Palazlanmış düşlerin,
O öngörülü
kuşatılmışlıkların
Sahte üzünçleri;
Bir kelam yeri geldi mi
Kuru bir selam
Ve kağıttan yapılmış
İskambil bozması
evlerin
Sessiz tanıkları
köşelerde
İzbe ruhların
derinlerinde…
Acele sevmelerle çıktı
insanlar yola
Yollar uzun ve bitimsiz
olsaydı keşke
Keşke dümdüz ve pür
nakıl neşe
Ahengi uzantısız ve
geniş hacimli
Yol yordam bilmez
gönüllerin
Gönüllü elçileri.
Kara bulutlar yağmur
yüklü
Çıkmış çoktan baştan
Ah gönül ah, efkar
yüklü.
Hülyalar eklendi peşi
sıra
Yoldan çıkmış şu kalpte
Saklıdır o derin yara.
Eşsizdi hikâyeler
Biri diğerine
benzemeyen
Yüzü koyu yatıp uyuya
kaldı
Özlem yüklü nice
mizansen.
Azade sanrılardı baştan
çıkaran
Gamzelerde yerleşin
nice tebessüm.
Cümle kuş dönendi doldu
kıyılarda
Kıyısında ruhun hiç doğmamışçasına
Saadet vaat etti kader
Hadi, dedi
Durma hadi üç beş damla
daha akıt
Ve gönlünü, yükünü
arıt.
Yolu kesişti kederle
insanoğlunun
Bitimsiz sandığı o
sıkılgan yetinin.
Beşinci mevsim
beklemede
Adı ömür bir sonrası
ölüm
Kanaat etmek senin
neyine
Sakın atma suçu kadere.
Güldü insan ve diledi
Zabıtlara geçti her bir
cümle ve hüküm
Son bir kez güldü ölüm
meleği
Son kez gülen ve her
daim nöbet tutan.