Masal bu ya!

            Olağanüstü bir aşk yaşanıyordu dünyanın birinde. Mekan allı pulluydu. İnci mercanlıydı. Yıldızlı yaldızlıydı. Zaman durağandı. Aşk olağandı burada. Ağan yıldızlar çoktu dilekler de! Kırılan ve incinen kalpler yoktu. Onore edilen ve göğeren kalpler boldu.

 

            Ah be keşke bu yazdıkların gerçek olsun diyenler vardı. Sırf mutlu aşkı masallarda da olsa duymak isteyenler vardı. İnsanlar ne kadar da mutsuzluk büyütmüş meğer. Yaşlarından fazla hüzünleri var. Hangi kalbe dokunsan bin ah saklı! Nedense herkes haklı! Muzaffer olan hep kendi aklı!

 

            Hikaye bu ya!

            Anlatsam roman olur diyenler aslında anlatamadıkları için yalan oluyorlar. Biz de anlattığımız için Kaptan oluyoruz. Demir atıyoruz yazıya. Kazık çakıyoruz aşka ya!

 

            Denizler masmaviydi burada, sanki gökyüzüne aynaydı. Yeryüzü yemyeşildi sanki yere sarılan halıydı. Çiçekler rengarenkti, kuşlar çeşit çeşitti. Yemişler tatlıydı, sular ab-ı kevserdi içeni keserdi. Kötülük yoktu hiç kimsede.

Umut vardı, neşe, huzur... Yaşamak budur.

 

            Bu dünyanın kahramanları da mekana ve zamana münasip tiplerdi. Benzemezlerdi bir başkalarına, türlerinin son numuneleriydi. Yaşadıkları vakte ve yere benzerlerdi.

 

            Adam çirkin mi çirkinde zarf olarak, mazrufu güzel mi güzeldi aksine! Gözleri alev alevdi adamın. Bakışı yakardı değdiği yeri. Sözleri yanardağdı. Harfleri lav lavdı, eritirdi kalbi. İlk gören aldanırdı hemen, önyargısına mahkum olurdu. Onu görenler 'Analar böylesini de doğururmuş.' derlerdi. O denli tuhaf karşılardı herkes. Çekinirlerdi ondan. Tavır takınırlardı. Posta koyarlardı. Dışlardı onu cümle alem oysa içi cennetasaydı. Değdiği yeri yakıyordu adamın her bakışı. Kalbi kül ediyordu. Canı kebap eyliyordu. O nazlı yâre isabet etti mi o can alıcı bakışı, direkt tesir altına alırdı yüreği. Sihirliydi bakışı sanki! Milyon mana yüklüydü.

 

            Adam aşk deposuydu, ifraz ediyordu kalp kalp dışarı. Kime niyet kime kısmet oluyordu her hali. Günlerden bir gün ay parçasına denk geldi. Bir daha ondan gidemedi. Başkasıyla edemedi. Aşka bulaştı. Yüzü gözü o oldu. Özü sözü onunla doldu. Sararıp soldu tez elden. Çirkindi ne gelirdi elden. Saza vurdu onulmaz aşkını, iflah olmaz yüreğini yazıya döktü, aklını resme işledi. Tek kıza geçiremedi hislerini. Kitaplara mevzu oldu, şarkılara meze oldu, aşıklara numune oldu da tek ay parçasına işleyemedi.

 

            Kız dünya güzeliydi, ay parçası... Bütün şarkıların en güzel bestesi... Seslerin en güzel destesi... Yüzünde bahar vardı, sözünde yaz saklıydı. Her türlü eksiklikten uzaktı. Güzelliği her yüreğe tuzaktı. Aşkı yaşayan bilir ağzına kadar, kalbe nakış nakış işleyen. Aşkı bilmeyen ne yaşardı sahiden?

 

            Ay parçası kız, çirkin adamı gördü bir gün. Bir baktı bir daha bakamadı.

O da diğer insanlara benzedi o an. Oysa adamın gözünde dünya bir yana o bir yanaydı. Ay parçası ona baksındı yeterdi, yanaydı da yanaydı. Ay parçası:

            - Affedersiniz çekilir misiniz baktığım yönden? dedi ve hava karardı birden. Çirkin adam kalakaldı yerinden. İnledi derinden. Kanadı yüreğinden.

            - Çekilirim elbet emir senden! dedi. Ay parçası üzüldü bu hüzünlü sese.            

            Yaklaşıverdi o nefese.

            - Kalbini kırmak istemedim  ama ilk görüşte çok korktum. Çok çirkin geldin bana! bunu gayriihtiyari söylemişti ama sonunda çok hicap duymuştu.

            - Evet öyleyim. dedi adam. 'Rabbim benden alıp sana verdi güzelliğimi, rızamı aldı. Ve bunun karşılığında da içimi süsledi. Senin çirkinliğine razı olamazdım. İşte senin çirkin yanın bana geçti, benim güzel yanım da sana! Sen mükemmel oldun, harika... Ben ise yarım kaldım böyle; dışı harap içi şarap!'

            Ay parçası, çirkin adama baktı ilk kez.

            Etkilenmişti bu cevabı üzerine adamın.

            Söze bakardı ve adamı tanırdı.

            Göz göze geldiler.

            Söze gerek kalmadı.

            Özde anlaştılar.

            Seyre daldı adamın ruhunu ay parçası.  İyiliklerini gördü, güzelliklerini, bütün olumlu özelliklerini...Hayra yordu bunu kendine gelince!

            Adam daha bir güzel, daha bir özel göründü kendine.

            Adam bunu onun gözlerinden anladı.

            Aşk bu ya; evlendiler.

            Muratlarına erdiler.

( İç Güzelliği başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 29.10.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.