Lise yıllarımda en çok istediğim şeydi, bir daktilo sahibi olmak.


Bir tanıdık vasıtasıyla elden düşme İtalyan marka bir daktiloyu
beş lira peşin, beş lira taksitle yirmi beş
liraya satın almıştım.

Tuşlarının üstünde harfleri arayıp, işaret parmağımla dokunmak...Bir saat çalışması gibi tik...tik...tuşların
çınlaması...

Epey zaman sonra dört parmak yazı yazabilmeyi öğrenmek de beni mutlu eden olaylar arasında yerini
almıştı...

Nelerime tanık olmadı ki o eski daktilo?

Bazen gözyaşlarıma, bazen isyanlarıma.Yüzlerce şiire, öyküye,hayat verdi.

Hayattaki tek sırdaşım,en iyi dostlarımdan bir olmuştu...

Sonra;

Kızım bir akşam Bilgisayar istedi!

Bir iki yere bakıldı, soruldu ve nihayet yeni masasıyla birlikte bilgisayar geldi hayatımıza girdi...

“Artık şiirlerini burada yazarsın” diyen kızıma gülümsemiştim” hadi canım dercesine.

Yıllardır daktilonun çıkardığı sese öyle alışmıştım ki klavyenin o sessiz gösterişli tuşları bende yazma
şevkini kırmıştı.

“Ben daktilom'dan asla vazgeçmem “diyordum.Bilgisayarın hemen yanında bütün samimiyetiyle durmaya
devam etti bir süre daha daktilo.

Ama teknoloji bir harikaydı... Bilgisayar da şiirleri yazıyor kopyalıyor değişik sitelere kolayca
kopyalayabiliyordum

Klavyenin sessizliğine de alışmıştım.

Eve gelen bu yeni misafirle dostluktan öte bir yakınlık doğmuş, hayatımızın bir parçası olmaya
başlamıştı. Artık Bilgisayar bağımlı olmaya başlamıştık.

Derken daktilo bir poşete konularak kullanmadığımız balkona kaldırılmıştı.

Arada bir geceleri hava almak için çıktığım balkonda tuşlarına bir dokunur, geçmişte ona sahip olmak için
çektiğim sıkıntıları anımsardım.

Bir metal parçası olsa da ona karşı çok vefasız davrandığımı düşünmeden edemiyordum.

En kıymetli varlığım iken bir akşam teknoloji harikası bir alet çıka gelmiş onun pabucunu dama
atmıştı...Artık o bir eskiydi, hurdaya ayrılmıştı.


Bu; Bir kadının çok sevdiği kocası tarafından üstüne kuma getirilmesi gibi hazin bir olaydı...Yeni kadın
kocayla yatak odasında, eski kadın gözyaşlarıyla başka bir odada.

Bir akşam oturduğumuz sitenin ana giriş kapısından girdim ve asansörü çağırdım...Bizim kattan iniyordu asansör

Kapı açılınca, elinde bir poşet, içinde benim daktilom, kara yağız bir delikanlı çıktı karşıma.

Sanki bir an çıldırdım!

Adam;

“Kızma amca! Yukarı da bir abladan aldım bunu” dedi.

İçimden hay senin amcana diye sayısız küfürler ederek poşete sarıldım...Adam vermez...

“Bu benim ulan....”diye bağırıyorum.

“Bende para verdim aldım amca, çalmadım ben” diye inatlaşıyor.

“Kaç paraya aldın”?

“On lira “dedi adam.

Çıkardım yirmi lirayı tutuşturdum avuçlarına.Sarıldım yine poşete...adam da tutmuş bir ucundan
olmaz, diye çekiyor.Adamı dövmemek için kendimi zor tutuyorum.

“Kızma amca.Ben hurdacıyım.Ekmeğimi bu yoldan kazanıyorum...On liraya aldığım şeyi yirmiye
satarsam nasıl geçinirim” diyor adam.

Hak verdim hurdacıya.

Elli lira uzattım ve “ defol” diye bağırdım.Öyle tiz bağırmışım ki binada oturan otuz dört dairedeki
insanlar ne oluyor diye ara boşluğa çıkmışlar.Adamsa, elinde elli lira yel gibi gitti .

Asansöre binecekken kızım yaşlı gözlerle karşıma dikildi.

“Baba...iyi misin? Sakin ol, lütfen baba” diye beni teskin etmeye çalışıyor.

Evde daktilonun bakımını yaptım. Kızıma da uzunca bir felsefi konuşma.Sabırla dinledi beni.

“İnsanların hayatında değer verdikleri şeyler vardır. Bu daktilo benim gençlik yıllarımdan kalma bir
eşya.Sırdaşım gibi bir şey.Teknoloji gelişti, yenilikler hayatımıza girdi diye eskileri kaldırıp bir kenara
atamayız.

“Ama baba, bu artık hurda”

Yarın bende yaşlanacağım, elden ayaktan düşüp işe yaramayan biri olacağım. O zaman beni de
hurdalığa mı atacaksın? Yani huzur evine?

Sarılıp boynuma nasıl ağladı çocuk .

Hayatta vefa duygusunu asla unutmamamız gerektiğini, geçirilmiş güzel günlerin, yaşanmış hatıraların
daima bir manevi yanının içimizde durması insan olmanın icabıdır dedim.

İnsanlar içinde bu ayni duygudur.Bir insanla çok güzel dostluklarınız paylaşımlarınız oluyor.Sonra
çeşitli nedenlerden küsüyorsunuz yada görüşmüyorsunuz.

Her şey yolunda giderken sorun yok zaten...İşler kötü giderken yanınızda olanlarla kıyaslayın
hayatı.Yanlış yapan dostunuz ise affetmesini bilin.

“Ben dersimi aldım baba” dedi kızım.

O günden sonra daktilom şeridine kağıt takılı şekilde salonda bir sehpanın üstünde duruyor...

Ona baktıkça ben gençliğimi anımsıyorum...

Kızımsa,

Kendi daktilosunu on liraya satıp elli liraya geri alan babasının Laz fıkralarına konu olacak haline gülüp
duruyor...

S.Öztürk/ ankara
 


( Daktilom Ve Bilgisayar başlıklı yazı Toynak tarafından 20.01.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.