Babama Japonya'yı Sevdiren Kadın-28

 

“Sevsem ne olur ki… Araya telafi edilemez ve geri dönülmez yıllar girdi artık... Araya dert, araya çile, araya hüzün girdi… Aşk denilen o yara bile artık kabuk bağladı… Nasıl olsa anlattığınız kadarıyla babanız da mutludur… Artık diyecek bir söz de yoktur… O günler artık hatıradan başka bir şey değildir.”

 

Hitomi Hanım daldı ve gözleri nemlendi… Geçmişe giderek yaşadığı anları hatırladıkça duygulandı. Susuyordu. Susuşu aymazlığından değil, çok şey bilişindendi.

 

“Biliyor musun be evlat? Bazen kazandıkların kaybettiklerine değmiyor. Önce merak ederek öğreniyorsun, sonra öğrendiğini unutmaya çalışıyorsun. Bazen o bile olmuyor. O bile eline geçmiyor. Aşk denilen şey; zamanla hayalle gerçek arasında kendisine bir yer ediniyor. İnsan yitirdiklerinde değil de, daha çok vazgeçtiklerinin arasında boğulup kalıyor. Ne seyrettiğim filimler ne de dinlediğim şarkıların hiçbiri içimdeki boşluğu doldurmaya yetmedi. Her ikimizin de bir tarafı yarım kaldı.”

 

“Belki de aşk bir cesaret işiydi… Belki de gözünü budaktan sakınmamaktı ama imkân ve ortam onun yaşamasına müsaade etmedi. ‘Kuşa özgürlük veren kanatları ama onu tutsak eden ise ayaklarıdır’ diyorlar. Biz uzaktan sevdik ama aramızdaki uçurumun büyüklüğünün farkına varamadık. Olmazın varlığını anlayamadık… Biliyor musun delikanlı? Yara en çok iyileşirken acıyor… Acıya katlanmayı öğrendim ama yine de içimdeki sızının sızıntısını yok edemedim.”

 

“Orantısız aşklar ve ağırlaştırılmış yalnızlıklar bize göre değilmiş. Yalnızlığın ağır ve ağrı olduğunu çok geç öğrendim. Meğer âşık olmakla sevmek aynı şey değilmiş… Bazen seviyorum demek bir ömre yetmiyor. Ve bazen de bir ömür ise sevmeye… Tecrübelerimin bana gelecekte neler getireceğini bilmiyorum ama benden neler götürdüğünü çok iyi biliyorum artık…”

 

“Hayallerim yıkıldığında ‘hayal kırıklığı işte…’ deyip geçmeyi öğrettiler de, gerçeklerimin yıkıldığında ne yapacağımı söyleyen bile olmadı. İstemediğim bir hayatta yaşamaktansa, istediğim bir hayatta sürünmeyi tercih ederdim… Gördüm ki aşkı bulanlar değil, daha çok bekleyenler kaybediyor.”  

 

“Benzerlikler buluşturuyormuş, farklılıklar ayırıyormuş insanları… Yine çok geç öğrendim. ‘Seni karşılıksız seviyorum’ demenin de bir karşılık beklemek olduğunu…”

 

Gözlerinden akan yaş, yanakları üzerinde iz bırakarak göğüne doğru akarak kayıyor, gömleğinin içine sızarak orada izini kaybettiriyordu.

 

“En büyük suçum neydi biliyor musun? Önüme çıkan her umuda sarıldım. Her sarılmada yanıldım. Yokluğunda ne yaptım biliyor musun? Sevdiğime hiç benzemeyen bir sevgili yaratıp, kendimi onunla aldattım. Öylece onunla sardım yaralarımı… Ve böyle ihanet ettim kendi kendime… Meğerki ihanet, intikamın kapı komşusuymuş ve ben bunu bilemedim… Ve bir gün mutlaka kapını çalıyor…”

 

“Başkasını sevmek, sevilesi benliğimize ihanet gibi geliyor. Sever gibi yapıp kendimizi yüceltiyormuşuz meğer… İyi hissediyoruz kendimizi severken… İnsan bile gerektiği kadar güvenmeliymiş kendine… Kendine aşırı güvenenler, muhtemel bir fırtınaya en çok yakalananlarmış…”

 

“Üç defadır rüyamda aynı benzer şeyleri görüyordum. Demek ki, rüyanın nedeni sizmişsiniz. Bu gece yine aynı rüyayı gördüm. Rüyanın tesiriyle uyuyamadım ve erkenden kalktım… Sabahtan beri, bir şeyler olacak, birileri gelecek diye bekleyip duruyordum… Demek ki gelecek olan sizmişsiniz… Beni nasıl bulabildiniz?”

 

Hitomi Hanım gördüğü rüyayı anlatmadı. Dr. Safa da o anlatmayınca sormaya lüzum görmedi. Kendince sorusuna cevap vermeye çalıştı.

 

“Çok da kolay olmadı. Birkaç gün önce hızlı trenle Tokyo’dan Kyoto’ya geldim. Babama mektup yazmışınız ama oturduğunuz köy veya kasabanın adını yazmamışsınız. Sadece mektubun birinde küçük bir Japonya haritası çizmişsiniz. Tokyo, Osaka ve Kyoto’nun yerini göstermişsiniz. Ama yaşadığınız yerin adını yazmamışsınız veya yazmayı unutmuşsunuz. Oraya da ‘I live here – burada yaşıyorum’ demişsiniz. Velev ki o günlerde babam imkân bulup Japonya’ya gelecek olsaydı, herhalde sizi bulması yine o kadar kolay olmayacaktı. Siz olsanız nereden ve nasıl başlardınız? Bilmiyorum ama… Önce oraya en yakın olan noktalardan biri olan Ayabe’ye gittim,” dedi ve yaşadıklarını olduğu gibi Hitomi Hanıma anlatmaya devam etti…

 

Ayabe’de Belediye Başkanını tanımasını ve intihara kalkışan kızı Ai yüzünden misafir olmasını, onun azımsanamayacak yardımlarını, geçirdiği tren kazasını ve kazada yaralananlara yaptığı yardımı ve tekrar Wakasa’ya dönüşünü ve Wakasa’da görüştüğü kuzenini anlattı. O da sabır ve sükûnetle genç adamı dinledi. Hitomi Hanım sanki rüyada gibiydi. Huzur dolu bir istekle genç adamı dinliyordu. Devamında Genç adam Ayabe ve Wakasa’daki çektiği fotoğrafları ve video görüntülerini izletti.

...


Devamı Var

...

Ant-150515


( Jap. Sevdiren Kadın-28 başlıklı yazı KOCAMANOĞLU tarafından 22.06.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.