Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde;
Cömertken cimriler, para bitmişken zenginde.
Memleketin birinde yaşıyordu bir oğlan,
Verdiği sözü tutan, yüzüyse güleç olan.
Yamalı pantolonlu idi, gömleği dardı;
Eğlenirdi tozlu yollarda, koşar zıplardı.
Ona Meyveci derlerdi, yerdi yemişi çok,
Bahçeye çıkıyordu olsa da aç ya da tok.

Topladığı meyveleri satıyordu bazen,
Ovayı, gölü izlerdi pazara giderken.
Bakardı ekilmiş tarlaya, üzüme, bağa,
Yeşil çimde görüyordu ürkek kaplumbağa...
Bir gün meyve yüklü ağacın altında durdu;
Kolayca tırmanıp bez torbasını doldurdu.
Anasına "Hoşça kal." deyip koyuldu yola,
Sabah erkendi, çıkınca evden döndü sola.
O, Kulplu Yumurta Pazarı'na gidecekti;

Yürürken ise yediği bir parça çörekti.
Bu pazara gelen biri demiş çok eskiden:
"Satmaya kulplu yumurta getireceğim ben."
O gün bugündür de onu bekliyorlar hâlâ,
Ama asla gelememiş öyle yumurtayla.
Adı sade Kulplu Yumurta Pazarı kalmış;
Oradan geçense hep anmalık eşya almış.
Öğlen, nihayet Meyveci pazara ulaştı,
Konuşkan satıcıların yanına yaklaştı.

Çıkardı tatlı, taze yemişleri torbadan,
Elbet durup bakınmak için hiç yoktu zaman.
Getirdiklerini de güler yüzle satınca,
Aldı süslenmiş su testisiyle bir tas anca.
Eşyaları koydu torbasına, döndü geri,
Merakta bırakmamalıydı evdekileri.

Yamaçtaysa başlardı Sünen Dallar Ormanı;
Sıktı, pek görmezlerdi içinde dolaşanı.
Meyveci dalgın dalgın yanından geçer iken,
Ayağını çiziverdi iki kuru diken.
Ama durmadı, canı acısa da birazcık,
Ormana daldı, yedi böğürtlenle kızılcık.
Sonra ağaçların arasında aradı su;
Ah, bulabilseydi içecekti tas dolusu.

Böyle çok susayınca herkes dolaşır arar;
Çalısız yerde gözüne ilişti bir pınar.
Tümseği atladı, koşarak oraya indi,
İnanamıyordu sanki, nasıl da sevindi!
Kuytu yerleri ile pek ilginçti şu orman,
Yıkadı tası Meyveci çıkarıp torbadan.
Doldurup içti, ama bir tas daha almadı.
Baktı, ne görsün? Ayağında çizik kalmadı.

Sünen Dallar Ormanı'ndan o çıkmak istedi,
Bunu yapamadı, zira kaybolmuştu şimdi.
Yürüdü, yürüdü, birden yol ararken yine;
Gördü kütükte oturan ihtiyar bir nine.
Yakacak toplamıştı, konuştular azıcık,
Çalıyı kalkınca Meyveci taşıdı artık.

Yolu göstermişti nine yakındı evleri,
Oraya varınca ikisi girdi içeri.
Yatan dedeye selam verdi küçük misafir,
Gözü yolda olanlar gelenle ilgilenir.
O dedi: "Aleykümselam. Ne getirdiniz siz?"
Sesi titrekti, kendi görünüyordu halsiz.
Meyveci de: "Çalı çırpı." diye cevap verdi.
Sonra nineye baktı, elleri yara idi.

Dede ise öğrendi, dört aydır hasta imiş;
Sıkılıp bunalsa da kalkıp yürüyememiş.
Meyveci dedi: "Bir pınar var, suyu çok iyi;
Size de vereyim, ben doldurmuştum testiyi.
Nedense içmek istemedi iki ihtiyar;
Yalnız, dertlerini biraz daha anlattılar.
Onları dinleyen Meyveci içten üzüldü,
Çıkıp gidecek iken, vazgeçti, yüzü güldü.

Karar almıştı o, denemeliydi yeniden,
Tasına su dolduruverdi güzel testiden.
Azıcık da koydu büyükçe, ahşap bardağa;
Sonra onlara uzattı yaklaşıp yatağa.
Dedi: "Sadece şunları içseniz olmaz mı?
Ben de eve giderim artık alıp torbamı."
Şimdi içti, kırmadı onu dedeyle nine,
Birden hasta oturdu, eşi baktı ellerine.

Hiç yara kalmamıştı, şaşırdı olanlara;
Bundan böyle düşünmeyecekti kara kara.
Kalkıp yürüdü sağlığına kavuşan hasta,
Dışarı çıkınca duman gördü samanlıkta.
Acele oraya gidince: "Yangın var! Yangın!"
Diye endişeli sesi duyuldu ansızın.
Tek onun çabası alevlere karşı boştu,
Gözü pek nineyle Meyveci yanına koştu...
Çok evin kül olmasına olacaktı neden,
Hemen söndürülmeseydi yangın büyümeden.

Çalışmayı sevenler şeker kattı aşına!
Gökten üç elma düştü iyilerin başına.


Bayse Hatipoğlu

( Masal - 2 başlıklı yazı B. Hatipoğlu tarafından 15.06.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.