O yâr bana bir gün "Merhaba" dedi. Kırıldı kol kanadım. Unuttum adım. Merhabasına "Merhaba" diyemedim heyecandan. Hiç böyle olmamıştım.

            Vazgeçtim candan, kalbim sanki camdan. Kırıldım her yönden, paramparça oldum. Can parçalarım dağıldı her yana. Yine de merhaba diyemedim. Ben kendimi tanıyamadım.

            Sesi hala kulağımda, gözleri hala aklımda! Bu merhabanın beni beter edeceğini nereden bilebilirdim? Sanki üzerime doğrultulmuş bir tüfekti merhabası, bana ayarlanmış bir tabancaydı ilgisi, kalbime kilitlenmiş güdümlü bir füzeydi sesi.

            Aldım çok sonra merhabasını. İş işten geçmişti, aşk aşktan... Bir daha kurtaramadım kendimi baranı belasından. Aşkın onulmaz yarasından şifa bulamadım daha. Kurtuluşa eremedim kalp prangasından. O şimdi hiç görmediğim şehirde, hiç görmediğim haliyle ne alemde bilmiyorum.

            O yâr bana bir gün "Merhaba" dedi. Elim ayağım tutuldu, dizlerimin bağı çözüldü ve ona cevap verecek olan dilim tutuldu. Bir merhabası beni böyle yerle bir ederken, elimi kolumu bağlarken; bir hoş sohbeti - Allah Korusun- beni ne hale sokar, düşünemiyorum.

            Sen bana bir merhaba desen şimdi bana neler olmaz ki! Aklım başımda kalır mı? Kalbim yerinde durur mu? Bir cana başka can yüklenir mi? Mekanım senin kalbindir, bana nerelisin diye sorulur mu? Zamanım 24 saat sana ayarlıdır, hangi vakittesin denilir mi? Mekanlarda sendeyim vakitlerden de!

            Ahmet Paşa gibiyim bende:

            "Canıma bir merhaba sundu ezelden çeşm-i yâr

            Öyle mest oldum ki gayrin merhabasını bilmedim"  Sen konuştuğunda bana laf düşer mi? Kendimde olur muyum sahi? Sen çıksan bahçeme ben attığın her adımın halısı olmaz mıyım? Konuştuğun her kelimenin noktası olmaz mıyım? Gözünün nuru, ömrünün süruru olmaz mıyım?

            O yâr bana "Merhaba" dedi.Hâlâ kendimde değilim. Bu ne sihirli bir merhaba, ne tılsımlı bir selam... Senden gayrisi haram! Bir balyoz indi başıma sanki, bir çığ düştü yüreğime, bir patlama oldu beynimde. Darmadağın oldum.

            Merhaba dedi ol mah-rû, sevincimden öleyazdım.

            Gecem aydınlandı, kalbim sancılandı.

            Bilmedim nerede konaklayayım, bilmedim nereye gideyim!

            Mecnun olsam çöle, Ferhat olsam dağa, Süleyman olsam rüzgara koşardım.

            Aldım merhabasını çerçeveletip astım ömrümün boynuna. Ser levhası yaptım ömrümün. Herkesi sildim ömrümde, çokluğum bitti. Kalabalıkların içinde onunla dolaştım durdum. Dalgaların içinde onunla duruldum da durdum.

            O yâr bana çeşm-i ezelden bir merhaba sundu ki ben kendimden geçtim adeta, zamanı aştım. Bu ne efsunlu bir nefesmiş ki beni sarhoş etti. Şimdi ayılmak için merhabasını bekliyorum. Beni benden alan beni bana getirmez mi sanırsınız? Beni benden çeken beni bana iade etmez mi bilirsiniz?

            Bir merhaba dedi ki o yâr bana hâlâ içim titrer. Beni baştan başa ele geçiren, beni nadan bilmez. Bana merhabasını bahşeden beni yaban bilmez. Bana ulu nazarını kılan beni yavan saymaz.

           

 

( Merhaba Dedi Ol Mah-rû başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 19.04.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.