"Hakkım da
ne düşünüyorsan
Rabbim sana on
katını versin." Bunu
herkes böyle bilsin. Düşüncelerini ona göre şekillendirsin.İyilik diliyorsa
yatırımını iyilik üzerine on katı fazla alır. Bunu bir banka gibi düşünün. Ne
yatırırsanız karşılığını misliyle alacaksınız.
Güzellik
istiyorsa aynı şekilde...
Kötülük
istiyorsa on katı hanesine yazılır.
İti
tarife ne hacet ne köpektir biliriz.
Gülü
tarife ne hacet ne çiçektir biliriz.
Lafımızı
da gediğine böyle oturturuz.
Biri
hakkında yorum yapmak o kadar kolay ki! Onu karalamak, onu zorda bırakmak... Bu
o kadar zevkle yerine getirilir ki! Sanki bal sürüyorlar ağızlarına oysaki
zehirdir sürdükleri, bilmiyorlar.
Bildiğim
tek yorum, sevi'YORUM'! Hem de bütün insanları katıksız, aralıksız, bakmadan
rengine dinine diline... Sizin gibi uzaktan ahkam kesip de yorumlamıyorum
hiçbir kimseyi, karalamıyorum Allah'ın bir kulunu. Değişmiyorum hiçbir kimseyi
bu dünyanın bir puluna!
Hem
yargılarsınız insanları onları sevmeye vaktiniz kalmaz!
Enerjinizi
güzel olana yönlendirin, hayırlı olana, olması gerekene!
Bir
insan, başka bir insanı tanımadan bilmeden niye yargılar ki?
Oturup
karşılıklı çay içmediği, aynı şarkıyı dinlemediği, aynı maçı ya da filmi
izlemediği, aynı elbiseyi giymediği birini ne diye kötüler ki? Aynı ekmeği
ikiye bölüp paylaşmadığı, aynı tasta su içmediği...
Bir
insanı tanımadan yargılamak yargısız infaz değil de nedir şimdi?
Hakim
misiniz hükmünüzü veriyor, kaleminizi kırıyorsunuz?
Ya
kırdığınız kalp!
Onun
bir önemi yok mu?
Ya
o kalpte Allah aşkı varsa!
Ya
o dudaklar Allah'ı zikrediyorsa!
Müderrislik,
kadılık, kazaskerlik vazifelerinden sonra şeyhülislâmlık da yapan büyük âlim
Ebussuûd Efendi, Kanunî Sultan Süleyman döneminin büyük şahsiyetlerinden
biridir. Bir gün
Kanunî Sultan Süleyman, sarayın bahçesinde armut ağaçlarını kurutan
karıncaların telef edilmesi için Şeyhülislâm Ebussuûd Efendi’den aşağıdaki
beyitle fetva istedi:
“Dırahta ger ziyân etse karınca / Zararı var mıdır ânı kırınca?” Yani “Eğer ağaca karınca zarar verse, onu öldürmek caiz midir?” diye sordu. Padişahın bu fetva talebi üzerine, Ebussuûd Efendi de şöyle bir beyitle cevap verdi “Yarın Hakk’ın dîvânına varınca / Süleyman’dan hakkın alır karınca!” Karınca dahi yarın hakkın divanında onu öldürenlerden hakkını alacaksa eğer siz bir insanın da ruz-ı mahşerde hakkını alacağından asla şüpheye düşmeyin. Kul hakkı her şeyin üstündedir.
İçini görebiliyor musunuz kötülediğiniz kişinin? Bilmediğiniz insan hakkında konuşmak şık mı? Tanımadığınız biri hakkında atıp tutmak ne kadar da doğru? Dile tespih taşı gibi diziliverir hemen kötülükler. Makineli tüfek gibi maşallah diller! Ya sizi kim ıslah edecek zilliler?
Sayar da sayarlar beğenmediklerine, hoş görmediklerine belki de kıskandıkları ya da çekemediklerini yerden yere vururlar. Ballandıra ballandıra anlatılır kusurlar. Bala katran katarlar, süte toz katarlar, suya pislik bulaştırırlar. Dünyaya lafla nizamat vermeye kalkarlar. Anlatılır da anlatılır hatalar, kusarlar da kusarlar içindeki irinleri. Küpte ne varsa dışına o sızar diyorum bende. Gül tutan elde gül kokusu gelir, kül tutan elde kül kokusu...
Benim hakkımda ne düşünüyorsan Rabbim sana mislini versin diye dua etsem diyorum hani? Benimle ilgili aklından geçenin senin de başına gelmesini dilesem... Kalbinde benimle ilgili olan kısımların senin yaşamına da yansımasını arzu etsem... Hani diyorum iyi düşünsen hakkımda, hayra yorsan her şeyi, hayırlı olsa hakkımızdakiler... Daha iyi olmaz mı? Daha güzel! Özel!
Sû-i zan'ı bırak da hüsn-i zan'a bak! Bu ayakları bırak! Ve kalpten kalbe bir su gibi berrak mı berrak ak!