Hasta, yatağında uzanmış donuk gözlerle kapıya bakıyordu.

Doktor gelip gidiyordu, hemşireler, temizlik görevlileri, hasta bakıcılar. ziyaretçiler, eş dost... Azrail'in gelmesi dahi an meselesiydi.

Herkes geliyordu da bir tek o gelmiyordu.

Dört gözle bekliyordu.

 

'O olmadıktan sonra yaşadım ne yaşamadım ne?' şeklinde düşünüyordu.Bir insan bu kadar mı can olur başka birisine. Ondaysa yaşıyordur o, onda değilse ölüyordur. Aşk vakasıydı besbelli lakin ona derman olacak şey bu hastanede mevcut değildi. Doktorlarda aşka biganeydi, hemşirelerde, diğerleri de!

O gelseydi eğer iyileşecekti, belki de ayağa kalkıp ona sarılacaktı.

Oysa gözler kapıya dikili kalıyordu saatlerce, ölüce!

Umut kapıdaki kilit deliği kadar da olsa vardı yine!

Yoksa çoktan terki alem eylemişti.

O hep bekledi.

Müzmin bir şekilde bekledi, akut bir şekilde...

Onun gelmeyeceğini bile bile bekledi, ölmeyeceğini bile bile, sürüne sürüne, acına acına...

 

Aklında O vardı, doktorlar anlamıyordu.

Kalbinde  O vardı, doktorlar görmüyordu.

Ne filmler, ne ultrasonlar, ne mr'lar hiçbir şey onu bu hale düşüren derdi bulamıyordu.

Tetkiklerde tahlillerde onun izi çıkmıyordu, onun belirtisi yoktu.

Oysa baştan ayağa onsuzlukla mücadele ediyordu.

Bu vücudun su kaybı gibi bir şeydi.

Kan kaybı...

Aşk!

 

- Neyi var? en çok duyduğu soruydu. Onu gören herkes mutlaka bunu sorardı etrafındakilere. Kalkıp da "Neyim yok ki?" demeyi ne de çok istiyordu.

Ama yapamıyordu.

Kalbini yarıp onu göstermek istiyordu herkese.

Beynini çıkartıp onlu anları ispat etmek istiyordu cümle aleme.

Gözlerini kocaman açıp bu soruyu soran herkese gözlerindeki bebeğe iyi bakmalarını istiyordu.

Sevdiği ondan gittiği gün o da devre dışı kalmış.

Bir daha konuşmamış hiç kimseyle.

Gülmemiş kimseye.

Bakmamış bir başkasına.

Olduğu yerde donup kalmış; terki yediği yerde, vurgunu...

Kimi nüzul demiş, kimi kriz demiş, kimi de kafayı yemiş demiş.

Ağzı olan yaftayı yapıştırmış.

Bir Allah'ın kulu da kalkıp "Bu adam çok sevmiş!" diyememiş.

Doktorlar bile!

 

Hastaneye yatırmışlar. Refakatçisi bile yokmuş. Bir insan bir kere terk edildi mi hep terke uğrar bundan sonra. En sevdiği onu bir kere terk etti mi artık herkes onu her zaman terk eder. Hiçbir tedaviye yanıt vermemiş. Vermez çünkü ona gidilen bütün yollar kapalıydı. Hiçbir teşhise kolaylık sağlamamıştı çünkü o derdini biliyordu. Belki de ölmeyi arzuluyormuş, kimse bilmiyormuş, anlamıyormuş.Her türlü rivayet ona uyuyordu ama hiçbiri sahici değildi.

O esaslı bir terke uğramıştı. Giden sevgili, adamın yüreğini de söküp götürmüştü sanki! Geride sadece adamın posası kalmıştı.

 

Damardan verilen ilaçların faydası yoktu.

Ağızdan alınanların da!

Ona kalbe enjekte edilecek ilaçlar lazımdı o da sevdiğiydi.

Direkt yaşama bağlayacak çareler lazımdı o da sevdiğiydi.

Oysa yoktu ve bu ete batan iğne kadar gerçek ve acıtıcıydı. Bir diş ağrısı, bir tırnak çekimi gibiydi bu! Çek kurtul değildi git kurtul da!

 

Uzaktaydı, gökteki yıldızlar kadar uzaktaydı sevdiği. Bu mesafe ölçülebilecek bir mesafe değildi, dönülebilecek bir mesafe de değildi. Dönseydi O, yaşayacaktı. Hem de nasıl yaşayacaktı; dağdan kopup gelen çığ gibi yaşayacaktı, coşkun akan sel gibi gümbür gümbür yaşayacaktı. Karışacaktı şehrin kalabalığına sevinçle. Çarşıda pazarda gezecekti onunla el ele, kol kola. Tutunacaktı yaşama dört elle! 

 

Ama O gelmedi.

( Kalp Hastası başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 9.02.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.