Ölmeden önce kaleme aldığım ilk mektup, önce babamın adını taşımış, babama doğru göstermeye cesaret edemediğim özürlerini bir bir sıralamıştı. Daha ölmeden evvel yazdığım ikinci mektup ise, annemin dağları dize getiren yüreğini götürecekti. Ben, anneme ve babama doğru yollarımı ayırmış olsam da bu iki mektup, annemle babamı her zaman seveceğimi gösterecekti. Yanlarında artık olamasam bile...

Anneciğim, canım anneciğim;
        Ben seni çok seviyorum diye bir cümleyle başlayamam. Biliyorum ki, her ne kadar beni evlatlıktan reddetseniz de beni seviyorsunuz. Ve ben de biliyorum ki, ben de seni çok seviyorum anne.
        Terliğin hariç. Size yalan söylediğimde ve bu yüzden evden gittiğimde en çok o terlikten kurtulduğuma sevinmiştim. Zırt pırt atıp duruyordun ya. Tamam, ben az değilim ama o terlik de çok olmuştu. Hep kafama... Hep kafama... Olmuyor ama... Haddini bilsin biraz. Ben onun sahibiyim bir kerem. Kafama gelmek için değil, ayağıma giyilmek için hizmet ediyor o terlik. Yani kafama falan atılamaz. Nokta. İyiki kurtuldum o haddini bilmez terlikten.
        Ama siz... Hayır, senden ve babamdan bir an bile kurtulmak istemedim, anne. İnsan, kendi anasından ve babasından gayrı olduğu için sevindiği nerede görülmüş?
        Vallah billah tillah yalandır.
        Ben de yalan söyledim. Ve sen en son bana telefon ettiğimde bile yalanımı sürdürdüm. Ama sen haklıydın anne. Ben, hiç kimseyle birlikte olmadım.
        Korkunç bir canavara yakalandım. Adı da rahim ağzı kanseriydi. Onun yandaşları bana 3 yıl boyunca eziyet ettiler. Anne, bana tedavi ettiğini sanan moruğun adı, Orhan Naik. Anne ya, lütfen o adama dava açar mısın? Hatta şöyle 50.000 tl'lik dava açın ki, zengin olun. Valla. Orhan Bey, bunu fazlasıyla hak etti. Kazıklansın şöyle. Oh oh! Canıma değsin.
        Annem... Yüreğine düğüm atmak istemedim, anne. Ben kimseyle birlikte olmadım dedim ya. Gerçekten olamadım. Her saç telim döküldüğünde yerine takmakla ya da kollarımı kesmekle meşguldüm. Kızma ama ya. Ben rahatlayacağım falan sanmıştım. Ama rahatlayamadım. Bu yüzden de kol kesmeyi bıraktım. Sadece duvarlara yazı yazmak gibi bir alışkanlık edindim. Murat da densiz herif. Bir duvar için bana kızıp duruyor.
        Ama onu seviyorum ya. O şebek benim sevdiğim insan anne. Benim hayatımı kurtardı. Beni sardı, sarmaladı. Yanına aldı. Evinde besledi beni. 3 yıldır beni Murat besledi, büyüttü. Ben o'nun oldum. O benim olamadı. Bir daha onu göremeyeceğim. Bir daha bana duvarına yazdığım yazılar için kızamayacak bana. Ben Murat'ımın kızdığının hallerini göremeyeceğim. Sevindiğini... Üzüldüğünü... Meraklandığında zıp zıp zıplamasını.. Sürpriz yaptığında bir kahraman edasıyla göğüs kaslarını şişirdiğini göremeyeceğim.
        Anne ya... Ayıptır söylemesi ama. Ben en çok Murat'ın göğüs ve karın kaslarını özleyeceğim.
        Şeyleri güzeldi dediğim şeyi aslında ben Murat'ın kaslarını hayal ederek söyledim. Bir gün onlara dokunmanın hayalini yaşadım. Ama hiç dokunamadım. Korktum anne. Çok korktum. Hastalığımı Murat'a geçiririm diye çok korktum. Sakındım bu yüzden kendimi ona.
        Hiç dudaktan dudağa öpüşmedik. Murat, hep alnımı öperdi. Bir keresinde kulaklarımdan öpmüştü. Ama asla dudaklarıma yaklaşmadı. Kıyamadı bana... Onu bile göremeyeceğim. Endişesini hissedip dalga geçemeyecektim onunla.
        Gitmek galiba bu yönden çok dokunuyor bana.
        Anne. Ağladığını görür gibiyim. Hisseder gibiyim, benliğimde. Lütfen ağlama annem. Ne olursun ağlama. Ne olur? Kıyamam bak sonra. Gülmeni istiyorum anne. Daima gülün. Dudaklarınız ve gözleriniz gülmek için işlevini yapsın. Benim için hiç üzülmeyin. Çünkü ben öbür dünyaya gülerek gideceğim. Daha çok umursamaz davranarak gideceğim.
        Hakkınızın helalini isteyebilir miyim anne? Eğer beni affederseniz hakkımı helal edin. Babama söyle bunu. O da hakkını helal etsin.
        
        Keşke daha fazla şey yazabilsem. Fakat, bunu yapamam. Murat'ın bana aldığı 168 sayfalık ve büyük boy defterleri bir çırpıda bitirdim. Nihihihihi. Bunu aslında birkaç boş kağıtlardan bulup yazıyorum. Yazmak istediğimden değil, daha çok karaladım. Biliyorum, arsızım. Her neyse.
        Murat, eline ulaşır değil mi mektupları? Yapar ya. Onun yapmadığı bir şeyi görmedim daha ben.
        Anne. Hani o çok sevdiğim sarmalar var ya. Zeytinyağlı sarmalar. Mis. Onu Murat'a yedirir misin? Çocuk, onca yollardan sana gelince aşırı yorgun olacaktır. İyice dinlendirin onu. Besleyin, büyütün. Sıcak soğuk suya sokmayın, bak sinizüt olur başınıza bela olur valla. İyice ısıtın çocuğunuzu. Bak okudun değil mi?  Çocuğunuz dedim. Murat'ı artık sizin oğlunuz olarak ilan ediyorum.
        Anne, ben gidiyorum. Elveda demeyeli uzun zaman oldu. Ama yeniden elveda demek zorundayım. Özür dilerim. Çok ama çok özür dilerim.
        
        Hepinizi çok ama çok seviyorum. Geldiğim yerden seni çok gözlüyor olacağım anne. Üzme kendini. Bana da çok kızma. Affet beni işte. Eşek kadar kız ama hala büyümemişsin de. Geçiştir benim küçük yalanımı. Özür dilediğimi bilin ve özrümü kabul edin. Öbür dünyada görüşürüz.
                                                                                                                        Annem, ellerini öperim.
                                                                                                                        Hilal Buse Akdağ
( Bana Bir Kar Ver -- 3 başlıklı yazı LunaSecret tarafından 9.06.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.