyordu. Kudret'' Konuştuk sadece iki arkadaş gibi farklı anlamlar çıkarmayın'' dedi. Esra ve Serap birbirlerine bakıp sinsice gülümsüyordu. Düğün bitiminde herkes eve dağılmıştı. Ejder ve Zeynep aileden helallik isteyip balayına çıktılar. Harun'sa odasına dönüp Facebook'un başına geçti. Düğünde çektikleri fotoğrafları Facebook'a koydu. Bir karesinde Kudretle el ele iken çekilen bir fotoğraf olduğunu gördü. Düğünde fotoğrafları düğünü organize eden kişiler çekecekti. Nereden biliyordu ki Kudreti sevdiğimi ki böylesine güzel bir poz yakalamıştı diye düşünürken telefonuna bir mesaj geldi. Zeynep Ablasındandı. Hediyemi beğendin mi? Harun her şeyi anlamıştı.ALTIN tepside sunulan bu güzelim fotoğraf ablasının yaptığı kıyaktı. Ablasına bir teşekkür mesajı attıktan sonra Facebook da gezindi bir müddet derken bir arkadaşlık isteği geldi. Yine saçma sapan kişilerdir diyerek bakmak istemedi ilkin. Ama silmek için bile kim olduğunu bilmesi gerekiyordu. Baktığındaysa hemen kabul etti. Kudretti arkadaşlık isteğini gönderen. Kabul etti sohbete baktığında onlineaydı. Hemen bir mesaj attı. 
Yazışmaları
Harun:'' Selam kalp hırsızı :)'' 
Kudret: Selam :)
Harun: Nasılsın ve bu arada düğüne geldiğin için teşekkür ederim.
Kudret: İyim sağ ol sen nasılsın. Geliş sebebim değilsin ama sağ ol :)
Harun: Yine yaptın gıcıklığını.
Kudret: Gıcık olan sensin bir kere.
Harun: Eee... Arkadaşlığımız hakkında ne diyeceksin.
Kudret: Bilmem ki bir hırsızın nasıl bir arkadaşı olur ki,
Harun: Bırak şakayı cidden soruyorum.
Kudret: Yani ne bileyim mahallede her gün gördüğüm sıradan biriydin. Ama düğünde başkaydın.
Harun: Başkaydın derken. Ben yine aynı bendim.
Kudret: Sen aynı sen olabilirsin. Ben farklı bir pencereden baktım demek ki.
Harun: Farklı pencereyi alıyorum :)
Kudret: Sevinme hemen arkadaşız hala. Neyse benim çıkmam gerekiyor görüşürüz.
Harun: Görüşürüz

Yazışma sonrası içine bir umut doğdu. Artık onu uzaktan takip etmeye gerek yoktu. Arkadaşız dese de sevgili olmanın yolunu da açık bırakmıştı. Durumu hemen ablasına haber vermesi gerekiyordu. Telefon rehberinde ''Tatlı Bela'' olarak kaydetmişti. Ablasını aradı fakat ablası meşgule attı. Harun uzun bir mesaj bıraktı müsait olunca döner diyerek. Şiir defterini alıp bir şeyler karalamaya başladı. Şiire başlamasına ilk aşkı Nisa vesile olmuştu. Nisa'yı deliler gibi seviyordu. İlk ve orta öğretimi birlikte okumuşlardı. Aynı sınıfta olmalarına rağmen Nisa'nın yüzüne bakmaya cesaret edemiyordu. Arkadaşı Rıfat'a Nisayı sevdiğini söylemişti. Nerden bilebilirdi ki arkadaşının silahıyla vurulacağını. O gün Nisa okulda herkesin içinde Harun'u incitecek sözler söyledi. Harun ilk kez kendisini böylesine çaresiz ve savunmasız hissetmişti. O gün ders bitmeden eve gelmişti. Nisa'ya o an öyle kızmıştı ki. Nefret edememesinden nefret ediyordu. Deliler gibi seviyordu Nisa'yı. Uğruna hayatını hiçe sayacak kadar. Dahası tüm hayatını tek kalemde silecek kadar. Nisa ise onu ne zaman görse yolunu değiştiriyordu. Harun'la rastlaşmamak için elinden geleni yapıyordu. Ne kadar çabalasa da aynı sınıfta okuyorlardı. Harun derslerde hep onun zarif güzelliğine dalıyordu. Bazen azar işitiyordu dostlarından, Nisa'dan ve öğretmenlerden. Aldırmıyordu çünkü deliler gibi seviyordu. Gözü kimseyi görmüyordu. Sonra Nisa'nın ailesi İzmir'e gideceği için Nisa arkadaşlarıyla vedalaşmak için son kez okula gelmişti. O gün Müdürüyle, Öğretmenleriyle ve öğrenci arkadaşlarıyla vedalaşıp hatıra fotoğrafı çekmişti. Nisa fark etmişti Harun okula gelmemişti o gün. Ve arkadaşlarına elindeki mektubu Harun'a iletmelerini istedi. Harun bir hafta boyunca okula gelmemişti. Nereye baksa Nisa'yı görüyordu. Defterinde ona dair şiirler. Fotoğraf albümünde Nisanın fotoğrafları... Onu onsuz da sevmeyi bildi. Rıfat'ı her şeye rağmen af etmesini bilmişti. Babasının bir lafı onun hafızasında yer etmişti. '' Affetmek alçaklık değil alçak gönüllüktür. Sen affet de varsın ona layık olmayanlar utansın'' demişti. Yedi sene boyunca onu karşılıksız sevdi. O olmadan da hayaliyle avundu. İzlediği her filmde, dinlediği her şarkıda onu aradı. Onu özledi. Mevsimlerin adı, günlerin adı. Dahası onun için evrende var olan her nesnenin adı nisaydı. Yedi sene sonra bir kez daha Nisa'yı aramıştı. Nisa telefonu soğuk bir ses tonuyla açmıştı. Ve daha tek cümle etmeden kapatmıştı. Sadece Nisa'nın ''Beni bir daha ne şekilde olursa olsun arayıp sorma'' lafı vardı. Harun acısını içine gömmesini, Acısıyla yaşayabilmeyi öğrendi. Üç yılını aldı onun yokluğuna alışması. Unutmaksa onun bahsini dahi açmıyordu. İnsan bedeninde kalıcı olan bir yarayı unutabilir miydi? Hadi unuttu diyelim ne zaman görse yine hatırlanırdı. Nisa'dan sonra kimseyi almamıştı hayatına. Çünkü kimse ne onun gibi boşluğunu doldurabilirdi. Ne de bir gün çekip gidecekse onun kadar boşluk yaratabilirdi. Kendisine yazılan mektubu okumamıştı. Cesaret edememişti. Ama artık okumanın tam zamanıydı.

'' Elveda Harun;
Seni üzdüğümü biliyorum. En az senin kadar bende üzülüyorum acı çekilmesine. Hayat bizi acı çektirerek büyütüyor belki de. Senin bana âşık olduğun kadar bende Özgüç'e âşıktım. Senin en yakın arkadaşına. Ona kızma ne olur. Onun bir suçu yok. Senin de yok aslında. Ve benimde. Sevmek elimizde değil. Sen beni ulaşılmaz bir gökyüzü saydın. Bense Özgüç'ü geceye gizlenmiş ay. Sen benim için milyon yıldızlardan biriydin. Ay güneşe âşıktı. Güneşse gündüze. İstesek de iflah olmaz bu aşk. Senden ricam beni unutman. Kolay olmayacak biliyorum. Üzülmemek elde değil. Ama hayat bazen en sevdiklerimizden bile vazgeçmemiz gerektiğini öğretiyor. Beni bağışla kalbimde senin sevgin ayrı. Biliyorum ki beni kimse sen gibi sevmeyecek. Ama bende Özgüç'ü seviyorum. En az senin kadar. Son sözlerime gelirsek, Kendine iyi bak demeyeceğim. Çünkü ayrılırken kendine iyi bak demek öldürücü bir veda busesi gibi. Panzehri olmayan. Bu yüzden Allaha emanet ol. Ondan başka kimimiz var. Elveda...''

Mektup her şeyi açıklıyordu. O da artık sadık kaldığı aşkını yüreğine gömüp Kudretle sevgili olabilirdi. Geçmişe dair tek bir pişmanlık olmadan. O Nisa'ya'' Nisan Yağmurum'' derdi. Çok gözyaşı dökmüştü arkasından. Gözlerinde yaş kalmadığı vakitler söz yaşlarından döküyordu sayfalara. Acının yükü hafif olur muydu? Başından beri sonunu bildiği bir filmi bıkmadan usanmadan izledi. Ama artık o filmin sonunu görmek istemiyordu. Kudret sevecen bir insandı. Her zaman mutlu olmasını bilen, arkadaşlarını üzmekten kırmaktan korkan bir insandı. Bu yüzden çabuk kırılırdı. Kudret yalnızca bir kere geçmişten konu açmıştı. Nisa'yı sormuştu. Harun tüm gerçekliğiyle anlatmıştı her şeyi. Kudret büyük bir olgunlukla karşılamıştı. Harun Okulu bitirip komiser olmuştu. Kudretse Malatya İnönü Üniversitesinde Türkçe Öğretmenliği okuyordu. Son bir senesi kalmıştı. Harun artık bir ciddi adım atılması gerektiğinden yanaydı. Üç sene boyunca hep bugünü bekledi. Okul bitene kadar nişanlı kalacaklar sonrasında evleneceklerdi. Kudret ve Harun mutluluktan yerinde duramıyorlardı. Herkese haber verilmişti. Ejder ve Zeynep Balıkesir'den geliyorlardı. Harun ablasının düğününde açılabilmişti Kudret'e o günden bugüne tam dört yıl geçmişti. Takvimler 2015 Haziran ayını gösteriyordu. Zeynep Gazetecilikte çığır açmıştı. Ünlülerle istediği gibi diyaloglar kurup röportajlar yapıyordu. İyi bir kariyer sahibi olmuştu. Ve aynı zamanda iyi bir anne... Ejder kızı olsun istiyordu. Zeynep erkek çocuğu olsun istiyordu. İşe bir müddet ara vermişti. Zeynep annesinin yanına gelmişti. Bu duruma Harun çok sevinmişti. Bir gün yürüyüş için çıktıklarında Bebek kıyafeti satan bir mağazanın önünden geçerken durup kıyafetlere baktılar. Harun daha cinsiyetini bilmediği yeğeni için bir kıyafet aldı. Ablası daha cinsiyetini öğrenmedik dese de Harun içindeki sesi dinlemişti. Yeğeni doğduktan sonra Harun hislerinde yanılmadığı için sevinmişti. Bir erkek evlat dünyaya gelmişti. Tam on gün hastane de bekledikten sonra eve dönmüşlerdi. El kadar bebeği herkes avucu içinde tutmaya çalışıyordu. İsmini koymaya gelince her kafadan ayrı bir ses çıkıyordu. Ejder büyüklerin işidir diyerekten babasına bıraktı. Babası üç kez kulağına ezan okuduktan sonra ismini fısıldamıştı kulağına. Adını verirken Fahreddin-i Razi Efendiyi düşünerek vermişti. Adını Fahreddin koymuşlardı. Tam bir buçuk yaşına basmışken dayısının Mürvet'ini görmek için İstanbul'a geliyordu. Nişan düğün gibi olmuştu. Herkes memnun kalmıştı. En çok da Aysel... Aysel oğlunun nişanında kimse laf söz etmesin diye her şeyi kusursuz bir şekilde organize ediyordu. Abdulkadir amca ve Naciye teyze de aynı şekilde kızı Kudret için koşturuyordu. Nişan bittikten sonra düğün için gün belirlediler. Ağustos ayında karar kıldılar. Haziran başında yapmışlardı nişanı. Ortasında oruç vardı. Oruç gelip çattığında, herkes yine bir aradaydı. Zeynep Fahreddin'in arkasından koşturup oynuyordu Derken bir telefon geldi. Her şey böylesine güzel gidiyorken illa bir şey olacaktı. Ejder'in teyzesi bir yıl boyunca çeşitli ameliyatlar geçirmiş hayatta kalmayı başarabilmişti. Bu sabah gelen haberle yıkılmıştı Yamanoğlu ailesi. Ejder annesi gibi severdi teyzesini. Memlekete ne zaman gitse onu görmeden dönmezdi. Ama artık gittiğinde Hacer teyze orada olmayacaktı. Doldurulması ne zor bir boşluktu bu. Harun ve kudret de en az ejder kadar üzülmüştü. Bu üzücü günlerinde hep Ejder'in yanında oldular. Kudret ile Harun iki ay sonra evleniyordu. İkisinin de ayakları yere değmiyordu. Heyecandan ölecek gibilerdi. Bir sene sonrası için düşünmüşlerdi. Ama iyi ki şimdi oldu diyebilecekleri bir düğün olacaktı. Düğün alışverişi için Zeynep'ten yardım aldılar. Zeynep ikisinin mutluluğunu görmekten keyif alıyordu. Harun'a esprili bir dille ‘' Sonunda doğru yolu buldun'' diyordu. Ve üçlü artarda basıyordu kahkahayı. Günler rüzgârın nefesiyle hızla düşüyordu takvimlerden. Son hazırlıklar yapılıyordu. Kudret kız arkadaşlarıyla bir gece boyunca eğlenecekti. Harun da bekârlığa veda diyecekti. Akşam geçmek bilmiyordu. Davul sesiyle aileler, müziğin sesiyle de gençler eğleniyordu. Harun bir mektup yazdı Nisa'ya veda etmeden olmazdı.
‘' Merhaba Nisa'n Yağmurum;
Sen ilk aşkımdın. Çocukluğumda tattığım ve ölsem dahi tadını unutmayacağım bir tutkumdun. Seni sevmek zor olanı bile bile istemekti. Önümdeki çukurda ateş olduğunu gördüm de girdim. Allah dağına göre kar verirmiş. Güvendiğim dağlara kar yağdığında isyan etmediğimde anladım. İnsan yalnızca isterse acı çekermiş. Bu yolu ben seçtim. Acının çocuğuydu aşk. Ve ebesiydi onu bana getiren rüzgâr. Bu yüzden çocukla çocuk olmayı bıraktım artık. Rüzgâra da küfür etmiyorum artık. Onun bir suçu yok. Sana sarılmak yerine içimi acıtan yokluğuna sarıldım hep. Hayatımın katili olan yokluğuna... Sen ölürken bile sevdiğini düşünmek nedir bilir misin? Heveskâr değildi duygular. Aşk usandı benden. Ben seni beklemekten usanmadıkça... Bende artık senin olmadığın bir hayata uyanmak istiyorum. Yokluğuna ağlamak yerine, boşluğunu doldurduğuna inandığım biricik sevdamla hayata gülmek istiyorum. Beni sevmemen ilk kez işe yaradı. Bozuk saat bile günde iki kez doğruyu gösterir. İşte beni sevmediğine sevindiğim tek zaman şimdiki zaman. Beni bağışla seni içimden terk ederken bile incinme istiyorum. Kalbimdeki yerin ayrı. Ben kalpsiz adamın tekiydim. Sendeydi kalbim. Görenler kalp nakli yaptın sanıyordu. Sen hiç işin yokmuş gibi birde kalbimi taşıdın kendinle. Beni bağışla bu kadar yük çok fazla sana! Yükünün hafiflediğini hissettiğin an Kudret senden aldı kalbimi. Ve beni de kurtardı bu vicdan azabından. Sana veda ederken bile sanki bir daha görüşecekmişiz gibi yazıyorum. İnsan hayatını uğruna hiç ettiği insanı bir çırpıda atamıyor içinden. Sen içimden giderken yedi yılımı aldı uğurlamak. Seni unutmak bile bu kadar zorken hatırlamak istemem artık. Kudretle evleniyoruz. Hem de yarın artık kına yakabilirsin yanaklarına. Ağlamak yakışmıyor çünkü o yüze. Elveda. Hala ilk aşkımsın...''

Arkadaşlarından vakit bulduğu bir anda yazmıştı mektubu. Ulaştırmak zaman almadı. Çünkü onlarda yarın ki düğüne geliyordu. Bugün de düğün evinde kalacaklardı. Mektubu verdiği gibi uzaklaşmak istedi. Kudret geldi o sıra da ikisi de sanki günah işlemişler gibi birbirlerine bakıyordu. Kudret mektubu görünce veda olduğunu anlamıştı. Ses etmeden uzaklaşmıştı. Veda etmelerinde bir sakınca görmüyordu. Harun izin isteyip bir kez olsun sarılmak istediği söyledi. Nisa evet dedi. Çünkü bu fedakârlığı bir borç saymıştı. Harun sarıldığında gözyaşları yanaklarından süzülüyordu. Harun serde erkeklik var deyip ağlamam ben demişti. Oysa aşk ne erkeklik tanır ne de makam. Her şeyi yerle bir ederdi. Nisa biraz olsun sakinleştirebilmek için. ‘' Bana nisan yağmurum diyordun bak senin gözlerin deryalar döktü'' dedi. İkili gözyaşlarını sildi. Nisa bir iki damla döktü kendini zor tuttu. Çünkü Nisa kendini tutamasa Harun hiç tutamayacaktı. O gece Harun ilk aşıyla son gecesini geçirmişti...



3.Bölüm. 
Düğün salonunda halay çekiliyordu. Bugün Harun Kudret birbirlerine evet diyecekti. Halaya ara verilip takı törenine geçmişti. Takı töreni bittiğinde Nikâh memuru ikilinin nikâhını kıydı. Onlar artık birbirlerinin olmuşlardı. Nisa son kez gitmişti Özgüç'ün kapısına bu kez yine eli boş döndüğünde yapacak tek bir şey kaldı diye düşünüp intihar etti. Özgüç olanlarda kendini suçlu buldu. Zaten Fatma da onu sevmiyordu. Oda nisa gibi hayatına son verdi. İkisinin de cesetlerini morga kaldırdılar. Oradan da mezara gömdüler. Harun olanları evlendikten iki hafta sonra duymuştu. Ailesi ilkin bilmelerini istememişti. Kudret de üzülmüştü olanlara. Harun ve kudret mezarlığa gidip bir Fatiha okudular. Ve su döktüler mezarlarına. Onlar eve dönerken mezarlık adeta boynunu bükmüştü koca şehre. Bu gece yalnızca Nisa ve Özgüç uyuyabilmişti. Yamanoğlu ailesinin yeni çifti ise dört dönüyordu yataklarında. Şehir kasvetli yarınlara bırakıyordu yerini. Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktı.

Son


 

( Ölüme Susamış Aşklar başlıklı yazı Mecaz Adam tarafından 1.07.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.