Aslında sana oldukça yakınım elimi atsam tutabilecek
durumdayım. Başın hep omzumda gözlerinden akan yaşlar avuçlarıma damlıyor, hüznün ,ile bende hüzünleniyorum. Söylenmeye başlıyorsun birden ‘'keşke herkes
senin gibi olsa farklısın sen diğer erkekler kadar zalim değilsin'' diyorsun.
Ve yine sarılıyorsun bana, uzaklara bakıp anlatmaya başlıyorsun. Nefret dolu
sözcükler çıkıyor inci kadar narin dişlerinin arasında, ağzından çıkan her
kelime isyanla sonuçlanıyor. ‘'kimse beni anlamıyor herkes beni kişisel hazları
için kullanıyor diyorsun.’’ Aslında seni anlayan biri var. Seninle aynı kaderi
yaşayan ve tüm yaşanmışlıklardan pişmanlık duyan biri var oda benim. Ve hiç
beklenmedik bir itirafta bulunuyorsun. ‘' keşke senin kadar temiz senin kadar
saf duygulara sahip bir insan bulabilsem'' diyorsun. o an içimde söylemek
isteyip de söyleyemediğim düğümleniyor. Ve kursağımda kalıyor sen diye içime
çektiğim her nefes, o an tutup da elinden bu şehirden alıp götürmek geliyor
içimden. Kimseye hesap vermeden, kimsenin sözlerine aldırış etmeden, seninle
kimsenin bilmediği bir yere yerleşmek istiyorum. Sonra rüzgârın şiddetli
tokadıyla doğruluveriyorum yerimden. O az önceki hayalperest insan yerini
hayata, hayatın acımasız gerçeklerine bırakıyor. Sonra derin bir sessizliğe
bürünüyoruz, bir süre konuşmuyoruz, telefonun çalmasıyla bölünüyor sessizlik. Yüzünde
gülücükler açıyor. Birden yeniden doğmuş gibi ‘' o evet o arıyor'' diyorsun. O
az önceki halinden eser yok. Nefret dolu sözcüklerin yerini sevda dolu
sözcükler alıyor. Sevginin verdiği sarhoşlukla bana sarılıyorsun. O an
bedenimde bir soğukluk hissediyorum. Sana belli etmemeye çalışıyorum. Sahte
gülücüklerle yüzümdeki biçareliğimi gizliyorum. Sen gider gitmez, yerde
buluyorum kendimi. Oracıkta hayata gözlerimi yumuyorum. Dilimde kendime bile
itiraf edemediğim sevgimle…