Babama Japonyayı Sevdiren Kadın-3

... 

Babasının kütüphanesinde birçok Japon yazarın kitaplarını veya Japonya hakkında farklı sahalarda yazılmış çeşitli kitapları bulmak mümkündü. Ortaokula giderken okuduğu ve en çok dikkatini çeken Nobel ödülü almış bir yazar olan Kawabata’nın “Kyoto Kiraz Çiçekleri” romanıydı. 1969’da Türkçe basılmış bu romanı severek okumuştu. Kawabata’nın romanı akıcı bir dille yazmış olduğunu hatırlıyordu. Aklında kalan ise sadece roman kahramanı Chieko, Kyoto şehri ve akçaağaçlar olarak hatırındaydı.

 

İşe Ayabe’den başlamak istiyordu. Ayabe istasyonunda indi. Ayabe kasabası kuzey doğudan gelen Yura nehri kasabanın ortasından önce güneye, sonra kuzey batıya doğru akarak Tangoyura açıklarında denize dökülüyordu.

 

Yura nehri Ayabe’ye hayat ve yaşam kaynağı oluyordu. Evler sıradan bir veya birkaç katlı, genelde dağınık şekilde bir kasabayı andırıyordu. İstasyon nehrin doğu yakasında kalıyordu. Kasaba nehrin etrafına yayılmış iki eşit parçaya bölünmüş bir elma gibiydi sanki… Etrafına bakındı. Nereden ve nasıl başlayacağını da bilmiyordu.

 

İstasyonda ki görevlilerinden birine “kasabanın vatandaşlık idaresini sorarak başlayabilirim,” dedi. Yürüyerek istasyon görevlisinin yanına gitti. “Buranın vatandaşlık idaresi nerededir? Biliyor musunuz?” diye sordu. İstasyon görevlisi adam, kasabanın kuzey tarafını tarif etmişti. “Oraya nasıl gidebilirim?” dediğinde, “uzak değil, yürüyerek de gidebilirsiniz,” demişti. Dr. Safa “Teşekkür ederek” istasyondan ayrıldı.

 

Yürümeye başladı. Bir yandan yürüyor, yürürken de etrafına bakınıyordu. Ayabe otuz binin üzerinde bir nüfusa sahip bir ilçe seviyesinde bir yerdi. Tren kasabaya kuzey doğu yönünden girmiş ve güneye doğru yoluna devam etmişti. Kasabanın etrafını tepeler çevreliyordu. Tepeler ise tamamen ormanla kaplıydı.

 

Yura nehri baygın ve yavaş akıyordu. Nehrin her iki etrafı küçük ekim ve dikimin yapıldığı bahçelere ayrılmıştı. Daha çok çeltik ekim alanlarıydı. Genelde yollar dardı. Ana merkezlerin dışındaki sokaklarda yayaların yürümesi için ise bir kaldırım bile yoktu. Evler genelde küçük, iki veya üç katlıydı.

 

Birçok ülkede görülen saksılı çiçek ve ağaç dikimleri evin önünde yol ile iç içeydi. Yürüyerek geniş olmayan kasabanın çarşısını andırır bir sokağa geldi. Cadde kuzey-güney yönünde ilerliyordu.

 

Hangi tarafa gitmesi gerektiğini kestiremedi. İstasyondaki adam cadde başına gelince, sağ tarafa gitmesini söylediğini hatırladı. Caddenin sağına doğru yürüdü.

 

 Vatandaşlık idaresini bulduğunda öğle tatilinden dolayı kapalı olduğunu gördü. Saate bakmak hiç aklına gelmemişti.  Saatin on ikiyi çoktan geçmiş olduğunu gördü. Caddeyi boydan boya gezmeye karar verdi.

 

Yabancı olduğu için durup bakanlara aldırış bile etmiyordu. Sıradan bir kasaba olduğundan yabancı turist kabilinden birilerine denk geldiği olmamıştı. Cadde üzerlerindeki sağlı sollu evler ve yer yerde farklı iş yapan basit dükkânlar vardı. Bu arada bir şeyler yiyebileceğini düşündü.

 

Balık ızgara yapan birine denk geldi. Küçük bir mekândı, bir tarafında balık pişiriyor, yan tarafa koyduğu birkaç masaya da servis yapıyordu. Eğilerek selamlayan adamın “Buyursunlar efendim” sözlerine, Japonca “nonbiri (kolay gelsin)” dedi.

 

Adam bir yandan yabancı müşterinse bakıyor, diğer yanda yabancının Japonca konuşması dikkatini çekmişti. Küçük bir havuz içinde, nehirden tutulduğu anlaşılan balıklar gezinip duruyordu.

 

Dr. Safa, balıklardan birini göstererek, masalardan birine geçti. Adam balığı hazırlamaya çalışırken, yanında çalışan genç kızı da masaya servis açtı. Baba kız birbirlerine benziyordu. Dr. Safa genç kızı süzdü. “Nasılsınız küçük hanım?” diye sorunca, genç kız, yabancı adama bir bakış fırlattı.  

 

“İyiyim efendim, bir arzunuz mu vardı?” dedi. Dr. Safa “Yok, yok… Bir bardak su alabilir miyim?” dedi. Kızla konuşmasını babası yanlış anlamasın diye, babasıyla görüşmeye karar verdi. Genç kız bir bardak su getirerek masaya bıraktı.

 

Bir süre adamın balığı pişirmesini bekledi. Adam balığı masaya getirince, adama “Biraz oturmaz mısınız?” dedi. Nasılsa başka müşterisi de yoktu o anda… Adam masanın yanına oturdu.

 

Adam yabancının “Nasılsınız?” sözleri karşısında, “iyiyim efendim” dereken “siz yabancısınız ve gayet de güzel Japonca konuşuyorsunuz!” şeklinde ki, şaşkınlığını gizleyemedi.

 

“Evet, yabancıyım ama Japonca öğrenmek epey bir zamanımı aldı. Tokyo’da yaşıyorum ve doktorum…” deyince adamın şaşkınlığı ve hayranlığı bir kat daha arttı.

 

Dr. Safa; adama: “Buralı mısınız?” dedi. Adam “Evet, neden sordunuz ki?” dedi… Dr. Safa adamı bir iyice süzdükten sonra, “Ben soyadları Kinugawa olan bir aileyi arıyorum. Bu kasabada, bu soy isimde yaşayan ve oturan bir aile var mıdır?” diye sorunca, adam düşünmeye başladı.

 

Adam: “Ben bu kasabada doğup büyüdüm ama bu kasabada bu soyisim ile yaşayan bir aile hatırlamıyorum,” dedi. “Ne diye böyle bir aileyi arıyor ki?” diye adamı bir meraktır aldı. Ama yabancı adam sormaya da çekindi. Diğer yanda ayakta duran genç kız, babasıyla yabancının konuşmasını kulak misafiri olarak dinlemeye çalışıyordu.

 

Dr. Safa ızgara balığını yemiş, dinlenmiş ve kendine gelmişti. Yaşlı balıkçıya teşekkür ederek, belediye binasına doğru yürüdü. Belediye binası birkaç sokak ilerideydi. Batıdan gelen hafif bir rüzgâr sokakları yalayıp geçiyordu. Güneş ile beyaz bulutlar sanki gökyüzünde köşe kapmaca oynuyorlardı…

 

Devamı Var

...

Ant-150515

( Jap. Sevdiren Kadın-3 başlıklı yazı Kocamanoğlu tarafından 18.05.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.